Ana SayfaManşetHerkes kendi evinde (*)

Herkes kendi evinde (*)

Oyunu Cumhur İttifakı kurdu ama kazanan Akşener oldu: Cumhur İttifakı’na davet edilen Akşener “milli ve yerli” ilan edildiği için daha önce ileri sürülen bütün suçlamalar anlamını kaybetti. Ayrıca kafası karışık seçmen için İYİ Parti makbul bir adrese dönüştü.

Önce küçük ortak Bahçeli verdi sinyali ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e “Evine dön” çağrısı yaptı. “Ev”den kastının MHP mi yoksa Cumhur İttifakı mı olduğu açık değildi. Akşener, “Zaten kendi evimdeyim” dedi, çağrıyı pek kaale almadı ve Bahçeli’yi “Ortağınla alakadar ol, yeterli ilgiyi görmeyince bize sarıyor” notuyla Erdoğan’a havale etti.

Ardından Erdoğan devreye girdi. Bahçeli’nin davetini yadırgamadığını ve “olabilecek en makul çizgideki” bu davetin birlik ve beraberliğe vesile olmasını temenni ettiğini bildirdi: “Çünkü dağınıklıkta bir şey yok. Hele hele HDP’yle, terör örgütleriyle el ele olmak milli ve yerli olarak düşündüğümüz İYİ Parti’ye hiç uygun da düşmeyebilir. Bu sıkıntı hasebiyle böyle bir davet gerçekleşmiştir diye düşünüyorum.”

Kıymete binen Akşener

Daha kısa bir süre öncesine kadar iktidar cenahından türlü ithamlara maruz kalan Akşener ve partisinin birden kıymete binmesi, siyasi arenayı hareketlendirdi. Cumhurbaşkanı’nın daveti yinelemesinden sonra İYİ Parti davete daha ciddi bir içerikle karşılık verdi. Parti Sözcüsü Yavuz Ağıralioğlu, önce bu gibi mühim meselelerin bu şekilde tartışılmasını doğru bulmadıklarını söyledi ve hemen arkasından da özenli bir dille “Cumhur İttifakı’na” katılmayacaklarını ifade etti:

“Toptan ret cephesi değiliz. Memleketin hayrına olan işleri destekleriz. Ne AK Parti’nin düşmanı ne Sayın Erdoğan’ın hasmıyız. Elinde büyük bir siyasi kuvvet ve kudret varken ülkeyi bu duruma düşürmüş bir sistemin siyasi hesabına ortak olmayacağız. Cumhur İttifakı’nın içine girmeyiz. Sadece, bu kötü sistemden, iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş olursa bir katkı sağlarız.”      

Siyaset borsasında ve bilhassa iktidar tahtasında İYİ Parti’nin hisselerinin bu kadar prim yapması, boşuna değil elbette. İktidar güç kaybettiğini görüyor. Güç kaybeden bir siyasi yapı, bunu telafi etmek için iki yola başvurabilir:

Biri, külahı önüne koyup kuvvet yitimine neden olan arızaları tespit etmek, eksik ve yanlış giden hususları düzeltmek, halkın taleplerine uygun politikalar geliştirmektir. Lakin mevcut iktidar, hem zihniyet hem de kadro bakımından böyle bir müspet dönüşümü gerçekleştirecek kudrette görünmüyor.

Siyaset mühendisliği

Diğeri ise, siyaset mühendisliğinden medet ummaktır. Cumhur İttifakı, hâlihazırdaki iktidar-muhalefet bloklaşmalarının devam etmesi halinde seçimi kazanmasının tehlikeye girdiğinin farkında. Bir seçim yenilgisinin önüne geçmek için de çareyi, kendi zaaflarını gidermekten ziyade, muhalefet cephesini parçalamakta buluyor. İYİ Parti’ye zeytin dalı uzatmanın, Muharrem İnce’yi sempati halesi içine almanın sebebi hikmeti bu.

Erdoğan, İYİ Parti’yi kendi saflarına çekerek CHP ve HDP’yi tek başına bırakmayı tasarlıyor. Bir kefesinde AK Parti, MHP ve İYİ Parti’nin, diğer kefesinde ise CHP ve HDP’nin bulunduğu bir seçim terazisi kurguluyor. “Milli ve yerli” olarak tanımlanacak sağ kefenin “şer ittifakı” olarak damgalanacak sol kefeye karşı her daim ağır basacağını düşünüyor. Bir başka ifadeyle Erdoğan, seçimi sağ ve sol ayrışmasına sıkıştırmayı, seçim yarışını sağcıların ve solcuların kellelerinin sayılmasına indirgemeyi planlıyor. Dolayısıyla, onun bundan sonraki bütün adımlarını bu planı gözeterek atacağını söylemek mümkün.

Sosyolojik türdeşlik

Nitekim Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın ifadeleri de bunu doğruluyor. Kalın, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kabaca iki ittifakın arasındaki mücadeleyi öngördüğünü belirtiyor.  İttifakların bir tarafında “sağ muhafazakâr kesim” duruyor, diğer tarafını ise “geleneksel olarak sol dediğimiz CHP ve HDP” oluşturuyor.

Kalın’a göre, bugün İYİ Parti ayrı bir siyasi hareket olarak örgütlenmiş olabilir. “Ama bu, onun AK Parti ve MHP ile olan sosyolojik türdeşlik gerçeğini ortadan kaldırmıyor.” Gerek sosyolojik temel ve gerek siyasi rasyonalite açısından olması gereken, İYİ Parti’nin (ve Saadet Partisi’nin de) Millet İttifakı’ndan çıkması ve Cumhur İttifakı’na dâhil olmasıdır.

“İYİ Parti’nin bu sosyolojiden kopup başka bir siyasal blok içerisinde yer alması, siyasetin ve sosyolojinin tabiatına aykırı bir şeydi. Devlet Bey ‘eve dön’ çağrısıyla, ‘Sen kendi doğal mecranda ak, senin ait olduğun doğal siyasal blok Cumhur İttifakı’ demiş oldu. Cumhurbaşkanımız bundan sadece memnuniyet duyar. Doğal olarak bir siyasi lider kendi ittifakını genişletmek, büyütmek ister.”

Akşener’in hareket alanı

Kalın’ın bu tahlili tartışmaya açık, gerçeği yansıttığı şüpheli. Günümüz dünyasında sağ-sol ayrışmasının ve siyasal mücadeleyi bu ayrışmanın üzerine oturtmanın ne kadar anlam ifade ettiği bir yana AK Parti ile İYİ Parti arasında sosyolojik bir türdeşliğin olduğu iddiası da dayanaktan yoksun. Aksine nitelikli araştırmalarda, AK Parti seçmeni ile İYİ Parti seçmeni arasında keskin bir farklılık var. Hatta İYİ Parti tabanında bazı konularda AK Parti ve Erdoğan’a olan karşıtlık derecesi, CHP tabanından bile daha yüksek çıkıyor.

Toplumsal Etki Araştırmaları Merkezi’nin İYİ Parti seçmenlerine yönelik yaptığı araştırma, bu meyanda çarpıcı ve önemli sonuçlar ihtiva ediyor. Araştırma, İYİ Parti seçmenlerinin farklı siyasal geçmişlerden geldiğine dikkat çekiyor. Bu partinin seçmenlerinin 90’lı yıllarda yaklaşık % 40’ının MHP ve BBP’yi, % 32’sinin CHP, DSP ve SHP’yi, % 20’sinin merkez sağ partileri, yaklaşık 5 10’unun da dindar-muhafazakâr partileri tercih ettiği görülüyor.

2018 seçimlerinde ise, İYİ Parti’ye oy vermiş seçmenler arasında CHP potansiyeli % 48, MHP’ye yakın olanlar % 25, AK Parti’ye yakın olanlar ise % 10 civarında. Araştırmaya göre, İYİ Partililerin % 90’ı AK Parti’ye, % 75’i de MHP’ye kendini uzak hissediyor. 

İYİ Parti seçmenin bu profili, parti yönetiminin kararlarını da doğrudan etkiliyor. Tavanın Cumhur İttifakı rotasında ilerlemesine müsaade eden bir taban yok. Ortada bir emaresi görülmüyor ama Akşener çok istese bile gönül rahatlığıyla ittifak değiştirebilecek bir konumda değil. Eğer Millet İttifakı’nı terk edip Cumhur İttifakı’na geçerse, seçmenlerinin önemli bir kısmını kaybeder.

Makbul bir adres

Zannımca Akşener, kendisini ve partisini hırpalama ihtimali yüksek böyle bir riskin altına girmez, davete yüz vermez. Sahibine fayda sağlamayacak bu davet, iki sebepten ötürü, Akşener’e yarar:

İlki, “milli ve yerli” ilan edilen Akşener hakkında daha önce ileri sürülen bütün suçlamaların anlamını kaybetmesidir. Bizzat iktidar eliyle temizlendiğinden artık ne “FETÖ’nün piyonu olmak” ne de “teröristlerle işbirliği yapmak” suçlamaları bir hüküm ifade eder.

İkincisi ise, kafası karışık seçmen için Akşener’in makbul bir adrese dönüştürülmesidir. AK Parti ve MHP’nin İYİ Parti ısrarı, bu partiye dönük tereddütlerin tesirini kaybetmesini ve bu partinin meşruiyet alanını genişletmesini sağlayabilir. Böylece İYİ Parti, iktidardan rahatsız olup da hangi partiye oy vereceği noktasında kararını kesinleştirmemiş seçmen için, doğrudan iktidarın yönlendirmesiyle, güvenilir bir mekâna dönüşebilir. Tanju Tosun’un sözleri tabloyu güzel resmediyor:

“İYİ Parti’yi Cumhur İttifakı’na davet girişimleri, bu partiye altın tepside sunulmuş oylar şeklinde işlev görebilir. Bu davet, İYİ Parti’nin Cumhur İttifakı’ndan kopan kararsız seçmenler nezdinde siyasal meşruiyetini pekiştirebilir. Her koşulda davetin kazananının İYİ Parti olacağına şüphe yok.” 

Hülasa oyunu Cumhur İttifakı kurdu ama kazanan Akşener oldu.

(*) Kürdistan 24, 12.08.2020

- Advertisment -