Avukat olarak ilk duruşmam Yargıtay’ın ilk derce mahkemesi sıfatıyla baktığı bir dosya içindi. Algıda seçicilik mi denir bilmem ama duruşma salonuna girince kendimi Gladyatör filmindeki arenalarda gibi hissetmiştim. Hala her girişimde duruşma salonlarına kalabalıkların tezahüratlarını duyar gibiyim. Neden mi?
Avukat olarak ilk duruşmama çıkmadan bir gün önce Süheyl Aygül’ün Gladyatör yazısını (https://t24.com.tr/yazarlar/suheyl-aygul/gladyator,24064) okumuştum. Yazıyı lütfen sizler de okuyun. Platon’un devletleri filozof krallar yönetmeli önermesindeki kral Marcus Aurelius hayatının sonuna yaklaştığını hissedince yerine liderlik vasıfları taşımayan oğlu Commodus’u değil, General Maximus’u belirlemek isteyince oğlu tarafından öldürülür. Commodus’un öldürmeden önce babasının gözlerine bakarak söylediği sözler hiç aklımdan çıkmıyor:
“Baba bir keresinde bana dört önemli değerini yazmıştın: Bilgelik, Adalet, Yüreklilik ve İtidal (Ilımlılık, ölçülülük). Listeyi okurken hiçbirinin bende olmadığını anladım. Ama benim de başka erdemlerim var baba. Hırs…”
Batasıca hırs… Sadece esir ettiklerini değil koca koca ülkeleri rezil rüsva eden duygu değil mi hırs?
Maximus, Commodus’a hizmet etmeyi reddeder ve önce köle sonra gladyatör olur. Commodus ise kendi elleriyle yazdığı kaderini yaşar. Süheyl Akgül yazısındaki anlatımıyla: “Politik kusurlarını kapatabilmek, halkı oyalamak için sürekli vahşi oyunlar düzenlemektedir.”
Tanıdık geldi mi? Ben yazıyı okuduktan bir gün sonra girdiğim duruşmada siyasetin baskısını tüm damarlarımda hissettiğim ve siyasetin karıştığı “ağır ceza” yargılamalarını köle veya gladyatör kurban edilişinden farklı görmediğim için duruşma salonlarını da arenalara benzettim.
Siyaset ne zaman bir şeyleri örtmek istese ağır ceza yargılamalarında dilediğini sanık sandalyesine oturtarak arenadaki cazgırlarından farkı olmayan “bir kısım medya” eliyle dilediğini önden yargılayıp hüküm verirken, tezahüratlar arasında kurban edilenler adil mi yargılanıyor? Bu yargılamalar neticesinde adalet mi sağlanıyor?
Silivri ve Sincan’daki koca koca duruşma salonları arenalara benzemiyor mu? Darbeyle ilgisi olmayan binlerce er, askeri öğrenci, kursiyer astsubay, kursiyer subay, darbeden habersiz binlerce asker adil mi yargılandı? Terör yargılamalarının ne kadar adaletsiz olduğu, gladyatör dövüşlerinin dahi daha adil sayılacağı AİHM, BM ve İLO kararlarıyla tarihe kazınmadı mı?
Yakın zamanda Sincan arenasında, pardon duruşma salonunda sonuçlanan Kobani yargılamalarında ne oldu? 6-7 Ekim olaylarında 37 kişi öldürüldü. Kobani davasında yargılananların tamamı ölümlerle ilgili suçlamalardan beraat etmesine rağmen güç sahipleri sanıkları ölümlerle suçlamaya devam etmiyor mu? Kobani yargılamaları da arena dövüşleri kadar adil miydi?
Depremle ne ilgisi var diyeceksiniz belki de. Başlangıçta haklı bir soru. 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş depremlerinde 38.901 binanın yıkıldığı belirtiliyor. Resmi rakamlara göre 53.537 insanımız vefat etti depremde. Ölüm sayısını bina (dikkat edin bağımsız bölüm değil) sayısına böldüğümüzde 1,376 sayısını buluyoruz. Depremde yıkılan bina başına ölüm sayısı 1,5 bile değil diye inanalım. Vefat edenlerin tamamının adli kayıtlara göre deprem nedeniyle öldüğüne, hiçbirinin soğuktan, organ yetmezliğinden, vb. ölmediğine de inanalım. Deprem ve deprem sonrası hasarlar nedeniyle yıkılan yaklaşık 675 bin bağımsız bölümde depremde evinden barkından olan yaklaşık 4 milyon nüfusun tüm ihtiyaçlarının bihakkın karşılandığına da inanalım. Ya da bunları hiç düşünmeyelim, deprem sonrası yargılamalara odaklanalım.
Müteahhitleri, mühendisleri, mimarları linç edelim. Nasıl da hesap soruyoruz diye övünelim. Yargılananların müdafiliğini üstlenen avukat olursa onları da linç edelim. Hatta ilk gazeteciler linç etsin avukatları. Falanca müteahhidi savunan avukat diye başlıklar atsınlar. Gazetecileri bir sabah terör isnadıyla gözaltına aldıklarında “gazetecilik görünümü altında terör faaliyetleri yapan” isnatlarına rağmen kendilerini savunacak avukatlar olur elbette, ne var ki bunda, savun(ul)ma hakkı “kutsal” ne de olsa!
Sayılara inandığımızı farz edersek, 38.901 binanın yıkılıp 53.537 insanımızın vefat ettiği bir depremde insanlar sadece yıkılan binaların altında değil, yıkılan bir sistemin altında can vermiştir. Sisteme çeki düzen verilmedikçe de her depremde enkaz altında ölmeye devam edeceğiz. Yargılamalarda sistem sorgulanıyor mu sizce? Bırakın sorgulamayı, ağır ceza heyet başkanları, herhangi bir idare görevlisinin neden duruşma salonunda olmadığı sorulduğunda, “biz dosyamızla ilgileniyoruz, dosya dışındakiler konumuz değil, konuyu dağıtmayın” gibi kibar uyarılar yapmıyor mudur?
Kaç müteahhit, kaç mühendis, kaç mimar yargılanınca sistem düzelir? Yargılamalarla düzelmiş bir sistem görülmüş mü? 25 yıldır inşaat sektörünün farklı alanlarında tecrübe kazanmış biri olarak sistemin kusurlarını, yargılamaların ise arenalardaki kanlı oyunlara benzerliğini ve çarpık sistemin devamına katkı sağladığını yazsam okur musunuz? Ben her koşulda tarihe not düşmek adına yazayım.
İlk konumuz müteahhitlik sistemi olsun dilerseniz. Hani siyasetin üzerindeki en kuvvetli lobi diye bilinen, aslında siyasetin sermaye tabanı oluşturmak için her dönem kullandığı, kullanabilmek için de alabildiğine kontrolsüz bıraktığı sektör.
İnternette “berber açmak için gerekli şartlar” diye arama yapsanız birçok şartla karşılaşırsınız ki en önemlisi de “ustalık belgesi”. Müteahhit olmak için herhangi bir uzmanlığa ihtiyacınız yok. En az ilkokul mezunu ve 18 yaşından büyük iseniz ticaret odasına kayıt yaptırıp, ertesi gün inşaat yapmaya başlayabilirsiniz. 02 Mart 2019 tarihli Resmî Gazetede yayınlanıp 2 Haziran 2019’da yürürlüğe giren “Yapı müteahhitlerinin sınıflandırılması ve kayıtlarının tutulması hakkında yönetmelik” gereği bir de yetki belgesi alınması gerekli. (https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=31301&MevzuatTur=7&MevzuatTertip=5) 2 Haziran 2019 sonrası en azından yetki sınırları var da yeni başlayan her işi yapamıyor diye düşünülebilir. Ancak bu yönetmeliğin de sektördeki müteahhitlerin baskısıyla, yeni başlayan da hemen site yapamasın, eskiye hemen rakip olmasın, bina yaparak başlasın baskısıyla hayata geçirildiği konuşulur sektörde. Bir de yetki belgeleri asgari 5 yılda bir yenilenir, bir üst sınıfa geçişte yenilenir, vb. derken lazım olan her evrak için devlete para ödenmesi gerekir (https://webdosya.csb.gov.tr/db/siirt/menu/2024-yili-muteahhitlik-ucretleri_20240116031703.pdf). Bakan Mehmet Şimşek’ten önce düşünülmüş bu kalem ama hala vergilendirilebilecek bir şeyler bulunabilir yetki belgeleriyle ilgili. Özetle, Haziran 2019 öncesi sınır yoktu ama sonrasında sınır ve ödenecek harçlar getirildi. Bugün ticaret odasına yaklaşık 15 bin TL maliyetle kaydolup, 14.700 TL’de H sınıfı müteahhit yetki belgesi için ödeyip, yarın 2bin metrekare konut inşaatına başlayabilirsiniz. Yetki belgelerini kiralayarak tüm bu bürokrasiyi ters yüz edip dilediğiniz büyüklükte inşaat da yapabilirsiniz.
Müteahhitlik bu kadar “zor” olunca, maydanoz tarlasını satan müteahhitlik yapabilir, daha inşaat yapmadan “topraktan” satışlarla finansını da dişinden tırnağından artırıp konut almak isteyen vatandaşa yaptırabilince kaçınılmaz bir müteahhit sayısı fazlalığımız vardı. 6 Şubat 2023 depremleri öncesinde tecrübelerimi dinlemek isteyenlere 450bin artı diye ifade ederdim sayıyı. Bu yazı için bu rakamı doğrulamak istedim.
12 Şubat 2023 tarihinde CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak bir açıklama yapmış: “Türkiye’deki müteahhit sayısı 453 bin iken Almanya’da 3 bin 800, 27 Avrupa Birliği ülkesinde ise toplam 25 bin olması, sektördeki vahim kuralsızlığı, başıboşluğu, çarpıklığı sergiliyor. Müteahhitlik Yasası’nın ivedi olarak çıkarılması, sektörün eğitim, deneyim, sermaye açısından lisans ve kurallara bağlanması, denetime alınması elzemdir, hayatidir.”
Aynı dönemlerde 453 bin rakamını birçok kişi ve kurum kullanmış. Avrupa’daki toplam müteahhit sayısı için de 25 bin ile 50 bin arasında değişen rakamlar belirtilmiş. Özetle Avrupa’nın toplamından kat ve kat fazla müteahhit sayımız olmasına rağmen alt gelirlilere yönelik konut üretemeyişimizi İTO Gayrimenkul Hizmetleri Komiye Üyesi Nilüfer Kaş eleştirmiş: “Türkiye’de faaliyet gösteren müteahhit sayısı 453.000. 64 Avrupa ülkesinde ise 50 bini bulmuyor. Neredeyse her 180 Türk’ten biri müteahhit olarak doğuyor. Biz de bu kadar potansiyel varken neden alt ve orta gelirlilere yönelik konut üretemiyoruz ve barınma sorununu çözemiyoruz?” (https://x.com/niluferkas/status/1712797053795827994)
İnternette Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Antalya’da yaptığı hizmet içi eğitim programı sunumuna rastladım. Haziran 2019’da yürürlüğe giren yönetmelik sonrası “Yapı Müteahhitliği Bilişim Sistemi” (YAMBİS) ile kayıtlar ve işlemler bu sistem üzerinde yapılmaya başlandı ve eğitimin konusu da bu sistemmiş. Mart 2022’deki bu eğitimdeki sunumda 3 ayrı ekran görüntüsünde 555.773 ve 555.785 ve 528 bin şeklinde 3 ayrı rakam var. Bu demek oluyor ki bu girdi (entry) sayısı müteahhit sayısını tam karşılamıyor. Mart 2019’da yönetmelik yayınlandığında da 435bin belgenin sınıflandırıldığı haberlere yansımış (https://www.netgd.com.tr/tr/haber/muteahhitler-adan-hye-kadar-siniflandiriliyor). Ancak bu belge sayısı içinde iptal edilen yetki belgeleri de varmış.
Cumhuriyet Halk Partisinin resmi rakamlara dayandığını düşünerek, aynı rakamın birçok kişi ve kurum tarafından belirtildiğini de dikkate alarak 6 Şubat depremleri döneminde 450 bin civarında müteahhit olduğu söylenebilir. Depremden sonra ise müteahhit dernekleri “günah keçisi ilan edildik, sayımız azalıyor” şeklinde serzenişlerde bulunmuş (http://www.cankayagazetesi.com/2023/07/muteahhit-sayisi-azaliyor/).
Bakanlığın YAMBİS sistemine vatandaş girişi yakın zamana kadar mümkündü ve toplam müteahhit sayısı, daha doğrusu yetki belgesi sayısı bu sistemin ilk ekranından görülebiliyordu. Yakın zamanda vatandaş girişi kapatıldı maalesef. YAMBİS (https://yambis.csb.gov.tr/Muteahhit/Index) üzerinden en son 3 Haziran 2024 tarihinde yaptığım kontrolde sayısı 646.364 olarak gördüm.
6 Şubat depremlerinden sonra müteahhit sayısındaki patlamayı kim nasıl izah edebilir? Birkaç bin müteahhit yargılanınca ve “bakın ne güzel hesap soruyoruz” algısı oluşunca sistem tüm çarpıklığıyla büyümüş! Bu sayıdan nitelik çıkar mı? Bir sonraki depremde enkaz altında kalmamak için ilk tartışılması gereken konulardan biri bu çarpık sistem değil mi?!
Bir başka problemimiz daha var. Müteahhit olmasa da herkesin bina yapma hakkı var bizde. “Yapı sahibi” diye bir garabet kavramımız var bizim. Örnek mi istersiniz? İSİAS oteli yapan otelin sahipleri müteahhit değiller. Kahramanmaraş’ta bildiğim onlarca yargılamada müteahhit yok ortada, yapı sahibi var.
Arenalardaki kanlı oyunları izleyenler oyalanabilir elbet, tezahüratlarla kendilerinden geçerken politik kusurları görmez olabilirler. Elbette depremin doğrudan mağdurları için durum çok farklı. Ve bizim, her birimizin, bir sonraki depremde tekrar enkaz altında kalmamak için doğrudan mağdurlara ihtiyacımız var. Mağdurların ısrarla sitemi tartışmaya açmaları, idareyi mindere çekmeleri gerekli.
Güç sahipleri parmağını yukarı kaldırırsa yaşayacak (beraat edecek), parmak aşağıyı gösterirse ölecek (zindanlarda ölüme terk edilecek) kurbanları tezahüratlar arasında yargılayan duruşma salonlarında kürsüdeki meslektaşın yeri nedir ki? Benim elbette önerilerim var ama Gladyatör filmini izleyip kendilerine rol beğenebilirler.
Gladyatör filmini ve sonunu hepimiz biliyoruz. Hayat filmler gibi değil elbette. Bizler de filmlerde olduğu gibi kahraman bir gladyatörün çıkmasını beklersek ölmeye devam ederiz. Çarpık bir sistemin dişlileri arasında, arenada, enkaz altında… Ne fark eder?