Neden uzlaşma kültürü bu topraklardan uzak durur? Neden, ayrıştırarak akıl yürütmek bize yabancıdır? Neden bu diyarın insanı faydayı ilke sayar, hattâ bazen mantık dışı çağrımlara teslim olur?
Octavia Paz, insanın akıl yürütmesinde, değer ıskalası oluşturmasında, korku ve beklentilerinde zaman algısının oynadığı rolden söz eder.
“Modern çağ ilerlemecidir, ‘ideal’ ve ‘gelecek zaman’ merkezlidir” der. Günü, insana verilen gelecek vaadi yönetir. “Bugün” mücadele, “gelecek” saadettir. Saadet, o istikamette mücadele kadar fedakârlık gerektirir. Tüm ideolojilerin ve inançların özünde vardır bu. Erdem ve özgürlük kadar, otoriter, hattâ totaliter bir yön de içerir.
Öyleyse otoriter modernliğin de coğrafyası ve kültürel kökü yoktur.
Pekâlâ dini, milli, yerli de olabilir.
Türkiye de bir cenderenin içinde. Özgür soluk almaya imkân vermeyen, her alana müdahale eden bir siyasetin boyunduruğu altında.
Gelin görün ki, buna rağmen, iktidar bloğunun siyasi desteği hâlâ onu iktidarda tutmaya yetiyor.
Özünde ne vaat ediyor AK Parti – MHP ikilisi, bu iki parti?
Milli kalıcılık, ölümsüzlük, yani beka…
Bunun karşılığı olan siyaset ne?
Tehdit ve tehlike; iç ve dış düşman karşısında sürekli seferberlik. Öyle bir seferberlik, öyle bir fedakârlık, öyle bir özgüven ki, bu tehdide hukuk devleti zemin hazırlıyorsa, onu da bertaraf etmeye kadar gitmek, gidebilmek…
Peki gerekçesi? Terör ve bölücülük.
FETÖ işi ve o vesileyle muhalif tasfiyesi hallolduktan sonra, o rafta sadece Kürt meselesi kaldı. Ne var ki, Kürt meselesi sadece PKK’dan ibaret değil bu bakışa göre; HDP de DEM de de işin içinde, muhtemelen o partiye bunu bilerek destek veren Kürt vatandaşlar da…
Bu fikrin destekçileri sadece Cumhur İttifakı çevresi değil. Onun muarızları bazen bu konuda bazen daha sert.
O zaman sorun sadece AK Parti – MHP de değil. Aynı zamanda, onlara karşı dururken, bu zihniyeti, politikayı destekleyen ve normalleşmeye set çeken bir zihniyette…
Octavia Paz’a dönelim.
Paz, erken Ortaçağ zihniyetinden, akıl yürütmesinden söz ederken, o dönem dünyasının günü geçmişle algıladığını söyler. O dünyada, geçmiş, kök, kan, şan nostaljisi ve öykünmesi, değer silsilelerinde, yücenin üretilmesinde referansı oluşturur; bilişsel dünya buraya oturur, dış dünya gerçekliği böyle algılanır ve anlamlandırılır.
Bu zihin dünyasında “dışarısı” ve “öteki” kuvvetli bir fikirdir, tehdit ve tehlikedir, ölümcüldür. Geçmiş merkezli akıl, ben ve biz merkezli olmanın kültürden çok doğaya yakın, biyolojik halidir.
O ruh sanki sıklıkla buralarda dolaşıyor.
Paz, bir de, “şimdiki zaman” zihniyetinden söz eder. İçinde bulunduğumuz çağları kastederek, “şimdiki zaman merkezli” akıl yürütmenin etiği, estetiği ve siyasetini tarif eder. Talep, sorun, durum neyse, ütopya ve mitosa bel bağlamadan, şimdi, hemen, muhatabıyla birlikte, ötekiyle konuşarak, paylaşarak, uzlaşarak, inşa ederek var olmaktır bu.
Bu zihniyet rüzgarı, bir dönem ülkeyi şöyle bir yaladı geçti, ama geride belli ki pek bir kalmadı. Ama geri gelecektir.