Rusya Devlet Başkanı Putin ile Fransız Cumhurbaşkanı Macron’un görüşmesi, medyamızın son günlerde en çok dikkat çektiği görüşme oldu. Asıl öne çıkan, “Putin’in Macron’a kötü davrandığı” şeklindeki değerlendirmeydi. Geçmişte, Macron ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında, sert polemikler yaşandı. Bu nedenle, bazı gazeteciler ve yorumcular Macron’a karşı ağır ifadeler kullanmayı seçti.
Putin’in görüşme masasının büyüklüğü konu edildi, iki liderin uzak mesafeden konuşmalarına dikkat çekildi. “Bak işte Putin ağzının payını verdi” şeklinde yorumlar yapıldı. Masanın pandemi ile birlikte kullanıma girdiği unutuldu. Geçen günlerde bir TV programında iktidara yakın bir medya kurumuna yeni veda eden bir gazeteci arkadaşım, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları üzerine şu yorumu yaptı: “Bir karar vermeliyiz. Türkiye Batılı değerler, insan hakları, düşünce ve ifade özgürlüğüyle ilgili bir tercih yapmak durumundadır. Ya demokratik bir ülke olacağız ya da doğudaki hukuksuz, despotik rejimlere benzeyeceğiz.”
Bir dargın bir barışık
Evet, “Batılı değerler” konusunda bir kafa karışıklığının olduğu ortada. AK Parti iktidarının ilk yıllarında “Batıdaki bütün demokratik kriterleri getireceğiz. Gerekirse bunları Kopenhag kriterleri yerine Ankara kriterleri olarak uygulayacağız” denmiş ve bir dizi AB uyum yasası çıkarılmıştı.
Giderek bu yoldan vazgeçildi. Başta sahiplenilen Batılı kriterler, kötülenmeye, reddedilmeye başlandı. Hemen ardından Batılı toplumların çürüdüğünden, ahlaken yozlaştığından (hatta daha da ileri gidilerek) ‘ekonomik çöküş’lerinden söz edilir oldu. Batı’ya yönelim ve Batılılaşma konusu ülkemizde çokça tartışılmıştır. Bu konuda en eleştirici olanlardan biri, “Aydın, batan bir gemidedir” diyen Cemil Meriç’tir.
“Ufukta rüyaların en muhteşemi: Avrupa, servetin, şöhretin, şehvetin daveti. Azgın iştahları vardı intelejansiyanın ve bu masal hazineleri kendisini bekliyordu. Avrupalı dostlar lütufkardırlar. Karşılık olarak biraz ‘ihanet’ istiyorlardı sadece.” Batı’yla ilişkilerimiz karmaşık, inişli çıkışlı bir seyir izlemiştir. Aydınlarımız da bu çelişkili ilişki içinde değişik pozisyonlar almışlardır.
Batı’nın insan hakları, hukuk devleti, demokrasi, sanat, heykel, şehircilik, müzik gibi alanlardaki yüzü, insanlığın yüzlerce yılda elde ettiği birikimin ürünüdür. Öteki yüzde ise sömürgecilik, bencillik, duyarsızlık vardır. Türkiye’de iktidarlar genellikle insan hakları konusunda eleştiriye uğrayınca Batı’nın sömürgeci yüzünü hatırlarlar. “Sen de Kongo’da katliam yaptın” diyerek söze başlamayı tercih ederler.