4 Temmuz 2024 tarihli ve “Devletin depremdeki can ve mal kayıplarında maddi ve manevi tazminat sorumluluğu yokmuş!” (https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/devletin-depremdeki-can-ve-mal-kayiplarinda-maddi-ve-manevi-tazminat-sorumlulugu-yokmus-173018/) başlıklı yazımda Şanlıurfa 2. İdare Mahkemesi’nin verdiği bir karardan ve AFAD’ın Hatay 3. İdare Mahkemesine yazdığı bir savunmadan bahsetmiştim. AFAD cevabının 10 sayfa ancak üzerine kitap yazılmasını hak edecek bir metin olduğundan bahsederek İdare Hukuku hocalarımıza duyurmuş ve AFAD dava cevabının içeriğine geçmiştim.
AFAD’ın Hatay 3. İdare Mahkemesine yazdığı savunma tip bir savunma haline getirilmiş ve birçok mahkemeye sunulmuş bir metin. Savunma metnine çok sayıda şerhim var ve AFAD’ın herhangi bir kusurunun olmamasını kabul etmem de mümkün değil. Nedeni de bizzat AFAD ile ilgili mevzuattan kaynaklanıyor. 5902 sayılı “Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” kapsamında 6. Maddede Başkanlık Teşkilatı açıklanıyor ve Deprem Dairesi Başkanlığı da AFAD teşkilatının hizmet birimlerinden biri. 5902 sayılı kanunun 12. Maddesinde Deprem Dairesi Başkanlığı görevleri sıralanıyor ve şu şekilde:
“Deprem Dairesi Başkanlığı
MADDE 12 – (1) Deprem Dairesi Başkanlığının görevleri şunlardır:
a) Depreme hazırlık, müdahale, deprem riski yönetimi,
b) Depremde zarara uğraması muhtemel yerler ile zarara uğramış yerlerin imar, plan ve proje işlemlerinin yürütülmesi,
c) Depreme hazırlık, müdahale ve iyileştirme aşamalarında kullanılabilecek kamu, özel ve sivil toplum kuruluşları ile yabancı kişi ve kuruluşlara ait her türlü kaynakların tespiti ve etkin kullanımı,
ç) Depremler hakkında halkın bilgilendirilmesi,
konularında uygulanacak politikaları belirlemek, takip etmek, değerlendirmek ve depremle ilgili hizmetlerin yürütülmesinde Başkanlığın diğer birimlerine danışmanlık yapmak.
d) Başkan tarafından verilecek benzeri görevleri yapmak.”
Kanunun ilk halinde de 29 Mayıs 2009 tarihli ilk halindeki görevlerin benzerleri 15 Temmuz 2018 tarihli 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ve 9 Haziran 2022 tarihli ve 103 sayılı Bazı Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde de yer alıyor. İlgilenenlerin mutlaka kanun ve kararnameleri okumalarını öneriyorum zira mevzuata göre AFAD afetlerle ilgili neredeyse her şeyden sorumlu.
Mevzuata göre afetlerle ve elbette depremlerle ilgili neredeyse her şeyden sorumlu olan AFAD, mahkemelere gönderdiği savunma metnin in başlangıcında “Husumete İlişkin” başlıklı bölümde deprem hasarlarıyla ilgili sorumluluğu üstü kapalı da olsa belediyelere yüklüyor. Savunma metninin ilgili bölümü şöyle:
“HUSUMETE İLİŞKİN
Başkanlığımız tarafından sunulan bir kamu hizmetinin kötü işlemesi veya hiç işlememesi hali söz
konusu değildir. Davacının tazminini talep ettiği zarar Başkanlığımızın iş ve işlemlerinden
doğmamaktadır. Meydana geldiği iddia edilen zarar ile Başkanlığımız eylem ve işlemleri arasında
uygun illiyet bağı kurulması bir tarafa, Başkanlığımızın yetki ve görevleri arasında zarara neden olduğu iddia olunabilecek kesin, yürütülebilir ve icrai nitelikte bir yetki ve görev tanımı bulunmadığı gibi herhangi bir eylemi de söz konusu değildir. Zira yargı kararlarıyla da sabit olduğu üzere idarenin tazmin yükümlülüğünden bahsedilebilmesi için idarenin kesin ve yürütülebilir nitelikte bir görev tanımı ile yürütmekle yükümlü olduğu bir hizmetin söz konusu olması gerekir. Afet ve acil durum hallerinde kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonun sağlanması amacıyla kurulmuş olan
Başkanlığımızın kesin yürütülebilir ve icrai nitelikte bir yetki ve görev tanımı olmaksızın husumet
tevcihi hukuka aykırıdır.
Davaya konu iş ve işlemler bakımından Belediyelerin doğrudan icrai görevleri olup bunların herhangi bir safahatında bulunmaması hasebiyle Başkanlığımıza herhangi bir hizmet kusuru atfedilemez. Sunulan projelerin kontrolü, ruhsat işlemleri, uygulamanın denetlenmesi, inşaat sonrası kullanım izni verme imar planlarının hazırlanması, denetim yükümlülüğü, yapıların mevzuata ve projesine uygunluğu, riskli alanlar ile riskli yapıların tespiti, yapı denetimi, imar planı uygulamaları ile kentsel tasarım projelerini yapmak ve onaylamak gibi hususlarda Başkanlığımızın herhangi bir yetkisi veya sorumluluğu bulunmamaktadır.”
AFAD sonra sadece koordinasyon görevi olduğundan bahisle tüm sorumluluklarını yerine getirdiğini söylüyor:
“Başkanlığımız bir koordinasyon kurumu olup 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 30 uncu
maddesinin ikinci fıkrasında bu husus düzenleme altına alınmıştır. Başkanlığımız, meri mevzuatta
kendisine verilmiş olan görevlerini yerine getirmekte olup olumsuz bir eylemi söz konusu değildir.”
Devamında ne kadar çok işi ne kadar iyi yaptığını uzun uzun açıklıyor AFAD savunma metninde. Sonra ilginç bir bölüm var savunma metninde:
“Zararın münhasıran deprem sebebiyle ortaya çıkması ve depremin yıkıcı etkisinin bu derece büyük olması durumu da göz önüne alındığında idarenin herhangi bir işlemi veya eylemi ile gerçekleşen zarar arasında illiyet bağı kurulması idare hukuku ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Zira dünyada ender görülen ikili depremler listesine, 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremleri de tarihteki en yıkıcı ikili depremler olarak literatüre eklenmiştir.”
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinin 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminin yaklaşık 2 katına tekabül ettiğini belirttikten sonra 6 Şubat depremlerinin ne kadar büyük olduğuna dair atıflar da yaparak açıklamalarda bulunuyor.
İdare mahkemesince AFAD aleyhine tazminata karar verilmesi halinde kaçınılmazlık indirimi yapılması gerektiğini açıklıyor:
“Hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle birlikte işbu dosyada kaçınılmazlık indiriminin
uygulanması gerekmektedir.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin E. 2014/20877 K. 2015/8441 T. 12.05.2015 tarihli kararı ile de; “..Dava
konusu zarar, 23.10.2011 günü gerçekleşen deprem nedeniyle oluşmuştur. Bina; plan ve projesine, imar düzenlemelerine ve deprem yönetmeliğine uygun yapılmış olsa bile, gerçekleşen depremin Richter ölçeğine göre 7,2 şiddetinde olduğu göz önünde tutulduğunda binanın deprem nedeniyle hasara uğraması kaçınılmazdır (Aynı yönde bkz. HGK.nun 06.03.2013 günlü ve 2012/786 Esas 2013/318 Karar sayılı ilamı). Bu durumda, mahkemece; belirlenen maddi ve manevi tazminat miktarlarından (maddi tazminat yönünden davalı vekilinin kabul beyanı da gözetilerek) TBK.nun 51/1 (BK. nun 43/1) maddesi uyarınca uygun bir indirim yapılmamış olması, usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.” yönünde kaçınılmazlık indirimi yapılması gerektiği yönünde bozma kararı vermiştir.”
Ola ki mahkeme bir tazminata karar verirse afetzedelere yapılan kanuni ödemelerin de dikkate alınması, mahsup edilmesi gerektiğini belirtiyor. Hasım mevkiinden çıkarılmayı ve davanın reddini talep ediyor netice olarak AFAD.
“Netice itibariyle Başkanlığımız tarafından sunulan bir kamu hizmetinin kötü, geç işlemesi veya hiç
işlememesi hali söz konusu değildir. Açılan davada Başkanlığımızın herhangi bir kusurlu/kusursuz
sorumluluğu veya denetim sorumluluğu yahut herhangi bir ihmali bulunmamaktadır.”
AFAD’ın savunma metnindeki belediyeleri üstü kapalı da olsa suçlayan bölümünü kabul etmekle birlikte AFAD’ın sorumsuzluğuna katılmam mümkün değil.
Hepiniz oradaydınız beyler!
Nedenini 1999 depremlerinden sonra TBMM bünyesinde kurulan komisyon raporundan bölümler alıntılayarak vereyim:
“Toplum hayatını etkileyecek nitelikteki afetlerin meydana geldiği durumlarda, yetkinin/gücün kamu yöneticilerine ait olmasına rağmen, bu yöneticiler, söz konusu durumları yeterince kavrayarak, doğru kararlar verememişlerdir.
… uygulamada gecikmeler yaşanmıştır, zira büyük deprem riski taşıyan bölgeler olarak sınıflandırılan bu illerdeki yetkililerin, bu tür bir afet karşısında alınacak tedbirleri ya da depremin yaşanması durumunda her birinin görev ve yetkilerini belirleyen herhangi bir planları bulunmamaktaydı veyahut da böyle bir senaryoyu öngörmemişlerdir. Oysa söz konusu yetkililerin, bölgenin kritik durumunu ve daha kötü olasılıkları göz önünde bulundurarak hazırlanmaları ve etkili şekilde müdahale edebilmeleri [gerekirdi] (…). Kuşkusuz, kriz hücrelerinde yer alan kamu yöneticileri, çalışmalarını iyi niyet ve fedakârlıkla sürdürmüşlerdir. Bununla birlikte, bu yöneticilerin doğal afet için hazırlıklı olmadıkları, acil müdahale planı ve programlarının bulunmadığı ve bu tür bir plan ve programları olsa bile, afet korkusuyla meydana gelen şok nedeniyle bunları uygulayamadıkları tespit edilmiştir.
Kurtarma operasyonları sırasında etkili ve yeterli şekilde hareket etmeyen bir diğer organ, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü’dür (…) Çok sınırlı sayıda (…), yaklaşık 110 kişiden oluşan sivil kurtarma ekipleri, 17 Ağustos tarihinde yıkılan 13.600 bina arasında kelimenin tam anlamıyla kaybolmuşlardır. Böylelikle, yıkıntıların arasından çıkarılabilecek olan çok sayıda insan çıkarılamamış ve hayatını kaybetmiştir. Şayet, kurtarma operasyonları sırasında, sivil kurtarma ekipleri, eğitim almamış olan tecrübesiz gönüllüleri yönlendirmek ve takip etmek amacıyla orada bulunsalardı, hemşerilerimizin [büyük bir kısmının] bugün hala hayatta olacağı kesindi.
İllerde ve bölgelerde imar planını düzenleyenler belediyelerdir. Ademi merkeziyetçilik adına belediyelere devredilen bu önemli yetkiler (…) siyasi amaçlar doğrultusunda kullanılmıştır (…) Yerel yöneticiler ve belediyeler, kendilerine verilen yasal yetkileri kötüye kullanmışlar ve şehirlerini beton yığınına dönüştür[müşlerdir].”
1999 depremlerinden sonra kurulabilen komisyonlar şimdi nedense kurulamıyor. 1999 depremlerine göre çok daha fazla sorumluluğu olan kurumlar kendilerini hala kusursuz görüyor. Acıları bizzat yaşayanlar olarak görüyoruz ki 1999 depremlerinden ders çıkarmamış, ileriyle gidememişiz. Devleti, kurumları mindere çekemeden de ilerleme olmayacak ve her depremde enkaz altında kalacağız.
Kusursuz sorumlu olması gereken ve yurttaşın maddi ve manevi zararını dava yoluna da gerek olmadan karşılaması gereken sosyal devlettir. Zararı da her birimizin vergilerinden oluşan ortak bütçeden karşılar. Sonra kusuru olana rücu edebilir. Müteahhidin, mühendisin ve mimarın sırtına yüklenen sorumlulukla idare minder dışına çekilmez.
Sosyal devlet yurttaşını içinden çıkılmaz hukuk girdaplarının içine atmaz!
Kurumların ve toplumun devlet tasavvurunu değiştirmeliyiz.