Donald J. Trump, 2016 yılında başkan seçildiği zaman birçok seçim uzmanı, siyaset bilimci ve gazeteci büyük bir şok yaşamıştı. Donald J. Trump’ın özellikle müesses nizamı sarsan seçim zaferi akabinde, özellikle kampanyasında kullandığı taktikler, sloganlar, metotlar, konuşmalar ve söylemler dünyadaki birçok siyasetçiye örnek oldu. Hindistan’da Modi, İsrail’de Netanyahu, Brezilya’da Bolsonaro seçim kampanyalarında aktif bir şekilde Trump’ın taktiklerini kullandılar, hatta bazen açıkça Trump’ın seçim kampanyasını örnek aldıklarını belirttiler. Popülist liderler, iç ve dış düşmanlar yaratarak, uluslararası kurumları veya iş birliklerini hedef göstererek, ortak bir nostaljik kurgu yaratıp “eski güzel günlerin” özlemini uyandırarak halktaki birikmiş öfkeyi kendi lehlerine çevirmeye çalıştı.
2020 ABD Başkanlık seçimlerinde ise, dünya popülist bir liderin seçim zaferini değil, yenilgisini konuştu. Bu sefer, görevdeki bir popülist liderin nasıl seçim kaybedebileceği, Joe Biden’in seçim zaferi üzerinden nasıl farklı seçmen gruplarının merkez siyaset etrafında birleştirdiği odak noktasıydı. Biden’in seçim kampanyasında kullandığı stratejiler, söylemler dünyadaki farklı seçimler için örnek bir model olup olamayacağı üzerine yazılar yazıldı. Fakat, 2020 seçimlerinin tek hikayesi Biden’in Trump’a karşı elde ettiği zafer değildi. 2020 seçimlerinin bir diğer hikayesi de Trump’ın seçim sonuçlarını kabul etmemesi, seçim sonuçlarının tasdik edildiği toplantı oturumunu seçmenlerine bastırtması, devir teslim törenine katılmaması ve görevi bıraktıktan sonra dahi Biden’a darbe yapılacağı, kendisinin bir şekilde başkanlık görevine geri döneceği iddialarını aktif bir şekilde çevresine yaymasıydı. Trump’ın 2016 seçim zaferi nasıl dünyadaki birçok popülist liderin seçim kampanyalarına ilham olduysa Trump’ın seçim sonuçlarını bütün dünyanın dikkatle izlediği bir seçim sürecinde kabul etmemesi, bu süreçte kullandığı sloganlar, söylemler de seçimleri kaybeden popülistlere örnek olmaya başladı ve maalesef daha da örnek olmaya devam edecek.
Trump’ın diğer liderlere nasıl örnek olduğunu anlamak için öncelikle 2020 seçimlerinde Trump’ın seçim sonuçlarını kabul etmeme hikayesini kısaca hatırlamamız gerekmektedir.
Ne olmuştu?
Trump, 2016 seçimlerinde de seçim öncesinde seçim sonuçlarını doğrudan kabul edeceğini açıklamamış, özellikle seçim sonuçlarında bir hile olduğunu düşünürse sonuçları kabul etmeyeceğini belirtmişti. Trump’ın hile kaygısını somutlamaması ve kaybederse seçim sonuçlarını kabul etmeyeceği sinyalini vermesi, 2000 yılındaki Bush v. Gore seçimindeki olası gerginlikleri bile aklıselim politikacılar sayesinde aşan ABD’yi şok etmişti. Trump seçimleri kazandığı için seçim sonuçlarını kabul etmeme tartışması yaşanmamış, rakibi Hillary Clinton da seçim sonuçlarını kabul edip yemin törenine eşi Bill Clinton ile katılmıştı.
2020 seçimlerinde ise, pandemi koşulları nedeniyle birçok ABD’li posta yoluyla oy kullanma yolunu tercih etti ve yaklaşık 65 milyon seçmen posta yoluyla 3 Kasım’dan önce kendi eyaletlerindeki özel kurallara uygun bir şekilde oy kullandı. Trump bu sürecin en başından itibaren kendi seçmenine fiziksel olarak seçim günü veya erken oy kullanma tarihlerinde sandığa gitmelerini ve posta yoluyla oy kullanmamaları konusunda telkinde bulundu, posta yoluyla verilen oyların hileli olabileceğini sıklıkla belirtti. Kasım 2020 seçimlerinden önceki yaz boyunca Trump, neredeyse her konuşmasında veya sosyal medya içeriğinde seçimlerde hile olabileceğini, özellikle posta yoluyla verilen oyların genellikle Demokratlarca Trump aleyhine manipüle edilebileceğini belirtti, seçim sonuçlarını böyle bir durumda kabul etmeyeceğini ilan etti. Biden ile karşı karşıya geldiği münazarada da aynı tutumu sürdüren Trump, seçimden önce kendi tabanını seçimin hileli olacağına ve özellikle posta yoluyla verilen oylarda bir usulsüzlük olduğuna inandırmayı amaçlıyordu.
3 Kasım 2020 seçimlerini kaybeden Trump, tahmin edildiği üzere seçim sonuçlarını kabul etmedi. Öncelikle seçimin oldukça yakın geçtiği Arizona, Georgia gibi eyaletlerde yargı yoluna başvuran Trump ekibi, mahkeme süreçlerinde somut bir delil sunamadı. Sosyal medyadan toplanan, meçhul videolar, soyut iddialar Trump’ın atadığı federal yargıçlarca bile kabul edilmedi, çoğu dava delil yetersizliğinden reddedildi. ABD Yüksek Mahkemesi’nde Trump’ın son 4 senede atadığı 3 yargıç da Trump aleyhine oy kullandı ve seçim sonuçlarının 2000 yılında olduğu gibi Yüksek Mahkeme’de tartışılmasının önüne geçti. Yargıdan umduğunu elde edemeyen Trump, bu kez seçim sonuçlarının eyalet valilerince kabul edilmemesi için uğraştı ve Georgia, Arizona gibi Cumhuriyetçi yerel meclis ve valilerce yönetilen, fakat Biden’in seçimleri kazandığı eyaletlerdeki yöneticilere baskı kurdu. Bu eyaletlerdeki Cumhuriyetçiler de Trump’ın her türlü tehdidine rağmen seçim sonuçlarını kabul etti ve bağımsızlıklarını parti başkanlarına karşı korudu.
Eyaletlerden ve yargıdan sonuç alamayan Trump, eyaletlerden gelen seçim sonuçlarının açıklanacağı, toplanacağı, Biden’in zaferinin tasdik edileceği 6 Ocak 2021 Kongre oturumuna gözünü dikti. Trump, Kongre oturumunun yapılacağı gün Kongre önünde bir miting düzenledi ve bu mitingde “Stop the Count” sloganları eşliğinde sayımın durdurulması, seçim sonuçlarının hileli olduğunun kabul edilmesine yönelik çağrıda bulundu ve gösteriye katılan seçmenlerini Kongre’ye yönlendirerek konuşmasını bitirdi. Trump, aynı gün içerisinde Kongre’deki oturumu yönetecek ve kendisine eyaletlerce bildirilen seçim sonuçlarını okuyup Biden’in kazandığını ilan edecek olan başkan yardımcısı Mike Pence’e seçim sonuçlarını kabul etmemesine yönelik çağrıda bulundu. Pence ise anayasaya bağlılığını hatırlatarak böyle bir yetkisinin olmadığını belirtti. Trump, günler önce aynı pusulada yarıştığı Pence’i de göstericilere hedef göstererek korkak ve hain olduğunu ilan etti. Öfkeli Trump seçmenleri, bütün bunlar ışığında seçim sonuçlarının tasdik edildiği oturumu bastı ve hepimizin hatırladığı 6 Ocak Kongre Baskını yaşandı.
Seçim sonuçlarını kabul etmeyen Trump, devir teslim törenine de katılmadı ve Biden’in başkanlığı boyunca yakın çevresine bir şekilde Biden’in makamından indirileceğini, kendisinin yeniden başkan olacağını belirterek seçim sonuçlarının hileli olduğu iddiasını yaymaya devam etti. Haziran 2021 ayında düzenlediği mitinglerde ise Trump’tan önce sahneye çıkan “matematik” uzmanları 2020 seçim sonuçlarının neden hileli olduğunu gülünç, soyut iddialarla anlatmaya devam etti. Kendi atadığı, aynı partide siyaset yaptığı Cumhuriyetçi yargıçları, siyasetçileri, valileri ve kendi başkan yardımcısını bile ikna edemeyen Trump, hile iddialarıyla seçmenini ikna etmeye devam etti ve Cumhuriyetçi seçmenin hala %40-50’sinin 2020 seçimlerinin Trump tarafından kazanıldığına inanmasına sebep oldu.
Bütün dünyanın gözü önünde yaşanan bu gelişmeler ise seçim kaybeden birçok siyasetçiyi etkiledi ve birçok seçim süreci için kötü bir örnek oldu.
Trump Kime, Nasıl Örnek Oldu?
Mart 2021’de Trump’ın yakın müttefiki Netanyahu da seçimleri kaybetti ve kendisine karşı 8 birbirine benzemez parti koalisyon kurdu. Sayım sürecinde, Netanyahu destekçilerinin sosyal medyada Trump kampanyasına oldukça benzer bir şekilde seçimlerde hile olduğunu iddia etmesi, Netanyahu’nun koltuğu bırakma sürecinde “seçim hilesi” kelimesini kullanması oldukça dikkat çekti. Her ne kadar Netanyahu’nun partisi Likud, bu tabirin seçim hilesi iddialarına yönelik değil, Başbakan Naftali Bennett’in 6 milletvekiline sahip olmasına ve sağcı gelenekten gelmesine rağmen solcularla iş birliği yapıp başbakan olmasına yönelik bir söylem olduğunu açıklasa da Netanyahu’nun kendi tabanındaki yenilgi hissini azaltmaya yönelik Trump’a oldukça benzer bir söylem kullanması dikkat çekti.
Haziran 2021’de Peru’da düzenlenen başkanlık seçimlerinde solcu aday Castillo, sağcı Keiko Fujimori’yi 40.000 oy farkıyla yendi. Fakat seçim üzerinden günler geçse de Fujimori, sonuçları kabul etmedi, oylarının çalındığını iddia etti ve yaklaşık 200.000 oyun kendi lehine ekleneceğini seçmenlerine açıkladı. Yargı ve idari süreçlerde herhangi bir sonuç elde edemeyen, uluslararası kurumları hile olduğu yönünde ikna etmeyi başaramayan Fujimori, destekçileri nezdinde Castillo’ya karşı bir darbe yapılması gerektiği iddialarının yayılmasına neden oldu, destekçilerini seçim sonuçlarına itiraz edilmesi amaçlı büyük mitingler düzenlemeye davet etti. Trump’ın “Stop the Count” söylemini aktif bir şekilde kullanan Fujimori, hala seçim sonuçlarını kabul etmedi, seçim üzerinden bir ay geçmesine rağmen seçimin galibi resmi olarak açıklanmadı. Anayasal kurumları ABD kadar sağlam temellere sahip olmayan Peru’daki gerginliğin, daha kötü olası sonuçlara neden olabileceği uzmanlar tarafından belirtiliyor.
2022 yılında başkanlık seçimlerinin düzenleneceği Brezilya’da ise Trump’ı aktif ve açık bir şekilde örnek alan sağ popülist Başkan Bolsonaro, seçim sonuçlarını ancak hileli olmazsa kabul edeceğini belirtti, anket ortalamalarına göre eski Başkan Lula’ya karşı bir seçim hezimeti yaşaması olası olan Bolsonaro şimdiden seçmenini bir hile olabileceği konusunda ikna etmeye, seçim sonuçlarını kabul etmeme seçeneğini aynı Trump gibi seçimden aylar önce dillendirmeye başladı.
Trump’ın söylemleri sadece Peru, Brezilya ve İsrail’de değil, birçok ülkede yakından takip edildi ve anketlere göre seçimi kaybetme olasılığı bulunan liderlerin danışmanları tarafından yakın mercek altına alındı, çeşitli konuşmalarda, paylaşımlarda örnek gösterildi.
Sonuç
Trump’ın söylemleri ABD’de büyük bir kurumsal yıkıma, demokrasinin ölmesine, geniş çaplı bir karışıklığa sebep olmadı. Geçiş süreci, 6 Ocak Kongre Baskını felaketine rağmen sağlandı. Trump’ın söylemleri başka ülkelerde seçim sonuçlarını kabul etmeyen liderlerce kullanılırken ve kullanılmaya da devam etmesi kesin gibi gözükürken odaklanılması gereken esas husus, ABD’deki anayasal düzenin Trump’ı nasıl engellemeyi başardığıdır.
ABD, seçim sonuçlarını kabul etmeyen, sonuçların tasdik edildiği oturumu seçmenlerine bastırtan, Kongre’de kan dökülmesine sebep olan, devir teslim törenine katılmayan bir başkanı;
- Bağımsız ve tarafsız bir yargı,
- Kendi partisine mensup görevdeki başkanın talimatlarını dinlemeyen, bağımsızlığını ve özgül ağırlığını koruyan siyasetçiler, valiler, seçim yetkilileri,
- Çeşitli hukuki boşluklara rağmen köklü bir geleneğe sahip bir anayasal devlet olma özelliği,
ile durdurdu ve Biden’in her şeye rağmen göreve başlamasını sağladı. Trump’ın söylemleri, bu özellikleri haiz olmayan başka ülkelerde ciddi bir yıkıma, karışıklığa yol açma riskini taşıyor. Bağımsız, tarafsız yargının ve seçim kurumların, özgül ağırlığını korumaktan aciz ve bütün siyasi kariyerlerini bir önseçim sistemi olmadığı için parti liderlerine borçlu siyasetçilerin, köklü olmayan, sık sık değişikliklere maruz kalan bir anayasal düzenin olduğu ülkelerin liderlerinin seçimleri kaybetmesine rağmen seçim sonuçlarını soyut iddialarla kabul etmemesi çok daha büyük yıkımlara yol açabilir.
Sonuç olarak, dünyanın bir kısmı Biden’in nasıl birbirine benzemezleri bir koalisyon etrafında birleştirip popülist bir lidere karşı seçim zaferi kazandığına odaklanırken, bir kısım da seçimleri büyük bir iştahla “Bak ABD’de de bile seçim sonuçlarını kabul etmeyen, koltuğu devretmemek için her türlü hukuki, hukuksuz yolu deneyen bir lider var. Bizde neden olmasın?” diyerek izledi. Trump’ın popüler hale getirdiği, eylemleriyle bizzat örnek olduğu, uygulamalı bir şekilde sürecin nasıl işleyeceğini gösterdiği seçim sonuçlarını kabul etmeme söyleminin hangi ülkeleri nasıl etkileyeceği, ülkelerin bu demokrasi sınavını nasıl ve hangi demokratik, anayasal kurumlar yardımıyla atlatıp atlatamayacağı meçhul, fakat bu söylemi popüler kılması sebebiyle Trump’ın ABD demokrasisine verdiği zararın daha fazlasını dünya demokrasilerine vereceği neredeyse kesin.