[11 Mayıs 2021] Küçük bir pürüz var bu senaryoda. Dün de imâ ettiğim gibi, Anadolu sözcüğünün (a) Türkçe dışındaki dillerde ve (b) Türkler buraya gelip konmadan önce mevcut olmadığını varsayıyor.
Bu noktada hiç ama hiç anlayamadığım bir şey var. Bu tür hikâyeleri uydurup kendileri de inananlar, neden en basit denetim yollarını kullanmazlar ki? Geçenlerde bir öğrencim, üstelik de COVID koşullarında online (çevrimiçi) cereyan eden ve dolayısıyla her türlü internet kaynağının açık olduğu bir sınavda, nose of hope yazdı Ümit Burnu için. Bir, anatomik ve coğrafî anlamlarda “burun” sözcüğünün İngilizcede de aynı olup olmayacağından hiç şüphelenmemiş. İki, sırf benim kendi ders notlarım ve powerpoint sunumlarıma girse kolayca bulabilecekti Cape of Good Hope terimini. Üç, 30 saniye ayırıp bir Wikipedia haritasına baksa aynı sonuca erişecekti. Bunu düşünürken kırk yıl önce yaşadığım bir diğer olay aklıma geldi. Ankara’da bir kitabevinde, Ernest Hemingway’in Afrika’nın Yeşil Tepeleri başlıklı safari öyküsünün Bilgi Yayınevi’nden yeni çıkan çevirisini karıştırırken, “ren geyiği” sözcüğüne rastlamıştım ansızın. Aklım durmuştu. Evet, dört beş sayfa boyunca bir “ren geyiği avı” anlatılıyordu! Afrika’da! DTCF Amerikan Edebiyatı bölümünden mezun olduğunu öğrendiğim, yani güya iyi İngilizce bilmesi gereken çevirmen, rhino sözcüğünü görünce rhinoceros’un (yani gergedanın) kısaltılmışı olduğunu teşhis edememiş, açıp bir sözlüğe de bakmamış, ren geyiklerinin nerede (Tropiklerde mi, Kuzey Kutup Dairesi dolaylarında mı) yaşadığını düşünmeye ise herhalde kültürel müktebesatı elvermemişti.
Evet, yani şimdi lingüistik açıdan “Anadolu” neredeydi, 1071 Malazgirt öncesinde? (Ben bakarım, kurcalarım; utanmam ve üşenmem öğrenmeye ve gerekirse tekrar, baştan öğrenmeye.) Hep vardı; Yunanca bir sözcüktü ve Türklerin geldiği Anadolu’da, onları bekliyordu. Bırakalım Bizans İmparatorluğunu; çok daha öncesinde, Eski Yunan ve sonra Roma’dan beri mevcuttu. Pek çok eski dilde, güneşin doğuşu ve yükselişinden hareketle yön olarak doğu kavramına varılıyor. Örneğin Aramice דְּנַח denaḥ “kalkmak, yükselmek, parlamak, ışık saçmak” anlamına ve sonra מִדְנָח midnaḥ “doğu” anlamına geliyor. Aynı şekilde, İbranice מִזְרָח mizraḥ “doğu” demek; “yükselmek, parlamak, ışık saçmak” anlamındaki זָרַח zaraḥ’tan türüyor. Levant diye söz ediyoruz, Doğu Akdeniz bölgesinden. Osmanlı İmparatorluğuna, özellikle İstanbul, İzmir, Halep, Selanik gibi liman şehirlerine yerleşip iş kuran, ticaret yapan, bir kısmı çok zenginleşen Avrupalılara Levanten diyoruz. Nereden geliyor? Latince levo (Fransızca lever) “kalkmak, yükselmek”; buradan Levant, “güneşin doğduğu yer” oluyor. Habire Oryantalizmden konuşuyoruz. Şarkiyat veya Doğu Etüdlerinin ideolojik boyutunu kastediyoruz. Nereden geliyor? Gene Latince. Bu sefer “doğmak, ortaya çıkmak, köken veya başlangıcını oluşturmak” anlamındaki orior’dan, “doğu” anlamında Orient’e geliniyor. (Günümüz İngilizcesindeki origin, original ve originate sözcükleri de hep aynı kökten türüyor.)
Gelelim Yunancaya. İngilizce Anatolia, Yunanca ἀνατολή (anatolḗ) karşılığı. Doğu, ya da Yunanistan perspektifinden bakıldığında “doğu diyarları” demek. Kökeninde ἀνατέλλω (anatello) var: “doğmak, yükselmek.” Dolayısıyla bir kere daha, güneşin doğduğu yer veya yöne işaret ediyor. Herhalde Yunanlılar Anadolu yarımadasına önce Ἀσία (Asya) diyor. Bunun da Akkad dilinde “güneşin doğuşu” anlamına gelen bir sözcükten türemiş olabileceği düşünülüyor. Zamanla (Yunanistan dahil) bütün Doğu Akdeniz bölgesini ele geçiren Romalılar, “Asya”yı burada kurdukları eyalet için kullanıyor. Batı Anadolu’yu ve Ege adalarını kapsıyor. Daha sonra “Asya”nın kapsamı genişliyor, Akdeniz havzasından doğuya uzanan uçsuz bucaksızlığın tamamına uygulanmaya başlıyor. O zaman (Roma egemenliğindeki) Yunan düşünürlerinden bazıları, bugünkü Anadolu için Μικρὰ Ἀσία (Mikrà Asía), yani Küçük Asya terimini yaratıyor.
Buna karşılık Roma yönetimi Ἀνατολή (Anatolḗ), yani “Doğu” terimini bırakmıyor. İmparator Diyokletianus’un (hd 284-305) kurduğu yeni diyakozluklar teşkilâtında, Doğu Diyakozluğu anlamında bir Ανατολής (Anatolis) Diyakozluğu yer alıyor. Coğrafi anlamda Küçük Asya değil; bütün Doğu toprakları kastediliyor. Daha sonra I. Konstantin veya Büyük Konstantin’in (hd 306-337) oluşturup çok yetkili bir praetor vali veya komutanın emrine verdiği, Trakya’dan Mısır’a kadar uzanan bütün toprakları içine alan Doğu Vilayetinin de Yunanca adı gene Ανατολής (Anatolis) Vilayeti oluyor.
Oradan Bizans taşra idaresine geçiyoruz. İS 7. yüzyılda Bizans bugünkü anlamıyla Anadolu dışındaki doğu topraklarını önce İran’a (Sasanilere), sonra Müslüman Araplara kaptırıyor. Elde bir tek bugünkü Anadolu kalıyor. İşte o zaman, Ανατολής sözcüğü artık sadece bugünkü Anadolu’ya indirgenmeye başlıyor. Gene bu yüzyıllarda İmparatorluk yeni bir taşra örgütlenmesine gidiyor. Büyük sivil ve askerî yetkilerle donatılmış vali-komutanların atandığı θέμα (thema) birimleri ihdas ediliyor. Doğu orduları Anadolu’ya geri çekiliyor ve büyük eyaletlere yerleştiriliyor. Bu çerçevede, Ἀνατολικὸν θέμα (Anatolikon Thema), en tepede, başlık resmi yerindeki haritadan görebileceğiniz gibi, bugünkü Orta Anadolu’yla çakışıyor ve Konya’yı da içine almakla birlikte, sol üst tarafındaki (kalıntıları bugün Afyon ilinde kalan, Emirdağ yakınlarındaki) Amorium antik kentinden yönetiliyor. Sonraki yüzyıllarda thema’lar küçülüyor ve çoğalıyor; ama aşağıda 950, 1025 ve 1045 yıllarındaki durumları yansıtan peşpeşe üç haritadan izlenebileceği gibi, Anatolikon komutanlığı (Άνατολικόν θέμα) veya (kapsadığı birliklere atfen) Anatolikler komutanlığı (θέμα Άνατολικῶν) hep varlığını koruyor. Bu birimler ve vali-komutanları, geleceğin Osmanlı sancakları ve sancakbeyliklerini haber veriyor.
Bu Anatolik veya Anatolikler veya Anatolikon thema’sına, ilginçtir, Bizans örgütlenmesini anlatan 10. yüzyıl Müslüman coğrafyacılarında, İbn el-Fakih el-Hamadani’nin ve Kudâme bin Cafer’in eserlerinde de rastlanıyor. “Romalıların eyaletlerinin en büyüğü” olduğu, 34 kaleyi içerdiği ve 15,000 asker çıkardığı anlatılıyor. Bizans kaynakları “Anatolikler strategos’u”nu, generali veya komutanını (στρατηγός τῶν Άνατολικῶν) thema valileri arasında birinci sayıyor. Bütün imparatorluk hiyerarşisi içinde en üst saflara yerleştiriyor. Yıllık maaşlarını yirmi kilo altın olarak kaydediyor.
Son bir not. Anatolius (Anadolulu) adını alan azizler de çıkmış bu diyardan. Örneğin (283’te ölen) Ladikli Anatolius ya da (458’de ölen) Konstantinopolisli Anatolius (kentin ilk patriği, üstelik). Rus erkek ismi Anatoly veya Fransız erkek ismi Anatole (ünlü romancı Anatole France’ta olduğu gibi), buradan geliyor.
Gerçek tarihçesi bu şekilde, Anadolu sözcüğünün. Ortaçağda Latinize edilerek Anatolia oluyor.Türkçeye Latinceden geçmiyor (geçse muhtemelen Anatolya derdik). Doğrudan Yunancadan geçtiği için Aνατολή (Anatolḗ)’den Anadolu olarak kalıyor.
Bunlar, doğru bilgiler. Bilimsel bilgi bu işte. Ama yeter mi? Neye? Şu ana+dolu efsanesinden vazgeçirmeye mi? Keşke. Ama pek sanmıyorum.