spot_img
Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIBüyükşehir’in Adalar’da çözüm zannettiği şey sorunun kendisi

Büyükşehir’in Adalar’da çözüm zannettiği şey sorunun kendisi

İETT Genel Müdürü İrfan Demeti “Adalar’da, özellikle Büyükada’da yoğun bir talep var, bu nedenle bu minibüsleri çalıştırmak zorundayız” diyor. Sözünü ettiği tatil günlerinde özellikle de bayramlarda olmak üzere yüz bin sayısına ulaşan ziyaretçinin Adalar’a gelmesi. Birincisi arzı talebin şekillendirdiğini varsayıyor. Kimse onlara söylemiyor mu, bu talebi arzla siz yaratıyorsunuz, farkında değil misiniz? Çözüm zannettiği şey sorunun kendisi.

Adalar geçmişten bugüne motorlu araç trafiğine kapalı, insanı öne çıkaran yürünebilir bir yerken, son yıllarda bu özelliğini hızla yitirdi. Motorlu araçların işgaline uğradı. Adalar’da yollar yürünebilir olmaktan çıktı. Bu gelişme canlıların hayatları açısından büyük bir tehlike halini aldı. Adalar’ın özelliklerini, cazibesini ortadan kaldırdı, ayrıca eşitsizlik yarattı. Özellikle Büyükada’nın sakinleri ve ziyaretçiler artık hiç beklenmedik tehlikeler, zorluklar ile karşı karşıyalar. 

Büyükşehir yönetimi şimdi insanların, kirpilerin, kedilerin, köpeklerin dolaştığı Büyükada yollarını otoyollara çevirmeyi ve genişletmeyi planlıyor. Ancak Büyükşehir yönetimi itirazlara kulaklarını tamamen kapamış durumda. Tam anlamıyla “müzakere özürlü” bir süreç yaşanıyor.

Son olarak Büyükşehir Belediyesi hiç kimseye danışmadan, şeffaflık sağlamadan Büyükada’ya neredeyse otobüs boyutlarında araçlar çalıştırmaya kalkışınca geniş katılımlı protestolar başladı. Halk sokaklara döküldü.  

Katılımcılıktan, şeffaflıktan söz eden Büyükşehir yönetiminin üzerindeki yaldızlar bir anda döküldü. Büyükşehir’in kendisinin de azman –ancak beyni küçük kalmış- bir makine olarak nasıl işlediği, çözüm zannettiği şeylerin sorunun ta kendileri olduğu -bir kere daha- yakından görüldü. 

Adalar’daki bu eziyeti üreten İBB’nin kendisi 

Şu Büyükada Saat Meydanı’ndan başlayarak uzanan kuyrukta, kızgın güneş altında kuyrukta bekleyen insanların haline bir baksanıza. 

Bunun halka eziyet etmekten başka nasıl bir manası olabilir? Şimdi bu otobüs gibi araçlara ayakta yolcu almayı planlıyorlar. 

Vapurdan inen yolcular doğrudan minibüs kuyruğuna yönlendiriliyorlar. Sanki başka alternatif yokmuş gibi, kuyrukta, kızgın güneş altında bekletiliyorlar.

İBB daha büyük otobüsler sefere koyarak, Adalar’ın yollarını otoyollara çevirerek bu sorunu çözebileceğini zannediyor.

İETT Genel Müdürü İrfan Demet “Adalar’da, özellikle Büyükada’da yoğun bir talep var, bu nedenle bu minibüsleri çalıştırmak zorundayız” diyor. Sözünü ettiği tatil günlerinde özellikle de bayramlarda olmak üzere yüz bin sayısına ulaşan ziyaretçinin Adalar’a gelmesi. 

Bu sözlerde de kanımca iki önemli çelişki var. Birincisi arzı talebin şekillendirdiğini varsayıyor. Düşünüyorsunuz, acaba koskoca İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde yönetime danışmanlık yapan hiç mi şehir plancıları, bilim insanları falan yok? Kimse onlara söylemiyor mu, bu talebi arzla siz yaratıyorsunuz, farkında değil misiniz? Anlaşılan otomatik olarak ihtiyaç karşılanırsa, sorun çözülür. Oysa onların çözüm zannettiği şey sorunun kendisi. 

Eğer mantık buysa, vay Adalar’ın ve İstanbul’un başına gelene. Talebin arz tarafından da yaratıldığını günümüzde yalnızca şehir plancıları, yönetim bilimciler falan değil,  çocuklar bile biliyor.

Gerçekte bu eziyeti üreten İBB’nin kendisi. 

İkinci çelişki Büyükşehir’in kuruluşu İETT’nin meseleye imtiyazlı bir piyasa aktörü gibi yaklaşması. Nasıl restoranlar para kazanmak için turist bekliyorsa, İETT de öyle yapıyor. Yalnızca kızgın güneş altında kuyrukta bekleme süresinden daha kısa süren bir yolculuk için ziyaretçiler üstüne bir de para ödüyorlar. 

Hiç akla gelmiyor mu? Büyükşehir ziyaretçilere yürüyüş rotaları gösterse, hatta rehberli turların yapılmasını sağlasa belki ziyaretçilerin büyük bölümü bunu tercih edebilir.

Bunu ispatlamak için bugün küçük bir anket yaptım. Kuyrukta bekleme süresi ne kadar? Araç için sıra geldiğinde gezi süresi nedir? Şaşıracaksınız ama bunları etraflıca konuşunca birçok kişi kuyruktan çıktı ve yürümeye başladı.  Büyükşehir bana inanmıyorsa bir adet de “Yürünebilir Adalar” kuyruğu açsın ve halka gezilecek yerler için rehberlik etsin. 

Ama daha çok şaşıracağınız bir başka şey söyleyeyim: İETT sorumlusu da benimle aynı fikirdeydi!  O da kuyruktakilere aynı şeyi anlatmaya çalışıyordu! Kuyruktakilere benim söylediklerimi tekrarladı ve “yürürseniz kuyrukta sefil olmaz, daha çok keyif alırsınız” dedi.

Ne şaşırtıcı bir durum değil mi? Demek ki İBB yönetimi ile sahadakiler arasında bir iletişim yok. Yukarıdakiler ihale işlerine falan öyle dalmışlar ki gerçekleri, halkın çektiği eziyeti görmüyorlar!  

Sorun halkı nesne gibi gören yönetim zihniyeti

Geçmişte “sosyalist” denilen ülkelerde, kapalı ekonomilerde böyle kuyruklar ve yönetim kargaşası yaşanırdı. Çünkü bürokratik yönetimler yaratıcı enerjiyi ve yerel halkı karar süreçlerine katmayı bilmiyorlardı. 

Oysa karşımızda klasikleşmiş bir Venedik şehri örneği var. Beyoğlu kadar nüfusu olan bu şehir neredeyse İstanbul kadar ziyaretçi alıyor. Bu ciddi sorunla baş edebilmek için yönetim ne yapıyor? Yollarını, kanallarını mı genişletiyor? 

Hayır aklını kullanıyor!

Bu tarihi şehre olan yoğun ilgiyi ticarileştirmek yerine tam tersini yapmaya çalışıyor. Tarihi şehri küresel bir sanat şehrine dönüştürmeye çalışıyor. Şehrin bizdeki Haliç Tersaneleri gibi köklü bir geçmişe sahip olan mekanlarını Venedik Bienali’ne ayırdığı gibi, şehrin bir dolu tarihi mekanının da sanat etkinliklerine açılmasını sağlıyor. Böylece şehir sanat, mimarlık, aklınıza fikir üretimi ile ilgili ne gelirse bütün dünyanın en başta gelen yaratıcı düşünce platformu halini alıyor. Ziyaretçiler deniz yoluyla şehrin çeperlerindeki etkinliklere katılabiliyorlar.

“Tam yol ileri” diyorsunuz ama yanlış yolda ilerlediğinizin farkında mısınız?

Son bir haftadır Büyükada’da gerçekleşen festival havasındaki “azmanbüs protestoları” da bana bunu düşündürdü. 

Protestolar sayesinde Büyükada yollarında bayram havasının yaşandığı görüldü. Büyükada yollarında, sokaklarında gösteriler nedeniyle motorlu araç trafiğinde büyük bir azalma yaşandı. Bu hem ada halkını hem de ziyaretçileri rahatlattı. İnsanlar nefes aldı.

Bu gelişmeye bu eylemlerin bir yan etkisi de denebilir. “Azmanbüs”lere karşı halk eyleme geçince yollar motorlu araçlardan arındı, nefes aldı. İlginç olan toplanan ve dans eden halk kalabalığının yanında çok sayıda polis ve zabıta görev yapmaya başlayınca korsan taksilerin de ortadan kaybolmasıydı. Böylece Ada halkı yolların motorlu araçlar tarafından işgal edilmesini engelleyince çok sayıda ziyaretçi de rahatça ve güvenle yollarda yürümeye başladı. Böylece yolların nasıl hem Adalılar, hem de ziyaretçiler tarafından kullanılabileceğini Büyükşehir yöneticilerine göstermiş olundu.

Böyle durumlarda galiba şenlik havası çok başarılı oluyor. Büyükada’da birçok yerde bir etkinlik olabilir. Sokak tiyatrosu, müzik, dans. Böylece alternatif bir ziyaret programı yaratılabilir ve ziyaretçiler farklı yönlere çekilebilir. Ayrıca Adalar’ı ziyaret etmek isteyenlere “sizi de aramızda görmek istiyoruz, gelin siz de koruma etkinliklerine katılın” demek iyi olur, böyle bir amaç için Adalar’a gelecek çok sayıda insan var.                                                                                                                                                                

Neden yönetim aklını kullanmak yerine otomatik olarak otobüs gibi araçlar çalıştırmaya kalkıyor? Neden Büyükada’nın yollarını otoyollara dönüştürmeye çalışıyor? Sizin çözüm zannettiğiniz şey sorunun kendisi. 

Bu nedenle Büyükşehir’e buradan çağrı yapalım: Sivil toplum tarafından gerçekleştirilen “Yürünebilir Adalar” projesini dikkate al. Bu çalışmada öngörüldüğü gibi her yerde, yayınlarda, sahada ve vapurlarda bir yönlendirme yapılsın halk bu eziyete maruz bırakılmasın!

- Advertisment -