Ana SayfaManşetSır küpü dile gelip konuşmaya başlar mı?

Sır küpü dile gelip konuşmaya başlar mı?

Eski Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada döneminde Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili birtakım belgeler bulduğunu ve bir komite oluşturduğunu söyledi. Fakat sonra sustu. Şimdi herkes merak içinde Eroğlu’nu bekliyor. Bu derin devlet muztaribi sır küpü dile gelip konuşacak mı yoksa ‘teşkilat yeminine’ sadık kalarak sonsuza dek susacak mı?

Kıbrıs’ın yakın tarihi Türkiye’deki derin devletin tarihidir de aynı zamanda.

Türkiye’de aydınlar dahil geniş bir kesim bu gerçeğin ya farkında değildir ya da es geçmektedirler.

Halbuki Kıbrıs küçük bir laboratuvardı ve derin devlet, arka bahçesi haline dönüştürdüğü bu laboratuvarda Türkiye’ye yönelik çok kullanışlı deneyimler üretti.

Yassıada yargılamalarına da konu olacak Kıbrıs İstitrad Projesi tam da bu kullanışlı deneyimlerden birisi idi.

Darbeyi yapan kurmaylar, cephaneliklerden kaybolan silahların peşine düşmüşlerdi. Menderes’in bir grup general ile birlikte gizli milis örgütledikleri ve cephaneliklerden çaldıkları mühimmatla milisleri silahlandırdıklarını düşünüyordular.

Böyle düşünmelerinin nedeni şuydu:

Genelkurmay içinde ayrı bir birim kuruluyor (Seferberlik Tetkik Kurulu) ve birçok generalin bu birimden haberi yok.

Dolayısı ile birçok generalin Kıbrıs’ta olup bitenlerden de haberi yoktu.

Neyse ki silahların gizlice Kıbrıs’a Türk Mukavemet Teşkilatı’na (TMT) gönderildiği ortaya çıktı da Menderes ‘silahlı milis gücü kurma’ suçundan aklanmış oldu.

***

Kıbrıs’ta 2000 yılında yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri derin devlet açısından bir dönüm noktasıdır.

1973 yılında Kıbrıs’ın Atatürk’ü olarak bilinen Dr. Fazıl Küçük Ankara’ya çağrılıp kendisine ‘artık aday olmayacaksınız’ denildiğinde Dr. Küçük bir miktar itiraz edecek ama aday olmayacaktı.

Yerine getirilen Rauf Denktaş her daim sadık bir hizmetkâr olacaktı.

Ta ki 2004 yılında Annan Planı üzerine yapılan referandumlarda zamanı dolana dek.

Bu sadık hizmetkâr Kutlu Adalı cinayetinde de olduğu gibi yapılan her derin işi Rum tarafının üstüne atma uzmanıydı. Bunu da Türkiye kamuoyunu ikna edecek kadar mahir bir şekilde yapıyordu.

2000 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Denktaş’ın her daim rahatlıkla yendiği soldan değil de bu kez sağ cepheden, ülkenin en büyük partisi Ulusal Birlik Partisi’nden ve üstelik de Başbakan olan bir rakibi vardı: Derviş Eroğlu.

Denktaş ve derin devlet ilk kez bu seçimde paniklemişlerdi.

Çünkü Eroğlu’nun güçlü bir tabanı vardı.

Nitekim cumhurbaşkanlığı seçimi tarihte ilk kez ikinci tura kalmıştı.

Ama ikinci tur yapılmayacaktı, çünkü seçime 3 gün kala Eroğlu kendine yakın bir grup gazeteciye ‘büyük baskı altındayım, ailemin hayatından endişe ediyorum, peşimde 42 tane MİT ajanı var’ diyecek ve kazanması muhtemel seçimlerden çekildiğini açıklayacaktı.

Eroğlu’nun derin güçlerle ilk karşılaşması olmayacaktı bu olay.

Sadece 1 sene sonra başkanı olduğu Ulusal Birlik Partisi’nin kurultayı vardı ve yine başkanlığa adaydı.

4 Mayıs 2001 gecesi saat 02:00’de Eroğlu ve eşinin uyuduğu Başbakanlık konutunun önünde büyük bir patlama meydana geldi.

Başbakanlık konutu önündeki koruma polisine rağmen (birileri!) çöp bidonunun içine bomba bırakmış, bomba bütün Lefkoşa’yı sarsacak bir şiddetle patlamıştı.

Ve bu olay da faili meçhuller hanesine yazılacaktı.

***

Aynı Eroğlu bu kez Mehmet Ali Talat’a karşı derin güçlerle uzlaşarak 2010 yılında cumhurbaşkanlığına seçildi.

Ve geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada kendisi döneminde Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili birtakım belgeler bulduğunu ve bir komite oluşturduğunu söyledi.

Fakat sonra sustu.

Şimdi herkes merak içinde Eroğlu’nu bekliyor.

Bu derin devlet muztaribi sır küpü dile gelip konuşacak mı yoksa ‘teşkilat yeminine’ sadık kalarak sonsuza dek susacak mı?

- Advertisment -