Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi dünyada müslümanlar tarafından hazırlanmış ve tamamlanmış, hem madde listesi hem de içerik ve üslup açısından özgün, telif niteliği taşıyan ilk ansiklopedi. Başlangıcından günümüze kadar İslam dini, tarihi ve medeniyeti ile İslam toplumlarına dair hemen her konuda güvenilir, bilgi sunmayı hedefleyen ansiklopedi, İslam ilimlerinin yanı sıra, sosyal bilimlerin farklı alanlarında yapılacak araştırmalar için kapsamlı bir kaynak.
Ansiklopedide İslam düşüncesini etkileyen kişiler, sosyal ve siyasi olaylar, hanedanlar, mimari yapılar, sanat eserleri gibi bir çok alanda maddeler yer alıyor. Yani aslında Ali Bardakoğlu’nun deyimiyle “Ansiklopedi, Müslümanların tarihsel tecrübedeki bilgi birikimlerini, yapıp ettiklerini yansıtması sebebiyle bir amel defteri gibi.”
Ansiklopedi yazılmaya 1983 yılında Hayrettin Karaman, Bekir Topaloğlu, Mustafa Saim Yeprem, Yaşar Kandemir, Tayyar Altıkulaç gibi ilahiyatçıların önderliğinde başlamış. Batı dünyası tarafından hazırlanan ve Türkiye’de Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tadil edilerek çevrilen Encyclopedia of Islam yeterli görülmeyince yerli bir ansiklopedi yazma isteğiyle ilim heyetleri oluşturularak faaliyete geçilmiş.
Ansiklopedinin serüveni ise yönetmen Murat Pay tarafından beyazperdeye taşındı. Serbestiyet olarak davet edildiğimiz özel gösterimde belgeseli izleme fırsatı bulduk.
Çekimleri İSAM’da gerçekleştirilen belgeselde Ekmel ve Niyaz isimli iki karakter üzerinden 33 yıllık süreç anlatılırken, bir yandan da İslam Ansiklopedisi’nin ve İSAM’ın yönetim ve danışma kurulunda bulunan Ali Bardakoğlu, Raşit Küçük, Tayyar Altıkulaç gibi isimler ve ansiklopedide emeği geçen arşivciler, redaktörler, fotoğrafçılar süreci anlatıyorlar.
Belgeselde yine Mısır, Hindistan, İngiltere gibi dünyanın çeşitli yerlerinden maddelerle ilgili tez ve makalelerin, kaynakların İSAM kütüphanesine nasıl ulaştığını, mimari yapılar için kare kare fotoğrafların nasıl çekildiğini de izliyoruz. Bu süreçte bu kadar kapsamlı bir işin nihayete erebilmesi konusunda umutsuzluğa kapılanlar da oluyor. Belgeselde bu umutsuzluğu “Ortadoğu yarım kalan işler mezarlığıdır” ifadesiyle ansiklopedinin bitmeyeceğini ima edenlerde görüyoruz.
Belgeselde ayrıca ansiklopedi yazılırken yaşanan dijitalleşme sürecine, 28 Şubat dönemindeki baskılara ve çalışanlar arasındaki kuşak çatışmalarına da değiniliyor.
Belgeselin özel gösteriminden sonra Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde gerçekleşen söyleşide Yönetmen Murat Pay katılımcıların sorularını cevapladı.
Belgesel fikri nasıl ortaya çıktı? Nasıl problemlerle karşılaştınız?
Ansiklopedide emeği geçen bir çok hocamız, yani yaşayan kahramanlar, bize bu işi yapmayı ilham ettiler. İslam Ansiklopedisi’nin tüm ciltlerinin tamamlanmasından sonra İSAM benimle bir istişare yapmak istedi. Süreci kayıt altına almak, sözlü tarih yapmak istediklerini ilettiler. Ben de sözlü tarih görüşmeleri çerçevesinde bir senaryo geliştirebiliriz diye düşündüm. Bu çerçevede 6 ay boyunca 100’e yakın hocamızla görüştük.Sonrasında ise yine Raşit Küçük başta olmak üzere hocalarımızın desteğiyle senaryoyu yazdık. Yapım süreci de dahil olmak üzere film 2,5 senede ortaya çıktı. Sözlü tarih görüşmeleri süresince derinlere inildikçe bu ekibin hassasiyetini, titizliğini gördükçe, hikayenin büyüklüğüne yakışır bir iş yapmak istedik ve itiraf etmek gerekirse de çok zorlandık. Pandemi dolayısıyla şehir dışında olup görüşemediğimiz hocalarımız da oldu fakat bir şekilde kayıt alabildik kendilerinden de.
Filmin dokü-drama tarzda olması nasıl karşılandı?
Filmin baş karakteri bir ansiklopedi. Benim film dili anlayışım bunu hikayeleştirmek yönünde. Hikayeyi kurarken de kurmaca bir dünyaya yaslanmak ve bu kurmacayı da yaşanmış hikayeye sadık inşa etmek gerekiyordu. Kurmaca dünya ve gerçek arasında gelgitli bir süreç yaşandı. Seyredenlerin belki kafası karışmış olabilir ama zaten kurmak istediğim dünya bu şekildeydi. Aslında bu kadar doküman ve belgeyle birden fazla film yapma fikri de oluştu ama günün sonunda hikayeyi bir pencereden, tutarlı ve bütünlüklü bir şekilde anlatmak gerekiyordu. Şunu da çok önemsedim, filmi ekonomik olarak bağımsız olarak yapsaydım da bu şekilde yapardım. Herhangi bir taviz vermedim. Bence İslam Ansiklopedisi bir kahramanlık hikayesi, günümüzde geçen çok etkili ve anlamlı bir kahramanlık hikayesi. İnsanlarda tatlı bir rayiha bırakmasını istedik bu hikayenin.
Filmde bir meydan metaforu vardı. Bu metafor orta oyunundan mı mülhem?
Evet. 33 yıllık bir emeği zaman atlamalarıyla göstermem gerekiyordu. Öyle bir mekan seçilmeliydi ki zamanın ve mekanın sınırları ortadan kalksın. İSAM’ın bu kısmı da tam bu düşünceye uygundu. Zaten yıllardır gördüğüm bu meydan bana hep film çekmek içinmiş gibi geliyordu. Bu meydanla 30 yıl önceye de 100 yıl sonraya da gidebildik. Başka zamanlara gidebilme imkanı tanıdı bana mekan. Orta oyunundan mülhem oldu bu.
Karakterleri nasıl seçtiniz?
Filmde ansiklopedide çalışan bazı karakterler, Molla Kasım ve Türbedar gibi, biraz uç temsiller gibi geliyor fakat aslında ansiklopedi çalışması içinde izlerini takip etmek mümkün. Biz karakterleri tanıyarak, onlarla konuşarak, temsilleri biraz birleştirip filmleştirdik. Bu konuda dikkat ettiğimiz nokta görmediğimiz, tecrübe etmediğimiz herhangi bir şeyi filme sokmamaktı. Repliklerin bir kısmı anlatılanlardan alındı. Ama bazılarını da biz hikayelerden dinleyerek devşirip birleştirdik.
Doğaçlama sahne var mı?
En sondaki kar sahnesi doğaçlama ki aslında filmden önce çekildi. Pandeminin yasaklı döneminde İSAM’dan rica ettik. Kara biz gitmeden kimse basmadı, her şey olduğu gibi kaldı ve biz de çekimi yaptık. Sonra seyrettiğimizde de çok etkilendim ve senarist arkadaşa filmin sonunun yazılıp çekildiğini söyledim. Yani filmin sonu başından belliydi.
Bir bölümde İSAM’da jenerik gibi akan fotoğraflar vardı. Nasıl çekildi bu sahne?
Ben o bölmeleri hep ekrana benzetiyordum. Doldurmak istiyordum fakat teknik olarak nasıl yapacağımı bilmiyordum. Her bir kareye fotoğraflar yapıştırıp film şeridine benzetmeye çalıştık. Film şeridini hikayenin geçmişte kalan izleri olarak gördüm. Hatta şeridin en son karesinde benim de bulunduğum bir kamera arkası fotoğrafı var. Bunu da eklemek istedik çünkü biz de artık İslam Ansiklopedisi’nin hikayesinin bir parçası olmuştuk ve ona eklemlenmiştik.
“Acı yok, intizar yok, eskide kaldı hasret
Devrini tamamladı endişe, korku, hayret
Buz ve köz tarih oldu; bitti zaman ve mekân
Zaman biziz, mekân biz; imkânsıza yok imkân
Ömrün ne sonundayız, ne de henüz başında
Otuz üç yaşındayız, hep otuz üç yaşında.”
İsmi Nurullah Genç’in Rüveyda şiirinden gelen “Hep Otuz Üç Yaşında” sinema salonlarında seyircisini bekliyor.