Hiç şüphesiz 1968 seçimlerinin en ilgi çeken başkan adaylarından biri 66 kiloluk evcil bir domuz olan Pegasus’tu. Elbette Amerikan anayasasına göre, domuzların başkan adayı olma şansı yoktu. Fakat Vietnam’ın işgaline karşı çıkan genç Amerikalılar savaşı destekleyen Demokrat Parti yönetimini protesto etmek amacıyla partinin başkan adayının belirleneceği 1968 Demokrat Parti Kurultayı öncesinde kamuoyunun ilgisini çekmek istemişti. Bu ilginç eylemin fikir babaları savaş karşıtı gençlerden oluşan ve kendilerine “yippie” diyen Uluslararası Genç Parti’nin komedyen Abbie Hoffman gibi önderleriydi. Yippie’ler Pegasus’un diğer bütün adaylar gibi Gizli Servis tarafından korunmasını ve Beyaz Saray’dan dış politika hakkında bilgilendirme almasını talep etmişti. Yetkililerin cevabı ise Pegasus ve “ekibini” adaylık açıklaması sırasında gözaltına almak olmuştu.
Savaş karşıtı gençlerin tepkilerini her ne kadar komik bir siyasi piyesle göstermiş olsa da 1968 Amerika için oldukça gergin bir dönüm noktasıydı. Amerika’nın Vietnam’daki asker sayısı da kayıpları da sivillere yönelik saldırıları da artmıştı. John F. Kennedy’nin suikaste uğramasının ardından başkanlığa yükselen ve siyahlara yönelik ayrımcılıkların kaldırılması gibi önemli reformlara imza atan başkan Lyndon B. Johnson, Vietnam nedeniyle oy kaybediyordu. Nitekim New Hampshire eyaletinde düzenlenen önseçimde savaş karşıtı başkan aday adayı Senatör Eugene McCarthy’i sadece 7 puanla geçerek birinci olmuş, bu önseçimin hemen ardından azınlıklar, sendikalar ve savaş karşıtları arasında popüler olan Robert F. Kennedy de başkan adaylığını açıklayarak yarışa girmişti.
Anketlerde giderek geriye düştüğünü gören Johnson, sürpriz bir kararla önseçimin ilk günlerinde başkan adaylığından çekildiğini açıkladı. Fakat sular durulmadı. 4 Nisan’da ülkenin en önemli siyah hak savunucusu Martin Luther King, beyaz bir ırkçı tarafından katledildi. Ülkenin dört bir yanında isyanlar çıktı. Savaşların ve suikastlerin gölgesinde halkı sakinleştirebilecek nadir isimlerden biri Robert F. Kennedy’di.
King’in öldürülmesinin ardından siyahların yaşadığı yoksul bir mahallede bir kamyonun kasasına çıkmış Amerika’yı itidale çağırmıştı:
“Bu zor günde ABD’nin nereye doğru gittiğini cevaplamamız lazım. Bugün siyahsanız, öfkeyle, acıyla, intikamla dolu olabilirsiniz. Ülkemiz siyahlarla beyazların karşı karşıya geldiği korkunç bir kutuplaşmaya doğru gidebilir. Birbirimize nefretle bakabiliriz. Ya da Martin Luther King’i anlamaya çalışabiliriz. Ülkemize yayılan bu kan gölünü, şiddeti, sevgi ve tutkuyla değiştirebiliriz. Bu ülkede yaşayan beyaz ve siyah insanların çoğunluğu birlikte yaşamak, yaşam kalitelerinin yükselmesini, bu topraklarda yaşayan herkes için adaletin tecelli etmesini istiyor.”
Robert F. Kennedy gerçekten yetenekli bir siyasetçiydi. Abisi John F. Kennedy tarafından genç yaşta Adalet Bakanı yapılan Robert Kennedy, Martin Luther King gibi siyah aktivistlerle yakın ilişki kurarak ve insan haklarını savunarak birçok insanın kalbini kazanmış, Güney Afrika’ya giderek Apartheid rejimini sert bir şekilde eleştirmiş, yoksullara destek programlarını savunmuş, sermayenin tepkisini çekmişti. Robert Kennedy, halkta karşılığı olan bir aileden gelen beyaz liberal bir Katolik olarak bugüne kadar hiçbir siyasetçinin gitmediği mahallelerde kampanya yapmış, kimsenin elini sıkmadığı sol, sosyalist aktivistlerle, yoksullarla birlikte çalışmıştı. Bu nedenle de normalde oy kullanmaya gitmeyen birçok kesimi sandığa taşımış, California’da yoksulların, azınlıkların oyuyla %46 ile önseçimi kazanmış, yoksulların evlerinin duvarlarına resimleri asılmaya başlamıştı.
Fakat Robert F. Kennedy yaptığı ne yaptığı itidal çağrısının ne de başarılı kampanyasının sonuçlarını göremedi. Martin Luther King suikastinden 2 ay sonra aynı kaderi paylaştı ve Kennedy’in 1967’deki 6 Gün Savaşları’nda İsrail’i desteklediği gerekçesiyle öfkelenen Hıristiyan bir Filistinli tarafından suikaste uğradı.
Başkan adaylığını kazanmaya en yakın savaş karşıtlarından birinin katledilmesi gençlerin öfkesini daha da arttırmış, gözler Demokrat Parti’nin 1968 seçimlerindeki başkan adaylığını belirleyeceği Chicago Kurultayı’na dikilmişti. 13 senedir kentin belediye başkanlığını yapan Demokrat Partili Richard J. Daley için bu kurultay çok önemliydi. Hem kendisini hem de şehrini önplana çıkarmayı, gücünü büyük bir “şovla” bütün ülkeye duyurmayı planlıyordu.
Daley için bu şovu bozabilecek her türlü gösteri tehlikeliydi. Nitekim daha önce verilen gösteri izinlerini iptal etti, gazetecilerin kurultayın dışındaki gösterileri canlı yayınlamasına izin vermedi. Ülkenin dört bir yanından gelen gösterici gençleri, 12 saatlik vardiya ile nöbetleşe çalışan 12 bin kent polisi, 12 bin asker karşıladı. Polisler kurultayın düzenlendiği salona ve delegelerin kaldığı otele yürümek isteyen gençlere çok sert müdahale etti, 3 gün süren kurultay boyunca 650 gösterici gözaltına alındı.
Daha sonrasında federal hükümet tarafından görevlendirilen resmi bir araştırma komisyonu gösterilere “polis isyanı” adını vermişti. Raporu yazan yetkililer haksız sayılmazdı. Kentin otoriter belediye başkanı Daley’in emirleriyle gaza gelen polisler, bütün kameraların önünde savaş karşıtı gençleri ölesiye dövmüş, çatışmaların alevlenmesini sağlamıştı, orantısız bir güç kullanmıştı.
Columbia Üniversitesi’nde başlayan 1968 savaş karşıtı kampüs gösterilerinden tecrübeli olan gençler de polis müdahalesi karşısında durmuyor, sokağa çıkmaya devam ediyordu. Göstericilerin girmelerine izin verilmeyen kurultayın da içi hareketliydi. İkinci kez aday olmayan başkan Johnson, başkan yardımcısı Hubert Humphrey’i desteklemiş, hiçbir eyalette önseçimi kazanmayan Humphrey partinin “delege ağalarını” ikna ederek adaylığı garantilemişti. Savaş karşıtı delegeler kurultay içerisinde gösteri düzenliyor, savaş yanlılarının konuşmalarını kesiyor, dışarıda yaşanan polis müdahalesini anlatıyordu. Kurultayın en dikkat çeken anı ise savaş karşıtı senatörlerden Aşkenaz Yahudisi Abraham Ribicoff’un kürsüden belediye başkanı Daley’i eleştirmesi ve “McGovern başkan seçilirse, Chicago sokaklarında olduğu gibi Gestapo uygulamalarını görmeyeyeceğiz” demesiydi. Oturduğu yerde öfkelenen Daley dudak okuma uzmanlarının tespitlerine göre “S*ktir git, *r*sp* çocuğu Yahudi, evine dön” diye bağırmıştı. Ribicoff ise kendisine öfkelenen kalabalığa “İşte gerçekleri kabul etmek ne kadar da zor” diyerek yanıt vermişti.
Kurultayın sonunda savaş karşıtları kaybetmiş Humphrey aday olmuş, göstericiler kameralar önünde ölesiye dövülmüştü. Bütün bu kargaşanın ardından “dirlik ve düzen” vaadeden Cumhuriyetçi başkan adayı Richard Nixon başkanlık seçimlerini kazanmıştı. Demokrat Partililer ise bir daha böylesine kaotik bir kurultay yaşamamak adına önseçim kurallarını değiştirmiş, delegelerin kendi eyaletlerindeki seçim sonuçlarına bağlı kalarak sandıktan çıkan adayı desteklemesinin zorunlu olduğu yeni bir sistem öngörmüş, günümüzdeki önseçim sistemini uygulamaya başlamıştı. Göstericilerin çilesi kurultaydan sonra da bitmemiş “Chicago 8’lisi” (daha sonrasında yedili olarak anılacak) olarak isimlendirilen 8 genç kanaat lideri isyana teşvik suçlamalarıyla yargılanmış. Genç liderlerin mahkeme süreci filmlere konu olacak derecede hukuksuz uygulamalarla geçmiş, mahkeme başkanını kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle tek siyah sanığın ağzını kapatıp ellerini bağlatarak salona getirmişti.
Davanın sanıklarından Siyah Panterler lideri Bobby Seale, ağzı ve elleri bağlanmış bir şekilde hakim karşısında. Davanın diğer sanıkları hakkında verilen cezalar bozuldu. Fakat Seale, mahkeme başkanına hakaret ettiği gerekçesiyle 4 sene hapis yattı.
Tartışmalı 1968 kurultayından bu yana 56 sene geçti. Ve ne tesadüf ki mevcut başkanın Johnson gibi adaylıktan çekildiği bir seçimin ardından başkan yardımcısının adaylığının kesinleşeceği Demokrat Parti Kurultayı yine Chicago’da ve yine savaş karşıtı gösterilerin gölgesinde.
Tesadüfler üst üste gelince
2024 seçimleri, 1968 ruhunun etkisiyle şekillenen Demokrat Parti için hiç olmadığı kadar tesadüflerle dolu. Sadece adaylık kurultayının yine Chicago’da olması değil. Joe Biden da Johnson gibi kurultaydan önce ikinci kez aday olma hakkı bulunmasına rağmen adaylıktan çekildi ve yine Johnson gibi kendi başkan yardımcısını destekleme kararı aldı. Kamala Harris de Johnson’ın başkan yardımcısı Humphrey gibi hiçbir eyalette önseçim kazanmadan delegelerin desteğini alarak başkan adayı oldu.
1968 seçimlerinin yıldızı Robert F. Kennedy’nin oğlu Robert F. Kennedy Jr. 2024 seçimlerinde bağımsız aday. Her ne kadar babası gibi başarılı bir siyasetçi olmasa ve Central Park’ın ortasına bıraktığı ölü yavru ayı skandalıyla gündeme gelse de anketlerde 3-4 puan gözüküyor ve seçimlerin yakın geçtiği eyaletlerde sonuçları etkileme, Kamala veya Trump’a kaybettirme potansiyeline sahip.
2024 de 1968 gibi siyasi suikast fenomeninin konuşulduğu bir sene. Robert F. Kennedy, Martin Luther King’in suikaste uğrayıp katledildiği 1968’den 56 yıl sonra yine bir başkan adayına, Trump’a başarısız bir suikast girişimi düzenlendi. Trump saniye farkıyla katledilmekten son anda kurtuldu.
Columbia Üniversitesi yine 1968’de olduğu gibi 2024’te de savaş karşıtı gösterilerin fitilini ateşledi.
Fakat en büyük tesadüf kurultayda planlanan savaş karşıtı gösteriler. Demokrat Parti, 1968’deki gibi yine ikiye ayrılmış durumda. Partinin genç, solcu ve çoğunlukla beyaz olmayanlardan oluşan kanadı, Biden hükümetinin İsrail’e verdiği desteği sonlandırması, ateşkesin sağlanması ve İsrail’e silah ambargosu uygulanmasını savunuyor.
Fakat bu sefer Kamala Harris’in İsrail’e yönelik desteğini azaltmayı amaçlayan savaş karşıtı gençler, solcular ve Müslümanlar 1968’in aksine sadece sokak gösterilerini değil, oyunu kurallarına göre oynamayı da göze almış durumda.
Kararsızlar, Kamala Harris’i ikna edebilecek mi?
Sosyalist senatör Bernie Sanders’in 2016 başkan adaylığı kampanyasından bu yana Müslümanlar, gençler ve solcular Filistin savunuculuğunu üstlendi. Her fırsatta İsrail’e desteğin kesilmesi başta olmak üzere partiyi belirli başlı konularda sola çekmeye çalışıyorlar. Parti içindeki bu çatışma en son kendini 2024 Demokrat Parti başkan adaylığı önseçiminde gösterdi. Müslüman aktivistlerin başını çektiği sol kanat, Biden’in tek ciddi aday olarak girdiği önseçimde pusulada “kararsız” seçeneğinin olduğu eyaletlerde organize oldu ve Gazze için “kararsız” oyu verme kampanyası başlattı. 16.5 milyon oyun kullanıldığı önseçimde 700 bin kişi “kararsız” seçeneğini işaretledi.
ABD’nin her eyaleti ön seçimde pusulada “kararsız” seçeneğine yer vermediği için bu Gazze tepkisi sınırlı kalmıştı. Fakat pusulada “kararsız” seçeneğinin olduğu yerlerde tepki ciddiydi. Gazze için verilen “kararsız” oyları Minnesota’da yüzde 19, Hawaii’de yüzde 29, North Carolina’da yüzde 12, Michigan’da yüzde 13 oldu. Seçimin en kritik eyaletlerinden biri olan Michigan’da kararsız oyların sayısı 100 bindi. 100 bin Demokrat Partili seçmen boş oy atmak için ön seçim günü sandığa giderek tepkisini aktif olarak dile getirmiş ve Demokratları uyarmıştı. Michigan gibi seçimlerin 2016’da 11 bin, 2020’de 200 bin oy farkıyla sonuçlandığı bir eyalette bu protesto oyu ciddi bir ikazdı.
Günün sonunda toplam 30 “kararsız” delege seçildi. 4619 delege kurultay öncesinde çevrimiçi toplanarak Kamala Harris’i resmen başkan adayı seçmesine rağmen, 30 protestocu delege Gazze’de İsrail tarafından katledilen siviller için oyunu kullanmış, tepkilerini oylama sırasında da göstermişti.
Michigan’daki “kararsız” hareketinin liderlerinden biri Netanyahu’yu Kongre konuşmasında protesto eden Filistinli Amerikalı Kongre üyesi Demokrat Rashida Tlaib’in kız kardeşi Layla Elabed. Solcu bir Filistin kökenli Amerikalı Layla Elabed, Müslüman Amerikalı Abbas Alawieh ile birlikte 30 delegeyi koordine ediyor, kurultayda Gazze’deki soykırıma dikkat çekmek için hazırlık yapıyor.
Delegeleri destekleyenler arasında sadece Müslümanlar yok. İsrail’i eleştirdiği için İsrail lobisi AIPAC tarafından önseçimde rakibine milyonlarca dolar bağış yapılan ve seçimi kaybeden solcu Amerikalı Yahudi Demokrat ve eski Kongre üyesi Andy Levin de Demokratları uyarmak için memleketi Michigan’da “kararsız” hareketi için çalışan isimlerden biri.
İçinde eşcinsellerin, sosyalistlerin, Müslümanların ve Filistinlilerin olduğu bu 30 delege, sistemin içerisinden Demokrat Parti’ye yön vermeyi amaçlıyor. Kamala Harris’in aday olması ve özellikle Biden’dan sonra İsrail’e karşı eleştiri dozunu yükseltmesinin ardından umutlanan hareket, Michigan Detroit’teki mitingten önce Kamala Harris ile birebir görüşme fırsatı yakaladı. Leyla ve Abbas, Kamala Harris’e ateşkesin sağlanması ve İsrail’e silah ambargosu uygulanması konusundaki taleplerini iletti. Kamala Harris ise bu talepleri aktivistlerle konuşmaya devam edeceğini belirtti. Bu buluşmanın basına yansıması üzerine İsrail destekçilerinden gelen tepkiler yayıldı ve Harris’in dış politika danışmanı, Türkiye’nin de yakından tanıdığı Phil Gordon özel bir açıklama yayınlayarak Harris’in bugüne kadar “İsrail’e silah ambargosuna” karşı olduğunu belirtti. Bu görüşmenin hemen ardından Harris kürsüye çıktı ve konuşması sırasında Michiganlı Müslüman genç bir grup kadın tarafından “Kamala, Kamala saklanamazsın, soykırıma oy yok” söylemiyle protesto edildi. Kamala Harris ise göstericilere “Donald Trump’ın kazanmasını istiyorsanız devam edin, aksi halde şu anda ben konuşuyorum” diyerek sert bir yanıt verdi ve seyircinin alkışını alarak konuşmasına devam etti.
Harris, Gazze konusundaki endişeli seçmene “Trump, daha çok İsrailci” imasında bulunarak yanıt verdi. Batı Şeria’nın İsrail tarafından ilhakını onaylayabilecek, Filistin’e insani yardımların gitmesini veya Filistin’in dünya çapında resmen tanınmasını engelleyebilecek Trump’ı işaret eden Harris, bir nevi “ölümü gösterip sıtmaya ikna etme” taktiğini uyguladı. Fakat özellikle sosyal medyada genç, solcu ve Müslüman seçmenlerin tepkilerini gördükten sonra ton yine değişti. Ertesi gün Arizona’daki mitinginde Gazze için protesto düzenleyenlere bu sefer kızmak yerine “Size saygı duyuyorum. Artık ateşkes ve rehine anlaşması yapmanın zamanı geldi.” diyerek göstericilerin somut iki talebinden birini dile getirdi.
Kamala Harris’in özellikle 250 bin Müslüman seçmenin yaşadığı Michigan’ı kazanmak için “kararsız” hareketini dinleyip dinleyemeyeceğini, İsrail konusunda kendisinin de içinde bulunduğu Biden yönetiminden ne kadar farklılaşabileceğini tahmin etmek zor. Fakat “kararsız” hareketinin tek amacı da zaten Kamala Harris’i ikna etmek değil.
Gazze’nin gölgesinde kurultay
30 kararsız delege kurultayda Gazze’nin sesini duyurmak istiyor. Bu nedenle sık sık konuşmaları sloganlarla bölmeleri, konuşmacıları Gazze konusunda “yanıt vermeye” zorlamaları bekleniyor. Delegeler kurultayda diğer partilileri yaşanan soykırım hakkında bilinçlendirmek için çeşitli stantlar kuracak. Demokrat Parti’nin kurultay yönetimi de bu gösterilere hazırlıklı. Konuşmaların bölünmemesi için salondaki serbest mikrofonların sayısı azaltıldı bile. Kurultay yöneticileri, Gazze konusunda duyarlı delegeler ve seçmenlerin öfkesini dindirmek adına kurultayda sadece Hamas’ın elinde rehin bulunan İsraillilerin ailelerinden bir temsilcinin değil, Müslüman bir Amerikalı’nın da konuşmasını istiyor. Bu nedenle büyük ihtimalle kurultayda Minnesota’nın Eaylet Savcısı ve ABD’nin ilk Müslüman Kongre üyesi Keith Ellison kürsüye çıkacak. Thomas Jefferson’ın koleksiyonunda bulunan Kur’an-ı Kerim’e el basarak göreve başlayan Ellison, “kararsız” seçmenin %19 oy oranına ulaştığı, Kamala Harris’in başkan yardımcısı adayı Tim Walz’ın vali olduğu Minnesota eyaletinden geliyor. Ellison’ın oğlu da Gazze için kendisini ortaya koyan 30 “kararsız” delegeden biri. Ellison’ın Gazze konusunda sert bir mesaj vererek tabanının İsrail tepkisini dile getirmesi olası.
Filistin destekçileri sadece kurultay içerisinde değil, sokaklarda da kendini gösterecek. Kurultay salonuna yakın bir noktada eylem yapmak için izin alan ve yürüyüş planlayan 200 topluluğun önemli bir kısmı Gazze için organize olan Amerikalılar. Filistinli Amerikalılardan barış yanlısı Yahudilere kadar binlerce insanın kurultay boyunca Chicago sokaklarında yürüyüş düzenlemesi bekleniyor.
Özellikle kurultayın hemen ardından üniversitelerin açılmasıyla Gazze için eylem yapan, çadır kuran öğrenciler de yine kampüsleri dolduracak, Chicago’daki eylemlerden hemen sonra da Amerika yeniden üniversite kampüslerini ve polis müdahalesini konuşacak.
ABD tarihinin en önemli seçimlerinden birine giderken yerel gündemlerden biri Filistin olacak.
Yeter mi?
60 bin Amerikalı’nın hayatını kaybettiği Vietnam, 1968 seçimlerine damgasını vurmuş. Savaş karşıtı gençlerin protestoları halkın tepkisini çekmiş, gösterici gençler dövülmüş, hukuksuz davalarda yargılanmış, adeta toplumdan tecrit edilmişti. Gençlerin ne kadar haklı olduğunun anlaşılması pek kısa sürmemişti. Vietnam savaşına karşı çıkmak o günler için epey “marjinaldi”. Fakat bugün işler değişti. Artık ABD’de Vietnam’ın işgalini savunmak, dönemin savaş karşıtlarını eleştirmek epey “marjinal”.
10 sene önce de Filistin’deki insan hakları ihlallerini dile getirmek epey marjinaldi. Kongre’de Filistinli bir Temsilciler Meclisi üyesi yoktu. Sadece Gazze’de yaşananlara bakarak oy kullanan 700 bin seçmen yoktu. İsrail lobisine karşı kol kola mücadele veren kapsayıcı bir sol hareket yoktu. Amerikalı Yahudilerle, Müslümanların, solcuların ve gençlerin gösterileri bu kadar konuşulmuyordu. İsrail lobisi AIPAC’ten destek almak pek tartışılmayan, genel geçer bir normdu. Fakat artık ABD’nin İsrail’e verdiği şerhsiz destek tartışma konusu. Çok sayı da olmasa da belirli bir seçmen grubunun oy motivasyonunu etkileyen bir unsur. Belki Amerikalı askerler, Vietnam’da olduğu gibi İsrail-Filistin’de ölmüyor, fakat İsrail’in savaşı yayma çabası tutarsa Amerika’nın Lübnan, İran’da bir savaşın içine çekilmesi pek de düşük bir olasılık değil. Bu olmasa bile acile gitse parası olmadığı için tedavi göremeyen Amerikalılar, vergileriyle ekseriyetle karşı oldukları bir savaşı finanse ediyor, İsrail’in sivilleri katlettiği bombaların parasını ödüyor. İsrail, Amerikalıların da ellerini kana buluyor. Gazze’deki soykırıma verilen destek, Vietnam’ın işgali kadar sürdürülemez bir halk-elit çelişkisini bünyesinde barındırıyor, sistemi zorluyor.
Nitekim Demokrat Parti seçmeninin çoğunluğu İsrail’e silah yardımlarının kesilmesini savunuyor, İsrail’e eleştirel bakıyor. Tabanın tepkisi siyasi elitlere henüz yansımamış olsa da Netanyahu’nun konuşmasını partinin yarısı boykot ediyor, Demokratlar Netanyahu’nun arkasına oturacak üst düzey bir senatör bulmakta zorlanıyor.
Belki Gazze için ABD’de kurulan bu “insanlık ittifakı” Kasım 2024 seçimlerinde başarıya ulaşamayacak. Kurultaydaki çığlıklar, sokaktaki gösteriler yetersiz kalacak, Kamala Harris İsrail konusundaki tutumunu önemli ölçüde değiştirmeyecek, Michigan’ı kaybetmek uğruna Biden yönetiminden farklı bir tutum benimsemeyecek. Belki de 1968’de olduğu gibi Filistin için sokağa çıkanlara marjinal denecek, halk güvenlik endişeleriyle Trump gibi isimlere yönelecek. Fakat Demokrat Parti kurultayında Biden’in Kamala veya Obama’nın konuşmasını dinlemek için kalıp kalmayacağı, Kamala Harris’in nasıl bir konuşma yapacağı kadar Gazze için atılan sloganlar, verilen mesajlar da konuşulacak. 1996 Chicago kurultayı gibi Macerana dansının değil, Gazze’deki soykırımın manşetleri belirlediği bir kurultay olacak.
1968’de göstericiler polis tarafından kameralar önünde ölesiye dövülürken “Bütün dünya bizi izliyor” sloganlarını atıyordu. Kısıtlı medya imkanlarına rağmen bütün Amerika göstericileri izlemiş, Vietnam’ın işgaline karşı çıkan gençlerin iradesini görmüştü. Şimdi yine Amerika’daki bir kurultay dünyaya mesaj yollayacak.
Amerikalı Demokratlar, dünyanın gözü önünde İsrail’e yönelik desteklerini kendi seçmenlerinin tepkisine rağmen sürdürmeye karar verirse dünyanın demokratları nezdindeki itibarlarını daha da sıfırlayacak, dünyadaki gelişmelere ilişkin söz söyleme zeminini iyice kaybedecek.
Fakat günün sonunda sadece 1968’in ruhu değil, akıbeti de kurultay da kendini hissetirecek. Öyle yada böyle bugünün marjinalleri, yarının galipleri olacak. ABD’de yavaş da olsa bir şeyler illa değişecek. 1968’deki gibi.
Amerikalı Demokatlar, bütün dünyanın gözleri önünde sadece Kamala Harris’i resmen başkan adayı ilan etmeyecek, aynı zamanda bugüne kadar savunduklarını ileri sürdürdükleri ilkelere ne kadar bağlı olduklarının sahici bir sınavını verecek.
İşleri zor. Sınıfta kalanı ne tarih ne de halk affeder. 1968’deki gibi.
İlgilisine öneri-
- Netflix’teki Chicago 7 filmi
- Amerika’daki üniversite eylemlerini 1968 ruhu açısından ele aldığım yazı: https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/amerikan-universiteleri-ayakta-1968-ruhu-nasil-gazzenin-sesi-oldu-164925/