Haham Joseph Serfaty, Amsterdam Sefarad Cemaati adına yazdığı 28 Kasım (2021) tarihli mektupta, 1656’da ilan edilen bir aforozun hala geçerli olduğunu dile getirmişti.
Aforozu süren kişi filozof Baruch Spinoza’ydı. Aynı mektupta, Spinoza uzmanı felsefe profesörü Yitzhak Melamed’in Amsterdam’daki sinagog kompleksini ziyaret etme isteği de reddedilmiş ve Melamed istenmeyen kişi ilan edilmişti.
Yitzhak Melamed.
Ancak zaten garip olan hikaye burada bitmedi. Sonradan kamuoyuyla paylaşılan 1 Aralık tarihli ikinci mektupla mesele iyice karıştı. Bu mektup da aynı kurum adına kaleme alınmıştı fakat bu defa altında cemaatin yaşlılar heyeti denebilecek bir grup olan ma’amad’ın başkanı ve cemaatle ilişkili Yahudi Kültür Mahallesi adlı organizasyonun genel müdürünün imzası vardı.
Bu ikinci mektuba göre Haham Serfaty, cemaatin yönetimini oluşturan yaşlılar heyetine danışmadan aforozun devam ettiğini, Melamed’in araştırma ve belgesel çekimi için sinagogu ziyaret edemeyeceğini söylemişti. (Bu ikinci mektupla, bahsedilen belgeselin İsrail’deki Kan televizyon kanalı olduğu da öğrenilmiş oldu.) Mektupta, hahamların kendi kendilerine kimseyi istenmeyen kişi ilan etme hakkı olmadığı söyleniyor, Melamed kompleksi ziyaret etmeye davet ediliyor. Sinagogun kütüphanesinin de Melamed’in ziyaretine açık olduğunu belirten mektup Melamed’in Amsterdam’a gelmesini dileyerek bitiyor.
Burada bahsedilmeyen önemli bir nokta Spinoza’ya orijinal aforozun hakikaten geçerli olup olmadığı ve sözde geri alınamazlığı.
Bu ‘dini’ meselelere laik liderler mektuplarında değinmiyor. Belki de buradan Serfaty’nin aforoz yorumlarının sessizlikle onaylandığını mı anlamalıyız?
Bu mektupta gördüğümüz bir başka şey ise laik ve ruhani liderler arasındaki iktidar kavgası. Bugün Türkiye’deki azınlık toplumlarda bu çok öne çıkmıyor ancak geç Osmanlı döneminde de böyle gerginlikler görüyoruz. Amsterdam’daki gerginlik üzerine ilk yazımda bahsettiğim, 1826’da İstanbul’da Abraham Camondo’nun hahamlarca aforoz edilmesi laik liderler ve ruhban sınıfı arasında tam da böylesi bir çekişmenin sonucuydu.
Bu çekişmelerde Osmanlı’nın devlet aygıtı (özellikle İstanbul’da) olaylar büyürse araya giriyor ve o anda devlet kimden daha çok faydalanıyorsa ağırlığını ondan yana koyuyordu. Selanik’te veya İzmir’deyse bu tarz çekişmelerin çok büyümedikçe devlet nezdinde gündeme gelmediğini biliyoruz.
Laik ve dini liderler arasındaki çekişme ve bunun cemaat üyeleri arasındaki algıları meselesi akla bugün Ermeni toplumunun laik lidersizliğini de getiriyor. Azınlık vakıflarının yasal düzenlemesi gereği aslında her sinagog ve kilisenin kendi tüzel kişiliği olduğu için kendi laik liderleri olması gerekirken patrikhane ve hahambaşılık tek bir elden yönetiliyor. Yahudi toplumu bu karmaşaya çözüm olarak uzun süredir Neve Şalom Vakfı başkanını cemaat başkanı olarak görevlendiriyor ve tüm vakıflar bu pratikleri takip ediyor. Rum vakıfları da RUMVADER çatısı altında benzer bir şemsiye kuruma dahil olmuş denebilir. Ermeni toplumunda ise farklı kilise vakıflarının koordinasyonu ve (seçim üzerindeki baskılardan dolayı) patriğin cemaati temsil edip etmediği süregelen sorunlar.
Ancak Spinoza aforozu ve Prof. Melamed’in hikayesi burada da bitmiyor. Times of Israel gazetesinin haberine göre Prof. Melamed’e aforoz-sever haham Serfaty’den ‘taze beddualarla’ dolu yeni bir mektup daha gelmiş. Henüz bu mektup kimseyle paylaşılmadığından içeriğini sadece tahmin edebiliriz. Belki de Serfaty bu mektupta laik liderlerle iktidar paylaşımı konusunda söz söylüyor. Hollandalı bir Yahudi haber sitesine göre Haham Serfaty ilk mektubunun ‘gönderiliş biçiminden dolayı’ profesörden özür dilemiş. Ancak Serfaty bu açıklamasında hala mektubun içeriğinin arkasında durduğunu söylüyor. Yani 1656’de 23 yaşındaki Baruch Spinoza’nın aforozu ona göre hala geçerli. Amsterdam cemaatinin laik liderleri mektuplarında buna karşı bir söz etmiyorlar ve böylece Serfaty’nin dediği son söz oluyor.
Spinozacılar! Hala aforozlusunuz (ama belgesel çekme ziyaretine gelebilir, kütüphanemizde kitap karıştırabilirsiniz)!