Beyoğlu yani İstiklal Caddesi, Türkiye’nin kalbidir. Oradan umut ve neşe saçılırsa herkesin payına bir şeyler düşer. Birçok kültür gelip geçmiştir ama Pera’nın, yani Beyoğlu’nun, önemi hiç kaybolmamıştır. Beyoğlu, anlatmakla bitmeyen sırların, birbirini yok etmeye çalışırken yok olan kültürlerin, casusların ve kahramanların mekânıdır.
İstiklal Caddesi’nin enerjisi son yıllarda Galata Kulesi’ne, oradan da Galataport’a doğru uzamış durumda. İstanbul’a gelen bir turist, Türkiye’yi genellikle önce Beyoğlu ya da Sultanahmet üzerinden tanıma şansı buluyor. LGBT aktivistleri de Cumartesi Anneleri de insan hakları savunucuları da İslamcı aktivistler de İstiklal’de kendilerini göstermek istiyorlar.
İstiklal’de sergi salonları, müzeler, sanat merkezleri, hala büyük bir zenginliğin mirası olarak varlığını sürdürüyor. Kitapçıların giderek sayıları azalsa da, Mefisto Kitabevi, Ada Kitabevi de caddeye canlılık katıyor. 1870’lerde, bir yangında yok olan Naum Tiyatrosu’nda, yani şimdi Çiçek Pasajı olarak bilinen yerde Padişah Abdülmecit’in maddi ve manevi desteğiyle 30 yıl boyunca oyunlar sahneye kondu. Türk Sineması’na yıllarca yön veren Yeşilçam Sokağı’nı da ekleyelim.
Bir eksiklik, cadde üstünde herkesin rahatça yararlanabildiği geniş kapsamlı bir kütüphane olmaması. Gerçi bu boşluğu caddedeki kitapçılar ve biraz da caddeye yakın bir konumda olup üç yıldır Beyoğlu’na hizmet vermekte olan Sevgi Sosyal Kütüphanesi dolduruyor denilebilir. Ne olursa olsun, İstiklal, Türkiye’deki çeşitliliğin ve çoğulculuğun belki de en çok yansıdığı ayna. Beyoğlu’nun İstanbul’un diğer semtleri karşısındaki üstünlüğü, her kültürün ve yaşam tarzının kendine barınak bulabildiği bir yer olması. Ancak bu çeşitlilik artık tehdit altında. Beyoğlu bir tek tipleşme riskiyle karşı karşıya.
İstiklal Caddesi bir tarihtir. Osmanlı sultanları da buradan geçmiştir, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önderleri de planlarını burada yapmıştır. Millî Mücadele’nin ilk tohumları, İstiklal Caddesi’nde atılmıştır. Yalnızca cadde üzerinde değil, İstiklal’e açılan Mebusan Yokuşu, Kazancı Yokuşu, Cihangir Caddesi, Galip Dede Caddesi, Sıraselviler gibi yan yollarda da büyük tarihler saklıdır. Öte yandan 6-7 Eylül felaketi de İstiklal’de yaşanmıştır.
Ben kırk yıla yakın bir süredir bu bölgede yaşayanlardanım. Komşularım, dostlarım, okurlarım var buralarda. Nedense yönetimler bu bölgeye kuşkulu gözlerle bakar. Son yıllarda, gösterileri engellemek gerekçesiyle yüzlerce, belki binlerce polis hazır bekliyor. Beyoğlu’na çıkan bütün sokaklarda demir barikatlar kurulu. Diyelim ki Beyoğlu’nda oturan bir vatandaşsınız, sadece bir kahve içip evinize dönmek istiyorsunuz; o durumda bile kapsamlı kimlik kontrollerinden geçmek zorunda kalabiliyorsunuz.
Sadece semtin sakinleri değil, esnafı da zorda. Dünyanın belki en yüksek kiralarını ödüyorlar. Ama en küçük bir hareketlenmede cadde kapatılabiliyor. Yani Beyoğlu’nda dükkân işletiyorsanız alım satım planlaması yapamıyorsunuz. İnsanlar işyerlerine giderken de büyük zorluklar çekiyorlar. Sonuç olarak sıradan vatandaş da kültürel yaşam da ciddi bir mağduriyet yaşıyor. Beyoğlu’nun da sakinlerinin de bir günahı yok. Tabii semtin giderek bir kültürel kuraklığa düşme tehlikesi var.