Birbirine dolanık iki elektron ayrılıp çok uzak mesafelere gönderilseler de birbirleriyle haberleşmeye devam ediyorlarmış. Buna kuantum dolanıklığı diyorlar. Bilimin henüz cevap veremediği büyük sorulardan biri. Dindarlar alkışlıyor duyuyorum ama ‘henüz’ dedim. Yaşayanlardan bir bilim insanı da diyor ki mekan mesafe falan diyoruz da bu elektronların aynı şekilde hareket etmeye ve haberleşmeye devam etmelerini sadece ‘mekan’la açıklayamayız ve ‘zaman’dan bağımsız ele alamayız sanki? Sonra ekliyor; yoksa Newton gibi çırak mı çıkacağız?
Kuantum dolanıklığı ve kuantum bulanıklığı konularında benim kadar yüzeysel bilgilere ve ilgilere sahipseniz diğer yüzeysel bilgilerinizle paralel evrenler meselesine de bir bakmalısınız. Ben entelektüelleri dalgıçlara benzetiyorum. Suya profesyonel olarak girip uzmanı oldukları meselelerin derinlerine dalıyorlar. 20 metre, 40 metre, 70 metre sınırları zorlayıp 90 metreler falan. Benim gibi entelektüel ilgileri olanlarsa adı üstünde sadece ilgililer. Hafif dalıp çıkıyorlar ve yüzeyde serbestçe geziyorlar. Dalıp gelen uzmanları dinliyorlar. İyi ki varsınız ne çok geliştik, aynen. Cehaleti övmüyorum yanlış anlamayın, sadece biraz yüzeyselim onu itiraf ediyorum. Bir çeşit terapi. Hem siz derinlere dalarken sevgili uzmanlar, ben gökyüzünü de seyrettim neler kaçırdınız.
Sadede geliyorum, merakla beklediğim iki filmin aynı anda vizyona girmesiyle paralel evrenler meselesini yazmak istedim ama iş güç, vakit olmadı. Çoklu evrenlerle ilgili iki film aynı anda aynı yerde düşünsenize. Birincisi ‘Her Şey Her Yerde Aynı Anda’ ikincisi ‘Doktor Strange Çoklu Evren Çılgınlığı’. Ve bu tesadüf gibi görünen etkileşim belki de ‘’paralel evrenler var mı?’’ sorusunun cevaplandığı başka bir paralel evrenden gelen mesajlardan biridir? Aşkolsun başta anlattığım kuantum dolanıklığına inanıyorsunuz da buna neden inanmadınız? Sicim teorisi desem? Atom altı parçacıklar? Uzay zaman bükülmesi?
Sonsuz sayıda paralel evrenler olması ve bütün o evrenlerde benzerlerimizin olma ihtimali ama küçük sapmalarla evrenlerin birbirlerinden farklılaşması çok eğlenceli hayal gücü egzersizleri yaptırıyor insana. Bir akşam oturmasında bu mevzular konuşulurken arkadaşlarımdan biri karanlık hayal gücüyle paralel evrenlerden birinde bir adamın siyasete girmek yerine futbolda kariyer yaptığını hayal ettirdi bize mesela. Ama sonra o futbolcunun emekli olup siyasete girebileceğini çünkü bunun örnekleri olduğunu söyleyerek o adamı tekrar başımıza siyasetçi olarak getirdi, önce milletvekili oldu sonra başbakan falan ve paralel evrenler kurgumuzda bile kurtulamadık. Berbat. En çok eğlendiğim fantezilerden biri başka bir paralel evrenden gelen Suriyeli Ümit Özdağ’ın buradaki versiyonuyla kahve içmesi, onlara başka paralel evrenlerden gelen başka Ümit Beyler eşlik etse. Alın size sinema sanatının yol açtığı eğlenceli düşünce deneyleri. Sınırları hayal gücünüz olan sonsuz bir oyun alanı.
Filmlerden uzun uzun bahsetmeyeceğim, ama ‘’Dr. Strange Çoklu Evren Çılgınlığı’’ bir devam filmi sayılabilir ve Marvel filmlerine aşina değilseniz Doktor’un ilk filmini de tavsiye ederim çünkü bence gelmiş geçmiş en iyi süper kahraman filmidir. ‘Her Şey Her Yerde Aynı Anda’ ise kendi başına hikayesi olan ve fantastik film görünümlü sağlam bir aile draması. Aile filmi tavsiye ediyorum diye de anlaşılmasın, eşcinsel bir kadının annesiyle sorunları diye biraz detaylandırayım, sonra sövenler oluyor.
Paralel evrenleri burada filmlerle, dizilerle, romanlarla, hikayelerle yaşıyoruz gibi aslında. Yeni bir Netflix dizisi var mesela tam bir paralel evren hikayesi sayılabilir. Körfez savaşından Amerika’ya kaçmış Filistinli bir ailenin uzun yıllardır süren mültecilik mücadelesinin anlatıldığı ‘’Mo’’. Ama böyle yazınca da drama dizisi gibi anlaşılmasın oldukça eğlenceli ve kendine has mizaha sahip bir dizi. Mohammed Omar tıpkı Ramy Youssef gibi Amerika’da yaşayan bir komedyen. Ve zaten bu diziyi de birlikte yaratmışlar. Ortadoğu mizahı çalışıyor. Ramy dizisini izleyenler Mohammed Omar’ı oradan da hatırlayacaklar.
Referansı sağlam yani. Dizideki Mo’nun temel çatışması göçmen olmasından ziyade ebeveyn sorunu. Annesiyle ve babasıyla meselesi olmayan bir insan evladıyla karşılaşmadım. Ve buraya dokunan her anlatı ister istemez ilgimi çekiyor. Bazı duvarlara toslamadan yüzleşmekte fayda var, çünkü duvarlar baş ağrısı yapıyor. İnsan travmalarla büyür, yetişkin olur, yaşlanır ve ölür. Keşke yaşadığımız şu kısa hayatlarda bunları birbirimize püskürtmesek. Hepimize yazık.
Mo bizim gibi biraz saf, bazen çok zeki olduğuna inanıyor, çoğunlukla doğru şeyler yapmaya çalışırken başı belaya giriyor ve hayatta kalmaya çalışırken biraz uyanık olması gerektiğini biliyor. Hristiyan sevgilisinin ısrarıyla günah çıkarmaya giden müslüman Mo kiliseye girerken ayıp olur diye ayakkabılarını çıkartıyor mesela. Her saftorik gibi gereğinden fazla coşkulu. Bu kadar spoiler yeter. Ben beşinci bölümü seyrederken kardeşlerimi düşünüp ağladım. Sonra geçen yazıda da ağlamaktan bahsettiğimi hatırlayıp ‘garibanın yüzü gülmeyecek mi?’ diye sordum kendime kederlendim.
Başa dönersek; bu dolanıklık, çelişkili yaşantılarımız, bulanık hallerimiz falan geldiğimiz noktada elektronlar bile ‘’ayrılsak da beraberiz’’ diyorlar kuantum evreninde. Yani biz işte, elektronlarımız. Çok da kafamızı yormasak mı, çünkü yaşamak çok güzel ve biraz salsak mı?
Raconu kesmek üzere sözü Sezen Aksu’ya bırakıyorum;
‘’Ben bu dünyayı anlamadım. Niyetlendim de altından kalkamadım.’’