Dün yaşlı bir hanımefendiyi karşıdan karşıya geçirirken yoldan geçen bir arabanın radyosundan “Dolar rekora koşuyor, ekonomi kötü!” anonsunu duyunca sinirden başım döndü. Teyzeyi aldığım yere geri bırakarak derhal eve koştum ve bu algı operasyonunu bitirmek için bilgisayarımın başına geçtim.
An itibariyle dolar 10,30 TL. Siz bu satırları okurken belki de 11 TL olacak. Neden? Çünkü tembellik edip yazılarımı geç okuyorsunuz.
Peki bu ne manaya geliyor? Bunu anlamak için ilk iş döviz lobisinden bir arkadaşımı aradım. Keyfi yerindeydi. Faiz lobisinden arkadaşım ise telefonumu açmadı. Ermeni lobisinden bir arkadaşım ise konunun kendisiyle ne ilgisi olduğunu sordu. Oysa hal hatır sormak için aramıştım.
Döviz aldı başını gidiyor. Peki neden? Bu tip durumlarda Mahir Kaynak’ın meşhur sorusunu sorarım: Bu kimin işine yaradı?
Sorduğum sorunun cevabının işaret ettiği yer beni dehşete düşürdü. Çünkü bu net olarak benim işime yaradı!
Peki neden? Ben ihracatçı mıyım? Döviz lobisi miyim? Hayır. Ben kirada oturan sade bir vatandaşım. (Lafın gelişi sade diyorum, aslında son derece sıradışı bir insanım.)
Bundan yıllar önce şu an oturduğum evi kiralarken depozitoyu dolar olarak vermiştim. O an hiç önemsemediğim bu detayın yıllar sonra beni üst sosyo-ekonomik sınıfa taşıyacağını nereden bilebilirdim ki? Şu an o depozitonun TL karşılığı dudak uçuklatan bir miktara ulaştı. Her geçen gün artmaya da devam ediyor. Şimdi evden çıksam ev sahibi bana astronomik bir rakam ödemek zorunda. Bu yüzden olsa gerek, son zamanlarda evden çıkmamam için benimle arasını iyi tutmaya çalışıyor. Geçen “genç adamsın, yemek yapmaya vaktin olmuyordur” deyip bir tencere yemek getirdi.
Almanya’dan gelecek dediği oğlu da gelmeyecekmiş. Cebinde uyuşturucuyla havaalanında tutuklamışlar. “Siz mi koydunuz cebine” dediğimde bakışlarını kaçırdı. Enflasyon oranında kirayı azaltmayı da teklif etti. Düşüneceğimi söyledim.
Hesaplarıma göre dolar bu hızda seyrederse bir süre sonra kira depozitosu olarak ödediğim parayla oturduğum evi satın alabileceğim.
Buradan çıkan sonuç şu: Kötü gibi görünen olaylar beklenmedik iyi olaylara gebedir. Veya çok sevdiğim bir deyişle ifade edecek olursak:
“Kötü iyiye hamiledir.” Tayfun Karayip.
(Burada bazı okuyucular, “insan kendi lafını özlü söz olarak paylaşır mı, ne kadar görgüsüzce” diye düşünebilir. Haklısınız, ama maalesef benim gün içinde söylediğim böyle pek çok özlü söz güme gidiyor. Güzel bir laf ediyorum, etrafıma bi bakıyorum, kimsenin not aldığı yok. Çıldırırsın. Arşimet’in “bana bir kaldıraç verin dünyayı yerinden oynatırım” lafını kimsenin not etmediğini, o lafın bugüne ulaşamadığını bir düşünün, hoş olur muydu? Üstelik öyle aman aman bir laf da değil.)
Peki sokaktaki vatandaş ne düşünüyor?
Bence asıl sorulması gereken soru şu: “Evinde oturan vatandaş ne düşünüyor?” Sokaktaki vatandaşın ne düşündüğünü artık ezberledik ama evinde oturan vatandaşın ne düşündüğünü kimse bilmiyor. Kimse de zahmet edip sormuyor.
Ben de onların ne düşündüğünü öğrenmek için bazı evlerin kapısını çaldım. İlk gözlemim şu oldu: Evinde oturan vatandaş rahatsız edilmek istemiyor.
Bir şey satmadığıma ikna ederek kapısını açtırdığım bir vatandaşla sohbet etme imkânı buldum.
“Enflasyon, dolar coştu, ne durumdasınız?” diye sordum.
“Çok şükür geçiniyoruz” dedi.
Kendimi tanıtıp medya mensubu olduğumu söyleyince “Geçinemiyoruz, battık, bittik” dedi.
Sonra aslında sadece Serbestiyet’te köşe yazdığımı, tam da medya mensubu sayılamayacağımı söyleyince “Haa,” dedi, “iyiyiz çok şükür.”
Ama sonuçta o da bir basın kuruluşu, yani medya mensubu sayılırım dediğimde ise “Mahvolduk, bittik, perişanım” dedi.
Vatandaşa teşekkür ettim ve el sıkışırken çaktırmadan bileğini kavrayarak nabzını tuttum. Uzman değilim ama bana normal gibi geldi.
Birkaç eve daha yaptığım ziyaretlerden sonra diyebilirim ki evdeki vatandaşın keyfi gayet yerinde. Kimi kestane pişiriyor, kimi aylak aylak Netflix izliyor, kimi balkonda barbunya ayıklıyor. Öte yandan sokaktaki vatandaşın ise öfkeli olduğunu görüyoruz. Şu halde sorun ekonomide değil de, sokakta gibi gözüküyor. Açık ve net: sokağa çıkınca vatandaş kendini iyi hissetmiyor. Akşam olunca herkesin eninde sonunda eve dönmesi de bu tezimi doğruluyor.
Son olarak bu tip olayların aslında empati kurmamız için bize fırsat tanıdığını da belirtmeliyim. Biz Türk lirası dolar karşısında değer kaybettiğinde ne hissediyorsak eminim dolar Türk lirası karşısında değer kaybettiğinde de Amerikalılar aynı şeyi hissediyordur. Amerikan Başkanına “geleceğimizi çaldınız” diyen Kentucky’li öğrenci Mary, “battık” diyen Louisiana’lı esnaf Thomas geliyor gözümün önüne. Çaresizce döviz bürolarına koşturup TL alan beyaz yakalıları hayal ediyorum. Olan biteni kısık gözlerle izleyip “Oyun büyük yeğenim” diyen Texas’lı dayıyı görüyorum.
İşte empati kurmak için büyük bir fırsat.