Hakemin harika performansını takdir etmeden üç cümle kurmak her şeyden önce haramzade ilan edilmek için yeterli neden olur. Hakem muhteşemdi, gözleri sadece top ve ayakların ne yaptıklarıyla ilgili değildi, ondan öte oyuncuların bir bütün olarak bedensel davranışlarını, kesin ve adil bir titizlikle tarıyordu. Çarpışmaların şiddetini. eşitliği ve doğallığını, ince nüanslarla ayrıştırıp, ayrı ayrı katalogluyordu. Niyeti, eylemin doğasından ayrı tutarak, her doğal şiddeti oyuna dair sayarak çok akışkan bir oyun üretiyordu. Uzun zamandır oyunun doğasına, şiddetine ve niyetine bu kadar hakim bir hakem izlememiştim.
Hakemin oyunun bir parçası haline gelip, suyun akışına yol açan bahçıvana dönüşmesi en çok GS’li oyuncuları etkiledi. İlk yarım saatlik dilimde, her harekette faul bekleyen, ‘’ balerin’’ ruhlu oyuncular, hakemin himayesiz olduğunu anlayınca, sanırım o anda işin ciddiyetini kavramaya başladılar. GS oyunun üstündeki ‘’ ilahi tesadüf’’ kalkmış ve oyun, teknik adamın zekâsı ve oyuncuların hünerine kalmıştı. Öyle sanıyorum hakemin maçı yorumla gayreti, GS oyununun büyük zafiyetini de ortaya çıkardı.
Okan Buruk, defans kurgusunda esasen üçlü oynuyor. Başlangıç paslarının yol haritasında sağ ya da sol savunmacılardan biri kenarı sıfırlayarak, orta sahanın kalabalıklaşmasını sağlıyor ve oyun alışkanlığı, kaptırılan ya da sonuçlandırılmayan ataklarda, defansın dengesini bozuyor. Galatasaray, direk hücum oyununa göre tasarlandığı için, top bir an önce orta sahadan üçüncü bölgeye aktarılıyor ve üçüncü bölgede rakip defansın dengesini bozmak için hücumcular genişleyerek, atağı savunulamaz hale getirmeye çalışıyor. Bir başına şapka çıkarılacak çok cesur bir plan bu; ama bu plan da defans hariç herkes ceza sahası çeperinde pozisyon alınca, sonlanmayan atak ya da kaptırılan her top çok kolayca GS kalesine kadar gelebiliyor.
Okan buruk, baskın hücumu desteklemek için ikinci topların büyük bir önem taşıdığını biliyor; ikinci topları kazanmadan rakip yarı sahasında oynamak ve atak devamlılığını sürekli hale getirmek mümkün olmadığını da çok iyi biliyor. İşte hakem bu nokta da devreye giriyor; ikinci topların kazanılması için girişilen bütün ikili mücadelelerde, süper lig hakemleri, en küçük doğal şiddete bile, yargıyı GS lehine veriyordu. Bu maçta o avantaj kalktı ve Dinamo kazandığı her ikili mücadele sonrası kolayca GS kalesine kadar inebildi. Bunun da nedeni şu, ikinci top kavgasını kaybeden GS, geride fazla oyuncu bırakmadığı için sok pres yapamıyor ve mecburen rakiple birlikte geriye doğru koşuyor.
Dinamo’nun 3-1 skoru 3-3 getirmesine imkan tanıyan olgu, Okan Buruk’un bu ‘’özgüven sarhoşluğu’’ oldu.
İtiraf etmeliyim ki, ben bu maçı, Mourinho’nun son dönem geliştirmeye çalıştığı oyunun Galatasaray’daki karşılığını bulmak için oturup izledim. Dört yıldır savaşan bir ülkenin, savaş yorgunu takımı, pek ilgimi çekmiyordu.
Mourinho, FB’nin son üç maçında, çok farklı bir oyun mantalitesi ve pratiği deniyordu; doğrusu bu direk hücum stratejisi pek Mourinho tarzı değildi ve Mourinho’nun defansif tedbirleri berhava ettiği hiç görülmüş şey değildi. Mourinho’yu anlamaya çalışırken, şunu fark ettim, esasen Mourinho’un gördüğüm bütün maçları GS maçının provasıydı. Mourinho bütün gücüyle GS derbisine hazırlanıyor. Tıpkı Okan Buruk gibi, hiç ara opsiyon kullanmadan topun bir an önce rakip ceza sahasına taşınmasında ısrar ediyor. Burada küçük bir farkla Mourinho, Okan Buruk’un yapmak için zaman ayırmadığı geçiş oyunlarına ihtiyat payı bırakıyor. Hücumda genişleyerek çoğalma, ikinci topları kazanmak için yeterli oyuncu sayısını ceza sahası çeperine gönderme ve bununla birlikte defansı üçten ikiye indirgeyerek, geçiş oyunları için opsiyonel oyuncu bulundurmayı yapılandırmaya çalışıyor Mourinho Amaç belli, ya şampiyon olmak ya da GS’ye tarihi bir hezimet yaşatmak. Bence Mourinho da çok çabuk Türkleşti. Çok Türk oldu.
Anlaşılan beklenilen GS-FB derbisi tadından yenilmeyecek.