Cumhurbaşkanı tarafından ekonomi ve hukukta yapılan reform çağrısı içerik ve zamanlama açısından ne anlama geliyor?
Cumhurbaşkanı’nın bir anda reform gereğini idrak etmesinin altında ekonomide çıkmaz sokağın sonuna yaklaşıldığını anlaması yatıyor. Bir iki ay içinde Türkiye’ye para girişini sağlayacak ve ülke piyasalarını öngörülebilir kılacak bir hamle olmadığı takdirde taahhütler yerine getirilemeyecek, döviz kuru dizginlenemeyecek ve kaçınılmaz olarak İMF’ye gidilmek zorunda kalınacak. Çünkü ihtiyaç duyulan miktarı IMF dışında sağlayabilecek ya da buna istekli olabilecek başka bir kurum yok.
Anlaşılan bürokrasi bu durumu nihayet (belki de bir ültimatom şeklinde) Cumhurbaşkanı’na iletmek istemiş ve Naci Ağbal üzerinden mesaj verilmiş. Bu anlamda yaşananın Cumhurbaşkanı’nın vizyonuna dayanan bir gelişme değil, tam tersine onun vizyonsuzluğunu temel alan bir tür saray içi ‘mini’ darbe olduğunu kayda geçirmekte yarar var.
AK Parti’de yaşanan değişimin seçmendeki yansımaları yerel seçimlerde görüldü. O günden bu zamana özeleştiri yerine getirildi mi? Reform çağrısının bu noktada toplumda nasıl bir karşılığı olacaktır?
Özeleştiri ataerkil zihniyetin hoşlandığı bir olgu değil. AK Parti de bu zihniyet ve onun ürettiği kültür içinde şekillenmiş bir yapı ve de buna uygun bir siyaset anlayışına sahip. Dolayısıyla gerçek anlamda bir özeleştiri beklemek pek gerçekçi gözükmüyor. Öte yandan kendi tabanının da özeleştiri beklediğini sanmamak lazım. Durumu düzeltecek rasyonel ve daha az keyfi tasarruflar söz konusu taban için yeterli.
Bu taban dışında özellikle kendisini partisiz ya da kararsız hisseden kitlede reform-benzeri adımların atılmasının olumlu etkisi olacaktır. Ekonomik koşulları önemseyen seçmen için bu olumluluğun daha yüksek olacağını öngörebiliriz. Buna karşılık iktidara daha ideolojik ya da ahlak ve hak çerçevesinde bakanlar için ekonominin bir miktar düzelmesinin fazla önemi olmayabilir.
AK Parti’de siyaset yapmış isimlerin kurdukları partilerin söylemleri reform çağrısında etkili olmuş olabilir mi? Gerçekleştirilmesi olası reformların yeni kurulan partilerle, iktidarın ilişkilerine nasıl yansıması olur? Bu bağlamda AK Parti’de siyaset yapmış tecrübeli ve toplumda saygınlığı olan isimlerin tekrardan aktif görevlerde yer almasını bekliyor musunuz?
Yeni kurulan partilerin bu reform arayışı üzerinde etkili olduğunu sanmıyorum. Olsaydı şu ana kadar iktidar çoktan daha akılcı ve adil bir yola girerdi. Reform gereği tamamen gelinen muhtemel ‘iflas’ noktasının idraki ile ilişkili. Dolayısıyla reform adı verilecek bazı adımlar yüzünden iktidar ile yeni kurulan partiler arasındaki ilişkinin etkilenme, değişme ihtimali çok düşük. Belki tek anlamlı gelişme yeni partilerin eleştirilerini ekonominin dışına kaydırmaları olacaktır…
İktidar muhtemel reform adımlarını kendisini konsolide etme amacıyla atıyor. Bu nedenle eskiden görev almış tecrübeli AK Partililerin yeniden göreve çağrılması gibi bir ihtimal yok. Aksine bu adımlar ayrışmayı daha da hızlandıracaktır.
Medyanın işlevi Türkiye’de ciddi anlamda sorgulanır hale geldi. Yargı, demokrasi ve ekonomi için söz konusu edilen reformlar hayata geçerse bunun medya boyutundaki karşılığı nasıl olur?
Eğer gerçekten de bir reform dönemine geçilirse, bunun medya üzerinde çok hızlı ve olumlu yönde etkileri olur. Medya yeni döneme hemen adapte olmak isteyecektir, çünkü bugünkü halde kendi işlevini yap(a)mayan bir medya var. Söz konusu değişim, sadece habercilikte ve tartışma programlarında değil, muhtemelen kadrolarda da olacaktır. Hatta bu dönemin kalıcılığı gözükürse medya sahipliğinde bile değişimler şaşırtıcı olmaz. Buna karşılık yandaş medyanın daha da beter bir hamasete saplanarak Cumhurbaşkanı’nın her yaptığını büyük bir basiret ve vizyon örneği olarak ‘ambalajlama’ gayreti en azından seçime kadar devam edecektir.
Röportajın tamamını okumak için: