Netflix’deki “Unorthodox” dizisini seyredip yazmaya karar verdiğimde çok hevesleydim. Dindar Yahudi kadınların yaşadıkları sıkıntıların Müslüman başörtülü kadınların dertlerine ne kadar benzediğinden dem vuracaktım. Sonra da bütün dinlerin eninde sonunda kadınları erkeklerden aşağıda görmesi sorunuyla ilgili ahkam kesecektim. Başka dinler, başka coğrafyalar, başka insanlar, ama çok benziyoruz birbirimize diye devam edecektim. Sonra kendi kendime dedim ki; bu ülkede dindar bir kadın olsaydın, bir erkeğin inancınla, kılığınla ve kıyafetinle ilgili konuşmasına tahammülün kalmış olur muydu? Tabii ki hayır dedim ve bu konuda yazmaya utandım, açıkçası vazgeçtim. Belki Hidayet hocam diziyi seyreder ve şefkatli kalemiyle üzerine bir yazı yazar.
Madam Curie’nin hayatından kesitler gördüğümüz ‘’Radioactive’’ (2019) filmi şahane olmuş. Yönetmeni ‘’Persepolis’’ (2007) animasyon filminden ve çizgi romanından hatırlayabileceğiniz Marjane Satrapi. Madam Curie filmi yapmaya karar veren bir yapımcı, daha iyi bir yönetmen seçimi yapamazdı. Marie Sklodowska (Curie) Polonya’dan Fransa’ya üniversite okumaya gelmiş ve orada yaşamaya başlamış, tıpkı Marjane Satrapi’nin İran’dan Fransa’ya göçmesi gibi.
Çoğunlukla Polonyalı bir Yahudi olduğu düşünüldüyse de 7 Kasım doğumlu Marie Curie filmde kendisini kötü bir Katolik olarak tarif ediyor. Peki ben neden ‘’Madam Curie Müslüman mıydı?’’ diye bir başlık koydum bu yazıya? “Başlıkta sahtecilik” olarak değerlendirebilirsiniz tabii; hiç alınmam. Hâlâ okuyorsanız, merakınızı daha fazla istismar etmeden asıl sorumu soruyorum; neden Müslüman coğrafyadan Madam Curie’ler çıkmıyor?
Geçtiğimiz hafta Halil Berktay ‘’Ayrı Bir ‘İslami Bilim’ Olur mu?’’ ana başlığıyla bir dizi yazı yayınlamaya başladı Serbestiyet’te. Ve aynı günlerde Dücane Cündioğlu Youtube üzerinden ’İslam Dünyasında Felsefenin Tükenişi ve Gazali’nin Rolü’ başlıklı bir söyleşi yaptı. Düşünce insanlarının birbirlerinden habersiz aynı meselelere kafa yormaları ve güncel sorunları çözümlemeye çalışırken aynı sonuçlara varmaları bana iyi geliyor şahsen.
Cündioğlu’nun İslam dünyasında felsefenin neden tükendiğini anlattığı iki buçuk saatlik söyleşisini tek bir cümlesine sığdırabilirim: ‘’Özgürlüğün olmadığı yerde felsefe olmaz.’’
Berktay’ın yazı dizisinde de benim için en etkileyici cümle, “Özet : Fizik, Astrofizik, Kimya ve ‘’İslami Bilim’’ başlığı altında söyledikleri: “’İslami bilim’in kısmen de olsa farklı bir başka Fizik, bir başka Astrofizik, bir başka Kozmoloji, bir başka Kimya sunması söz konusu değilse, önümüzde ‘Batı Bilimi’ diye küçümseyip ötelenemeyecek bir bütünlük var demektir.’’
Batı bulmuş Doğu bulmuş fark etmez, eninde sonunda küçümseyemeyeceğimiz, temelsiz bir kibirle reddedemeyeceğimiz kadar büyük ve yanlışlanabilir olduğu için bilimsel de olan sayısız teoriler ve yasalardan oluşan büyük bir insanlık mirası, Bilim. Ve yanlışlanamaz inanca dayalı dinin rakibi olmak zorunda değil. Pekâlâ bir zihinde birlikte var olabilirler. Kişisel olarak bir dindar bunu halledebilir içinde. Nasıl baş eder, hem rasyonel olup hem dini anlatılarla hayatını düzenlemekle; bütün bu çelişki o insanın kendi meselesi. Sorun bu bakışın, yani bilime din penceresinden bakmanın devlet politikası haline getirilmiş olması değil mi?
Madam Curie’ye verilmiş Nobel ödüllerinin hikayesi için filmi seyretmelisiniz. Nobel ödülünü alan ilk kadın ve bu ödülü iki kere alan ilk bilim insanı. Sorbonne Üniversitesinin ilk kadın profesörü. Buluşlarıyla insanlık tarihini değiştiren Marie, özel hayatında da çok tutkulu ve bence hak edilmiş bir kibre sahip. Hıristiyanlık kültürünün toplumsal hayatta çok etkili olduğu yıllarda, erkek egemenliğindeki bilim dünyasında tek başına bir kadın olarak verdiği mücadele hayranlık uyandırıcı ve ilham verici. 1927 yılında zamanın, hatta tüm zamanların en parlak bilim insanlarının bir arada olduğu beşinci Solvay konferansında çekilmiş ünlü fotoğraftaki tek kadın.
Biraz da magazin diyorum ve kafanızı karıştırma niyetiyle bitiriyorum. Madam Curie bilimiyle dünyayı değiştirirken evli bir erkekle birlikte oldu ve ‘ahlakçı’ bir bakışla bakarsanız dört çocuklu bir yuvayı yıktı. Bu ahlaki ikilemin içinden bilimsel olarak çıkabilir misiniz?