“Gerçek tarih orada ve biz onu boğuyoruz. Türk usulü bu. Bir şeyi mahvederiz ve sonra içinde yaşamaya çalışırız…” Neden tarihî anıtlarımız için koruyucu bir yaklaşım yerine sürekli müdahaleci bir yaklaşımı tercih ediyoruz? İstanbul’un ve daha genel olarak Türkiye’nin, İslâm-Osmanlı tarihi dışında bir geçmişi olmasın mı?
Murat Belge, Birikim.com/haftalık’ta bugün yayımlanan yazısında son haftalarda yeniden alevlenen ‘yetmez ama evet’ tartışmalarına katıldı ve 2010 referandumunda ‘hayır’ ve ‘boykot’ pozisyonu alan kesimlerin yaklaşımlarını eleştirdi. ‘Hayır’cılar: “Bunlar genellikle ‘ya hep ya hiç’ diyen kişilerdir. ‘Ben devrim istiyorum!’ ‘Ondan aşağı hiçbir şeyle oyalanamam!’” ‘Boykot’çular: “Boykot ederek temizliğini korumuş olursun, ama kendini de adım adım, yok edersin.” Murat Belge’nin “Siyaset yapmak” başlıklı yazısı:
Olive Kitteridge'in yaşamak dediğimiz dertle nasıl baş edemediğini görmek bize iyi geliyor. Yalnız olmadığımızı görmek gibi. Küçük sıradan hayatlarımızda en sevdiğimiz insanlara bile küçük kötülükler yaptığımızla yüzleşiyoruz galiba. Ve bu yüzleşme ekranda başka bir insan üzerinden olduğu için bizi rahatsız etmiyor.
Kadınlarla ve onların hikayeleriyle büyümüş çocuklar başka olur. Kadınların dünyasında yetişmiş çocukların içine kadınların sıradan hikayelerinin bile ne kadar mücadele dolu olduğu kazınmıştır. Hayatın ne kadar umutlu olabileceği de yanına eklenir, kadınlar umutsuz olamazlar çoğunlukla, bu da büyük bir güçtür tabii ki.
Biliyoruz ki siyasetle ilgilenmesek de o mutlaka bizimle ilgilenecektir. Burada “güzel” olan şey (en azından kendi açımdan!), Comte-Sponville’in siyasete karşı apolitik, yukarıdan bir tavırla bakan insanların sadece “ilgilenilmekle” kalmayıp cezalandırılacakları vurgusudur. Bu böyledir çünkü siyaset, doğası gereği her zaman ihtilaflı ve çatışmacıdır, mesafeli bir tutum takındığınızda yaşanan çatışmanın her zaman kaybeden tarafındasınızdır.