Şimdiye kadar yüz milyonları hasta eden, milyonları öldüren ve trilyonlarca dolara mal olan koronavirüs pandemisinin bu yüz yılın en büyük krizi olduğuna şüphe yok. Her krizde olduğu gibi bunu da fırsata çevirmek isteyenler var.
Özellikle de aşılamanın ilerleyip ölümlerin görece azalmasıyla beraber son düzlüğe yaklaştık diyebiliriz. En azından Afrika’da yaşamıyorsanız bu geçerli. Geçenlerde yayınlanan bir rapora göre, aşılamada mevcut hızda devam edersek, en düşük gelirli 20 ülkede yetişkinlerin yüzde 70’ini aşılamak 2030’u bulacak. 2030’a kadar aşılanmamış insanlığı kırıp geçirecek koronavirüsün ne kadar mutasyon geçireceğini şimdiden tahmin etmek zor.
Bu da pandeminin niteliğine bakacak olursak, batan geminin yükselen tarafında olduğumuz için suya batanların yaşadıklarını umursamamak anlamına geliyor. Klişe aynı: Hepimiz aynı gemideyiz!
Ancak tüm bunlar gelecek planları yapması gerekenlerin, önceliklerimizi belirleyecek olanların ve krizi yönetme becerisi göstermesi gereken yöneticilerimiziz vazifesi…
Hatta öncelikli vazifelerden…
Avustralya aşılamaya geç başlasa da son birkaç ayda durdurulamayan delta varyantıyla beraber nüfusunun büyük bölümünü aşılamayı başarmış durumda.
Şimdi dünyaya açılma zamanı geldi.
Federasyon olan Avustralya için de gemi metaforunu kullanabiliriz.
Aşılamada bazı eyaletler çok ilerde, bazılarında koronavirüslü insan yok, bazılarında binler seviyesinde.
Ne olursa olsun hepsinde yönetimler “COVID normal”e hazırlanıyor.
Şimdiye kadar yaşanan olumsuzluklardan sorumlu olmadıklarını söyleyen siyasiler olumlu gelişmelerin sorumluluğunu almak için birbirleriyle yarışıyor.
Önce dünyanın en çok karantinada kalan şehrinden, Melbourne’den başlayalım.
Pandemi döneminin çoğunu kapsamlı yasaklarla geçiren Melbourne aynı zamanda en fazla vaka ve ölümün olduğu şehir. Avustralya’da ölen 1.515 kişinin 950’den fazlası Melbourne’da veya yakınlarında yaşıyordu.
Bu süreçte eyaleti yöneten Daniel Andrews, geçen yılki ölümcül ikinci dalgada her gün basının önüne çıkıp takdir toplamıştı. 112 günlük tam kapanma sonrasında günlük vaka sayısını 700’lerden sıfıra düşüren Andrews’un performansını çok öne çıkardığını söyleyemeyiz.
Başlatılan soruşturma, otel karantinasında yapılan hatalarda ve yaşanan ikinci dalgada fatura sağlık bakanına çıkarılmıştı.
Soruşturmada, otel karantinasındaki hatalardan çok kimin karantinadan sorumlu yetkili kişi olduğu sorusu öne çıkmıştı. Herkes suçu birbirine atmaya çalışırken, sonunda başlatılan soruşturmada “Olsa olsa sağlık bakanı sorumludur” denilerek bakan sorumlu olduğunu bilmediği bir hatadan dolayı istifaya zorlanmıştı.
Eyalet olarak sıfır vakaya ulaşınca da haliyle çok soru sormadık. Zaten sağlık bakanı, ikinci dalgadan sonra evinde merdivenden düşüp omurlarını zedeleyince aylarca görevden uzak durmak zorunda kalmıştı.
Son dönemde de basının önüne genelde yeni sağlık bakanı çıkıyor. Suçlanmaya daha misait…
Şimdi üçüncü dalgada da vaka sayılarında en yüksek rakamları görüyoruz. 6.5 milyonluk eyalette günlük ortalama 2000 vakayla ilerliyoruz. Ölümler de artıyor.
Delta varyantına bağlı üçüncü dalganın kontrol altına alınamayacağı belli olunca Andrews basının karşısına çıkıp, sıfır vakanın hiç hedef olmadığını, amacın hep vakaları sınırlı sayıda tutmak olduğunu söyledi.
Nasıl yalan…
Sıfır vaka için geçen yıl 112 gün tam kapanma altında yaşayan Melbournelular için bu şaşırtıcıydı. Aylarca Andrews sıfır vakanın ne kadar büyük bir başarı olduğunu anlatırken, asıl hedefin farklı olduğunu, bu başarının yanlışlıkla yakalandığını söylememişti.
“Onlara küçük sürprizler yapın!” politikası delta varyantına yenilince; “zaten amaç covidle yaşamayı öğrenmek, sıfırlamak değil.” dendi…
Son yıllarda birkaç kez dünyanın en güzel şehri seçilen Melbourne, en son baktığımda 250’den fazla gündür kapalıydı. Şimdi daha çok hayalet şehre benziyor.
Ancak aşılamada başarı yadsınamaz. Melbourne’daki kapanma gelecek Perşembe, yetişkin nüfusun yüzde 70’i çift doz aşılanınca sona erecek. Dükkanlar açılıyor. Gece sokağa çıkma yasağı kalkıyor.
Bazı kısıtlamalar kalıyor ancak hayat yeni normale yaklaşıyor diyebiliriz.
Yetkililer bununla beraber vakaların, hastaların ve ölümlerin artacağını ve sağlık sisteminin büyük baskı altına gireceğini söylüyor.
Sydney’deki öncelikler farklı…
Aşılamada yüzde 80 çift dozu yakalamış olan Sydney’de rahatlama başladı bile.
Hatta eyaletin yeni lideri Dominic Perrottet yönetime damgasını vurmaya bile başladı. Rahatlamaları öne çekti.
Hatta geçen gün basının önüne çıkıp duygusal bir şekilde yeni bir özgürlük günü ilan etti. İki haftadır eyaletin lideri olan Perrottet bu süre içinde iki özgürlük günü açıkladı.
1 Kasım’da Avustralya’nın dünyaya kapısı olan Sydney’in tam olarak herkese açılacağını, herkesin karantinasız şehre gelebileceğini açıkladı. Sydney’in turistlere ve yabancı öğrencilere açılacağını söyledi.
Ancak eyaletin kırsalına girişlerde sınırlamalar devam edecek.
Yani Sydneyliler Londra’ya gidebilecek ancak arabaya atlayıp şehrin yarım saat dışına çıkamayacak…
Tuhaflık burada bitmiyor.
Koyu muhafazakâr Hıristiyan olduğu bilinen Perrottet’nin yönetimi altında alınan esneme kararları da ilginç. Aylardır kapsamlı yasaklar altında yaşayan milyonlarca Sydneylinin ihtiyaçlarına yönelik hassasiyetini göstermek isteyen yeni hükümet, esnemeleri takvime bağladı.
18 Ekim Pazartesi’den itibaren Sydney’deki genelevler ve striptiz kulüpleri açılıyor. Bir yandan da kapalı ortamlarda dört metrekareye bir kişi kuralı devam ediyor. Herhalde genelev için sekize metrekareye iki kişi kabul edilecek. Bu arada öğrencilerin okulların tam olarak açılması için bir hafta daha beklemesi gerekiyor.
Hayır şaka değil…
Dalga geçilen tek şey bu da değil.
Avustralya’nın kapısı Sydney olabilir. Ancak kapının anahtarı Perrottet’ye değil, Federal Başbakan Scott Morrison’ın cebinde.
Heyecanının kurbanı olan Perrottet’nin basın toplantısı tamamlandıktan kısa süre sonra Morrison çıkıp uluslararası sınırların federal kontrol altında olduğunu hatırlatıp turistlerin ve yabancı öğrencilerin serbestçe ülkeye gelmek için bir süre daha beklemesi gerekeceğini, sadece Avustralya vatandaşlarına sınırların açılacağını açıkladı.
Bir yandan da pandemiyi gerçekten başarılı bir şekilde yürüten ve şu anda hiç kısıtlama yaşamayan milyonlar var. Sydney, Melbourne ve Canberra dışındaki büyük şehirlerde hiç kısıtlama olmadan yaşayan milyonlarca insan var. Ülkede milyonlar COVID sonrasına hazırlanırken, milyonlarca insan da COVID öncesi hayata tutunmuş bir şekilde yaşıyor.
Geçenlerde 60 bin kişi Perth şehrinde bir statta Avustralya Futbol Ligi finalini hiçbir sınırlama olmadan izledi.
Bu eyaletlerden yetişkin nüfusun yüzde 80’i çift doz aşı olunca tüm sınırları açmaları bekleniyor.
Koronavirüsle mücadeleleri görece başarısız olan NSW ve Victoria’da aşılama ve kaldırılan sınırlar daha fazla özgürlük anlamına gelirken, pandemiden çok daha az zarar gören eyaletler için aşılamada yüzde 80 eşiğine ulaşmak gerçek anlamda pandemiyle mücadelenin başlaması anlamına geliyor.
Karşılaştırma yapmak gerekirse, pandemi dönemi boyunca Queensland (Brisbane) eyaletinde 7 kişi hayatını kaybetti. Güney Avustralya’da (Perth) 9 kişi… Kuzey Bölgesi’nde (Darwin) koronavirüsten hiç kimse ölmedi.
Batı Avustralya’da yetkililer şimdiden yüzde 80 çift doz oranının yeterli olmadığını yüzde 90’a yaklaşınca sınırların açılabileceğini söylüyor. Haksız da sayılmazlar.
Pandemi döneminde hemen hemen hiç kısıtlama yaşamamış milyonlarca insan, sınırlar açılınca yüz maskesi kullanmak zorunda kalacak. Sosyal mesafe kurallarına dikkat etmek gerekecek. Vaka sayıları sağlık sistemini zorlayacak bir suruma gelirse, işletmelerin kapanması, sokağa çıkma yasağı demek.
Bu pandemi dönemi boyunca korunan nüfusu bilecek koronavirüse, hastalanmaya ve hatta ölüme maruz bırakmak demek. Şimdiye kadar krizi iyi yürütmüş siyasiler için önemli bir karar.