12 Eylül 1980 askeri darbesi beklenmedik bir anda gelmedi. Hemen herkes yakın bir zamanda askerin iktidara müdahale edeceğini biliyordu. Ben o gece, yani 11 Eylül gecesi, Şule Perinçek’in ailesinin Kumburgaz’daki yazlığına gitmiştim.
Ankara’dan gelen bazı sinyaller üzerine Doğu Perinçek ve babası Sadık Bey’le kaldığı Kumburgaz’da buluştuk. İktidardaki Adalet Partisi’nden uzun yıllar milletvekilliği yapmış Sadık Perinçek o gece çarpıcı bir hikaye anlatmıştı. Dönemin Milli Savunma Bakanı, Ahmet İhsan Birincioğlu, askerlerin son dönemde rahatsızlıklarının arttığını Başbakan Süleyman Demirel’e aktarıyormuş. Demirel’in tepkisi, “Canını sıkma onları idare et…” şeklinde oluyormuş. Aylardır Meclis, Cumhurbaşkanını seçemiyordu. Görevi Meclis Başkanı İhsan Sabri Çağlayangil vekaleten yürütüyordu. Demirel Başbakan’dı. Demirel rahat görünüyordu. Cumhurbaşkanlığı makamı da elinde olduğuna göre istediğini yapabilirdi. Sanki bir yerlerde bir ilişkisi vardı ve darbe ona çarpmayacakmış gibi davranıyordu..
O tarihlerde haberleşme imkanları kısıtlıydı. Darbeyi haber alamadan yattık. Sabah kalktığımızda darbe olmuştu.
Darbeyi neden anlayamadık?
“Asıl darbe Sovyetler’den gelecek” diyorduk. Bizim için tam bir şaşkınlık durumu vardı. Darbeye karşı tavır almakta, darbenin yarattığı felaketi anlamakta geciktik. Hâlâ zihnimizin bir kenarında Sovyetlere karşı ABD müttefik olabilir beklentisi vardı.
Darbecilerin Amerikancı karakteri bizi fazla tedirgin etmiyordu. Gerçek kendini bir süre sonra ortaya koydu. Askerler, yaptığımız Kontgerilla, Özel Harp Dairesi ile ilgili yayınlardan rahatsız olmuştu. Bu nedenle militarizme onca yakınlık duymamıza rağmen bizi düşman saflarda görüyordu. ‘Milli Marş, Bayrak, Kahraman Ordumuz!’ söylemleri inandırıcı kabul edilmedi ve 12 Eylül dönemini cezaevinde geçirdik.
12 Eylül iddia edildiği gibi Amerikalıların hazırladığı bir darbe miydi? Bir yönüyle evet diyebilirim. Batı dünyasına bir tehdit olarak kabul edilen Komünist Sovyetler rejiminin hemen yanı başında bir sol parti iktidarı tehlikeli olabilirdi.
Bülent Ecevit’in NATO ve Ortak Pazar (AB) konusundaki yaklaşımları Batı dünyasında endişeye sebep oluyordu. Yıllar sonra ortaya çıkan belgelerin ışığında benim saptamam şöyle: 12 Eylül darbecileri Amerikancıydı. Darbe iznini muhtemelen Washington’dan almışlardır. Ancak darbenin uzun hazırlık yıllarının mimarları asıl olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kurmaylarıydı. İç çatışmayı onlar körüklemişler, iki tarafı kışkırtarak iç savaş havasının yaratılmasına onlar vesile olmuşlardı.
Her şeyi ABD bilir! Her kötülüğü o örgütler! Dünyanın en büyük şeytanı Amerika’dır! şeklindeki ezberiyle 12 Eylül darbesini de anlamak kolay olmaz. Kendi iç gerilimimizi ve darbeci geleneğimizi de hesaba katmalıyız. 43 yıl geride kalırken, darbenin derin yaralarının hâlâ tedavi edilemediğini görüyoruz. Derin tedavi sağlam bir demokrasiyle mümkün olacaktır.