Demokratik iktidar, rızaya bağlıdır; bir siyasi partinin iktidardaki varlığını muhafaza etmesi, daimi olarak halkın rızasını almasına bağıdır. Rıza üretmek ise kolay değildir; toplum farklılıklardan oluşur. İnsanların öncelikleri birbirinden ayrıdır; kimi etnik/dini/mezhebi kimliğini, kimi ideolojik duruşunu, kimi iktisadi kaygılarını öne koyar.
İktidara düşen; farklı taleplere duyarlı olması, beklentileri doğru tespit etmesi, mümkün mertebe bu taleplere ve beklentilere denk düşen cevaplar verebilmesidir. İktidar sağlam bir öyküye ve halkla iç içe güçlü bir teşkilata sahip olmalıdır. Yoğun bir çaba sarf etmeli ve sorunları çözebileceği hususunda topluma güven vermelidir. Ömrünü ancak bu şekilde uzatabilir.
AK Parti’nin, çok partili siyasi hayata geçildiği 1946’dan bu yana Cumhuriyet tarihinin en uzun ömürlü iktidarı olmasının temel nedeni, rıza üretme potansiyelinin diğer partilerden çok daha yüksek olmasıydı.
Bilhassa iktidarının ilk dönemlerinde farklı kimliklerin istemlerini karşılayan bir siyasi çerçeve oluşturabilmesi ve insanların gündelik hayatlarına müspet manada dokunabilmesi, bu partinin tabanını genişletti ve kitlesini büyüttü. Muhalefetin daha kapsayıcı ve ikna edici bir politik program üretememesi de AK Parti’yi rakipsiz kıldı. Böylece Erdoğan ve partisi, genel ve yerelde yapılan her seçimi kazanmasını bildi.
İktidar yozlaşır
Ancak son dönemlerde yapılan araştırmalar, AK Parti’nin rıza üretme yeteneğinin körelmeye başladığına işaret ediyor. 19. yüzyılda yaşayan liberal filozof Lord Acton’dan beri iktidarların yozlaşmaya meyilli olduğunu ve mutlak iktidarların ise mutlaka yozlaştıklarını biliyoruz.
AK Parti’nin 20 yıla varan bir iktidarı var. Bilhassa son 4-5 yılda iktidarının mutlak bir nitelik kazandığı da açık. Yani hem uzun süreli hem de mutlak bir iktidardan söz ediyoruz.
Uzun süreli ve mutlak bir iktidar yozlaşır; özgürlüğü gasp eder, yolsuzluklara bulaşır, tahakkümü artırır ve insan haklarını daha fazla çiğner. Mutlaklık dozu arttıkça iktidar toplumla arasındaki bağları kaybeder, sıkı bağlar gevşer. Bir vakitler hararetle savunduğu iddialarından vazgeçer. Muhalefeteyken eleştirdiklerinin benzerlerini yapar. Maddi ve manevi alandaki bu yıpranma, kaçınılmaz olarak kitle desteğini de aşındırır.
Kimlik siyaseti ve beka siyaseti
AK Parti de böyle bir süreci yaşıyor; yaptığı politik tercihler vatandaşlarını memnun etmiyor; bu da hem parti içinde hem toplum nezdinde rahatsızlık yaratıyor. Parti içindeki rahatsızlık, bazı önemli isimlerin partiyle yollarını ayırmaları ve kendilerine yeni bir yol açmalarıyla sonuçlandı. Toplumdaki rahatsızlık ise, partinin oy havuzunun küçülmesine neden oldu.
İbrahim Uslu, rıza üretmekte zorlanan iktidarların başvurduğu başlıca üç vasıtanın olduğunu belirtir: Birincisi, kimlik siyasetini bileylemektir. “Başörtüsü”, “darbe” ve “elitlerin hükümranlığı” gibi zorlama gündemler yaratarak siyasal kimlikleri kışkırtmaktır. Kutuplaşmayı her daim had safhada tutarak, artan şikâyetlerinden ötürü arayışa giren seçmeninin başka bir yöne kaymasını engellemeye çalışmaktır.
İkincisi, beka siyasetidir. Karşılaşılan her problemi bir “ölüm-kalım meselesi” haline getirtmektir. En basit konularda dahi iktidara yapılan eleştirileri, memleketin varlığına yönelik büyük bir tehdit olarak sunmaktır. Marketçisinden çiftçisine, siyasetçisinden gazetecisine kadar içerden ve dışardan sürekli “düşman” yaratmaktır. Bir rektör atanmasına karşı çıkan öğrencilere reva görüldüğü gibi, her türlü muhalefeti anında “terör” kapsamına sokmak, muhalifleri de “terörist” olarak damgalamaktır. Kendini “yerli ve milli” olarak, kendisi gibi düşünmeyen herkesi “gayri-milli ve yabancı” olarak kodlamaktır.
“İnce” mühendislik
Cumhur İttifakı, kimlik ve beka siyasetine sıklıkla başvuruyor ama bunlardan dilediği neticeleri elde ettiği söylenemez. 2019 yerel seçimlerinde ortaya çıkan tablo, iktidar için bu tercihlerin yeterince işlevsel olmadığını ortaya koydu. Bu durumda üçüncü bir vasıta olarak “siyasal mühendislik” çalışmaları devreye girdi.
“İktidar kesiminden İYİ Parti’ye yapılan davetler, HDP’nin kapatılması tartışması, muhafazakâr bir Kürt partisinin kurulacağı söylentileri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın arka arkaya HÜDAPAR, DSP, BBP ve Saadet Partisi ile görüşmeleri, Seçim Kanunu ve Siyasal Partiler Kanunu üzerinde yürütülen çalışmaların yanı sıra yeni partilerin kurulması için başlatılan çeşitli girişimleri de (Mustafa Sarıgül, Muharrem İnce, Ümit Özdağ-İsmail Koncuk) bu “siyasal mühendislik” çabalarının çeşitli parçaları olarak görmek gerekiyor.” (İbrahim Uslu, Gazete Pencere, 10.02.2021)
Politik mühendislik hamleleri, şüphesiz, muhalefeti bulandırdığı ölçüde iktidara bazı faydalar getirebilir; misal vakit kazandırabilir, soluk aldırabilir, nispi bir rahatlama sağlayabilir. Lakin tecrübeyle sabit, rıza kaybedildiğinde sadece mühendislikle sandık kazanılmaz. İyi bir mühendislikle bile alınabilecek mesafenin sınırlı olduğu unutulmalıdır.
(*) Kürdistan 24, 17.02.2021
https://www.kurdistan24.net/tr/opinion/64523-%C4%B0ktidar-r%C4%B1za-%C3%BCretemeyince