Ada Berktay

Kadınlar için, kadınlar tarafından, kadınlar hakkında

Kişisel çağrıma aldığım cevapları aşağıda topladım. Toplam 12 tanıklık geldi. Bunlar kesinlikle kapsayıcı değil. Katkıda bulunan bütün kadınlara çok teşekkürler, sizi kucaklıyorum, yanınızda duruyorum.

Osmanlı İmparatorluğu’nda cinsel çoğulculuk ve çağın gerisinde kalan Türkiye

“Türkiye hükümetinin Osmanlı atalarına olan sınırsız hürmetinin, günün birinde cinsellik konusunda da daha açık fikirli bir yaklaşım içerecek şekilde genişlemesini umuyorum.”

Sömürgeciliğin elle tutulur tezahürleri

Toplanıp biriktirilen nesneler, yazılı seyahat anlatıları, bilimsel çizimler… hepsi, Batı’daki gelişmelerin koloniler üzerindeki dolaysız, fiziksel etkisini temsil ediyordu. Bu etkiyi olumlamak suretiyle, derinleşen bir hayal kırıklığı çağında bile, hükümetlerin sömürgeciliğin sürdürülmesine kamusal destek bulmasına yardımcı oldular.

Tangible manifestations of the colonial project

Representing the direct physical results and positive influence that Western development had on the colonies, collected objects, written travel narratives, scientific drawings all allowed the government to encourage public political support for continued colonization in an age of increasing disillusionment

Nadire odaları, dünyayı sergileme sahneleri

Yukarıda gördüğünüz, üç boyutlu bir obje değil, Alman ressam Domenico Remps’in 1690 tarihli bir “trompe l’oeil” (göz aldanması) tablosu. 17. yüzyıl sonlarında nadire odalarının Avrupa’nın her yerinde kazandığı öneme tanıklık ediyor. Bu odaların ziyaretçileri, koleksiyonerlerin dünyayı nasıl algıladığıyla yüzyüze geliyordu.

Cabinets of curiosity, theaters of the world

The trompe l’oeil painting above, dating to 1690, testifies to the importance that cabinets of curiosities had attained all over Europe by the end of seventeenth century, bringing viewers face to face with the curator’s conception of the entire world.

‘Evrensel Müze’yi sömürgesizleştirmek

Müzeler son derece politik mekânlardır. Çok özel tarihçe ve bağlamlarla iç içedir. Gerçek şu ki ‘evrensel’ müze aslında hiç de evrensel değildir.

De-colonizing the “Universal Museum”

Museums are deeply political spaces, tied to very specific histories and contexts. The reality is that the “universal” museum is not universal at all.

Whitney’in iptal edilen sergisi (ve 2020’de bir müzenin sosyal sorumluluğu)

New York’taki Whitney Amerikan Sanatı Müzesi, çoğu Siyah sanatçıların eserlerinden oluşan bir sergi düzenleyeceğini duyurdu. Fakat eserlerin nasıl edinildiği sorulunca skandal ortaya çıktı: Özellikle George Floyd cinayeti akabindeki protestolar ve gözaltına alınan göstericiler için ihtiyaç duyulan kefalet paraları için birçok Siyah sanatçı eserlerini kampanyaya bağışlamıştı. Whitney, bu “online” bağış sitelerini dolaşıp eserleri indirimli fiyatlardan toparlamıştı.

Şimdi de Khora/Kariye: Türkiye’nin tarihî anıtlarıyla derdi nedir?

“Gerçek tarih orada ve biz onu boğuyoruz. Türk usulü bu. Bir şeyi mahvederiz ve sonra içinde yaşamaya çalışırız…” Neden tarihî anıtlarımız için koruyucu bir yaklaşım yerine sürekli müdahaleci bir yaklaşımı tercih ediyoruz? İstanbul’un ve daha genel olarak Türkiye’nin, İslâm-Osmanlı tarihi dışında bir geçmişi olmasın mı?

Hindu milliyetçileri, Babürlü tarihi ve Taj Mahal’in kaderi

Bugün BJP retoriğinde, Taj Mahal’in Hintliliğine ve dolayısıyla Müslümanların Hintliliğine meydan okumak çok önemli bir yer tutuyor. Sangeet Som adında bir BJP politikacısı Taj Mahal’den Hindistan’ın üzerinde “hainler”in inşa ettiği bir “leke” olarak söz etti. “Taj Mahal’in Hint tarihinde bir yeri olmamalı” diye devam etti. Hattâ “Bu insanlar bizim tarihimizin bir parçasıysa, bu çok üzücüdür ve biz bu tarihi değiştiririz” diye bir uyarıda dahi bulundu.

Ayasofya ibadete açılırken son birkaç söz: Yapının bütünlüğü ve bütünsel etkisi

Taban halısı veya halıları ile fresk ve mozaikleri kapatmak için düşünülen perde aparatının, iddia edildiği gibi Ayasofya’nın karakterini değiştirmeyeceğine; eskisi gibi müze işlevi sürdürmeye devam edip insanlarda aynı etkiyi yaratacağına inanmamız, epey naif bir hal almaya başladı.

Ayasofya münasebetiyle: Osmanlı Kostantiniyye’sinde kilise-cami dönüşümleri

29 Mayıs 1453’den sonra kentteki tüm Bizans kiliseleri ânında camiye dönüştürülmedi. Bu değişim 17. yüzyılda hâlâ devam ediyor, bazı yapılar orijinal işlevlerini koruyordu. Popüler muhayyilenin aksine, bu binaların birçoğundaki Bizans mozaik ve freskleri hiçbir zaman toptan kaldırılmadı; zaman içinde kâh alçı, boya ve kir ile örtüldü, kâh depremlerle zarar gördü. Kiliselerin iç dekorasyonlarının camileştirilmelerinden sonra da görünür kalması ve geçmiş yaşamlarına atıfta bulunması, fethedilen şehrin sanat ve mimarlık mirasının yorumlanmasına dair dikkatli seçimleri yansıtıyor.

Ayasofya kararı beklenirken Bizans ve Osmanlı tarihçilerinden açık mektup

Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesiyle ilgili 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle Danıştay 10’uncu Dairesi’nde açılan dâvânın duruşması geçtiğimiz hafta yapıldı. 2 Temmuz’daki duruşmada, dâvâcı...

Fatih Sultan Mehmed’in genç bir saray mensubuyla portresi

Kayser-i Rum unvanını benimseyen II. Mehmed kendini Bizans’ın ve Bizans üzerinden Roma’nın varisi olarak konumlandırdı. İmajını da buna uygun, zamanına göre çağdaş bir İtalyan-Osmanlı estetiğiyle şekillendirmeye özen gösterdi. Sultanın sanatsal himayesi sadece kişisel zevkleriyle değil, aynı zamanda Rûmî (Doğu Romalı) bir jeopolitik pozisyon ve kültürel kimlik tahayyülüyle biçimlendi. Bu stilistik çoğulculuk, II. Mehmed’in kendi görsel tanıtımına ilişkin karar ve tercihlerinde somutlandı.