Ana SayfaGÜNÜN YAZILARITamamı yasal eylemlerden terör nasıl çıkar?

Tamamı yasal eylemlerden terör nasıl çıkar?

Hukuki güvenlik sağlanmadan demokratik açılım olmaz. İnsanların suçluluğunun veya suçsuzluğunun ölçüsü, eylemlerin meşruiyetinin ölçüsü siyasetçilerin ağızlarından çıkacak cümleler, tanımlamalar değil, hukuk olmalıdır. Siyasetçilerin ağızlarından çıkan tanımlamalara göre hukuku eğip bükemezsiniz.

12 Mayıs 2025 tarihi Türk ve Kürt halklarının ortak geleceği, ülkemizin huzuru ve her birimizin güvenliği için tarihi bir gündü. Barışa yaklaştıran her adım kıymetlidir ve katkısı olanlara, emeği geçenlere müteşekkirim. Elbette endişelerim var, ancak endişelerimin gerekçesi sürecin akamete uğraması korkusundan kaynaklanıyor. Sürecin ilerlemesine katkı sunmak adına ya hayır konuşacak ya da susacağım. Ancak temel bir endişemi dile getirmezsem rahat edemem.

Barış sürecinin ilerleyebilmesi, her bir yurttaşın hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik içinde güvende hissedebilmesi, refahın artması için olmazsa olmaz bir şart var: Hukuk.

Hukuk sana göre, bana göre, iktidara veya muhalefete göre olmaz. Hukukun evrensel ilkeleri vardır. Evrensel ilkelere uyduğunuz, doğal hukuka yaklaştığınız ölçüde ve hukukun üstünlüğü endeksinde üst sıralara çıktıkça hukuk devleti olunabilir. Adalet Bakanının gün aşırı hukuk devleti olduğumuzu vurgulamasının ise maalesef olumludan çok olumsuz etkisi olur.

Şaban Yasak Davası

Hukukla ilgili neden mi endişe duyuyorum? Endişelerim neden mi arttı? 7 Mayıs 2025 günü AİHM Büyük Daire’de Şaban Yasak ve Türkiye dosyasının duruşması yapıldı. Hem hükümet tarafının hem de Yasak tarafının temsilcileri her biri ayrı ülkeden 17 yargıcın önünde dosyayla ve sorularla ilgili beyanlarını sundu. Konuşulan birçok konu çok üzücü ve düşündürücü idi ama içlerinden iki konu sarsıcı bir etki bıraktı.

Büyük Daire’nin duruşma usulü gereği taraflar otuzar dakikalık ilk beyanlarını sundular. Sonra çok sayıda yargıç sorularını yöneltti. Kısa aradan sonra yine otuzar dakika içinde sorulara cevaplar verildi ve cevaplanamayan sorular için yazılı cevap vermek üzere süre tanındı. Sorulara cevap verilirken duyduklarım ile sarsıldım ve endişe duydum.

İlk konu ispat külfetiyle ilgili. AİHM Büyük Daire yargıçları TCK madde 30’da belirtilen hata hükümlerinin uygulanmasıyla ve örgütün şiddet yönünü bilmeyerek hataya düşüldüğüne dair ispat külfetinin hangi tarafta olduğuyla ilgili sorular yöneltti. Terör örgütü üyeliğinden ceza verilebilmesi için doğrudan kast şeklinde manevi unsurun her bir birey için gerekliliği mevzuatımızın gereği. Doğrudan kastın olması için ise örgütün amacının ve amaca ulaşmak için kullandığı yöntemin bilinmesi ve istenmesi gerekli. Bir üniversite öğrencisi, öğretmen, hemşire, doktor, asker, polis, fark etmez, amacı ve yöntemi 15 Temmuz 2016 öncesi bildiğini ve istediğini ortaya koymak mahkemenin görevidir. Yargıçların yönelttiği hataya düşüldüğüne dair ispat külfeti hangi taraftadır sorusunun cevabının da açık olduğunu düşünüyordum. Meğer öyle değilmiş.

Hükümet tarafını temsil eden Almanya Bonn Üniversitesinde Uluslararası Hukuk hocası Prof. Dr. Stefan Talmon tam olarak şu şekilde cevap verdi: “Örgütün şiddet yönünü bilmediğini ispat yükü sanık üzerindedir. Peki bunu pratikte nasıl yaparsınız? Yargıtay da dahil Türk mahkemelerinde, uygulamada, örgütün evlerinden birinde kalmadığını, organizasyonda bir görev almadığını, Bankasya hesabı olmadığını, organizasyonel bir aktivite içinde olmadığını, organizasyonun diğer üyeleriyle irtibatı olmadığını, gizli bir mesajlaşma programı kullanmadığını ispat ettiğinde Türk mahkemeleri için bu sanığın örgütün şiddet yönünü bilmediğine dair yeterli oluyor.”

Yanlış duyduğumu düşünerek tekrar izledim ve ispat külfetinin sanıkta olduğuna dair bölümü birkaç kez kulaklarımla duydum.

Şaban Yasak’ın temsilcisi Belçika’da Adalet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yapmış Ghent Üniversitesi Anaysa Hukuku hocalığından emekli Prof. Dr. Johan Vande Lanotte aynı konuda şunları söyledi: “Bilmediğini kanıtlama yükümlülüğü sanığa aittir. Böyle söylendi. Aslında bu her şeyi özetliyor. Buna tekrar döneceğim. Ancak aslında, sanık, yani Sayın Yasak, kanıtlanması imkânsız olanı, örgütün amacını bilmediğini kanıtlamak zorunda olan kişidir. Size bir soru sormak isterim; biri size “Bir şey bilmediğinizi kanıtlayın” derse, bu son derece zor bir durumdur.”

Prof. Lanotte’nin cevabından sonra ben de düşündüm. Herhangi birimiz bir şeyi bilmediğimizi nasıl ispat edebiliriz? Prof. Talmon’un söylediği eylemler biliyor olmanın delili sayılabilir mi? Prof. Lanotte’nin de ilk beyanında isimleriyle bahsettiği siyasiler veya siyasilerin çocukları aynı eylemlerde bulunmadı mı? Hukukun temeli eşitlik değil mi? Kökeni Klasik Dönem Roma Hukuku’na (M.S. 1.-3. yüzyıllar) dayanan “iddia eden ispatla yükümlüdür” anlamına gelen “Actori incumbit probatio” ilkesi nasıl ters yüz edilebilir?

Sarsıcı olan ikinci konu eylemlerin yasallığıyla ilgiliydi. Hükümet temsilcisi ilk beyanlarını sunarken eylemler yasal olabilir ama birlikte değerlendirildiklerinde terör örgütü üyeliği için aranan süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk şartlarını da sağlayan terör örgütü üyeliğine delil olarak kabul edilebilir şeklinde bir cümle kurmuştu. AİHM Başkanı yargıç ise tam olarak hangi eylemlerin yasal hangilerinin yasa dışı olduğunu sordu. Yasal eylemlerle nasıl terör örgütü üyeliği sonucuna ulaşılıyordu?

Hükümet temsilcisi Prof. Talmon tam olarak şu şekilde cevap verdi: “Hükümet, Ek-2’de sıraladığımız tüm bu eylemlerin, bu sekiz eylemin, kendi başına yasal olduğu pozisyonunu alıyor. Ancak yine de daha önce söylediğim gibi, suçu kanıtlamak için delil olarak alınan eylemler arasında ayrım yapmalıyız. Suç, temelde bir BBTM (büyük bölge talebe mesulü) olmak veya belirli bir örgütte (organizasyonda) çalışmak değildir. Suç silahlı bir terör örgütüne üye olmaktır. Bu nedenle yasal veya belki yasa dışı eylemler silahlı bir terör örgütüne üyelik suçunu tespit etmek için kullanılabilir. Ancak hem maddi hem manevi unsurun ortaya koyulacağı bu eylemler yasal olabilir.”

Allah aşkına bu ne demektir? Tüm eylemler yasal ama bir araya gelince silahlı terör örgütü üyeliğinden ceza almaya yeter delil haline gelebilir, öyle mi? Hukuka göre böyle olamayacağı bence kesin. Peki kime göre, neye göre suça delil olur yasal eylemler? Yasal olandan yasa dışı nasıl çıkar? Biz yıllardır ne yaşıyoruz?

Demem o ki, hukuki güvenlik sağlanmadan demokratik açılım olmaz. İnsanların suçluluğunun veya suçsuzluğunun ölçüsü, eylemlerin meşruiyetinin ölçüsü siyasetçilerin ağızlarından çıkacak cümleler, tanımlamalar değil, hukuk olmalıdır. Siyasetçilerin ağızlarından çıkan tanımlamalara göre hukuku eğip bükemezsiniz. Diyelim eğip büktünüz, bir de geçmişe dönük ve yasal eylemleri yasa dışı kabul eden uygulamalara hukuk diyemezsiniz. Tamamı yasal olan geçmiş eylemlerden terör çıkaramazsınız.

PKK kendini feshetti ve silah bıraktı. Emeği geçenlere ne kadar teşekkür etsek azdır ve devamının gelmesi için elbirliğiyle uğraşacağız. Ya hayır konuşacak ya susacağız. Bunu yaparken bırakmalarını isteyecek bir silahları olmayan sıradan yurttaşların terörle suçlanmalarını, bu suçlamaların hukuki imiş gibi sunulmasını elbette kabul edemeyiz. Her bir yurttaşımız, her bir insan çok kıymetli ve mağdur olmayı hak etmiyor. Hiçbir insan hukuken güvensiz hissetmeyi hak etmiyor. Bir kişinin hukuken güvende olmadığı bir yerde kimsenin güvende olamayacağını yaşayarak öğrendik.

Gelin elbirliğiyle barışı, huzuru ve hukuki güvenliği sağlayalım ki demokratik açılımların kalıcı olacağından emin olalım. Herkes için adalet ve hürriyet talep ederek başlayalım.

- Advertisment -