AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında konuşurken, bir ara “Belediye başkanlarımız şöyle bir ayağa kalksın” diyor, sayıyı yetersiz bulunca da “bu kadar mı bizim belediye başkanlarımız ya” diyor ve konuşmasına devam ediyor…
Ayağa kalkıldı, kaç belediye başkanı olduğu görüldü, bundan sonra başkanların yerlerine oturup konuşmayı dinlemeye devam etmeleri gerekir değil mi?
Fakat öyle olmuyor. Erdoğan “oturun” demeyi unuttuğu ve komut gelmeden içlerinden biri bile oturmaya cesaret edemediği için tam 7 dakika 40 saniye boyunca belediye başkanları öylece ayakta bekliyor.
Bu manzara bana, hayatta beni en çok etkileyen kitaplardan birindeki benzer bir insaniyet halini hatırlattı.
Kitabın adı, “İkinci El Zaman: Kızıl İnsanın Sonu…” (Kitabın adındaki “İkinci El Zaman” ibaresi “ikinci el otomobil”deki anlamda). Sovyetler Birliği’nin ve Rusya’nın önde gelen gazetecilerinden Svetlana Aleksiyeviç’e 2015 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran kitap, Aleksiyeviç’in, Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinin başladığı 1980’lerin sonundan 2012’ye kadar geçen dönemde, olan bitene fiilen tanıklık etmiş sıradan ‘Sovyet insanları’yla gerçekleştirdiği söyleşilere dayanıyor.
Yazarın konuştuğu, artık tümü yaşlı Sovyet insanları, hem kendilerinin ve yakınlarının uğradıkları haksızlıkları, sürgünleri, işkenceleri anlatıyor, hem de gençliklerinde taşıdıkları o ‘ruha’ ve inandıkları ideale sahip çıkmaya devam ediyor.
Kitabı tanıtmak için 2018’de kaleme aldığım bir yazıda, bu Sovyet insanlarından birinin, 87 yaşındaki Vasili Petroviç’in hayat hikâyesinin gençlik döneminde dün AK Parti toplantısında yaşanana benzer bir bölüm de yer alıyordu. “Ben ne suç işledim de hapishaneye düştüm” diye düşünürken Petroviç’in aklına gelen hikâye şöyle bir şeydi:
“(…) İçeri tıkmalar artık kitlesel oluyordu. Her gün birilerini alıp götürüyorlardı. Korkunç bir durum. Birini alıp götürüyorlar, etraftaki herkes susuyor. Sormak boşuna. İlk sorguda sorgucu bana açıkladı: ‘Siz öncelikle karınızı ihbar etmemekle suçlusunuz.’ Yo, bu hapisteykendi… O sırada hafızamdaki her şeyi gözden geçirdim. Her şeyi… Bir tek şeyi hatırlıyordum… Şehirdeki son parti konferansını hatırlıyordum… Yoldaş Stalin’in selamını okumuştuk ve bütün salon ayağa kalkmıştı. Bağırmıştı hatip: ‘Yaşasın yoldaş Stalin, zaferimizin organizatörü ve esin kaynağı!’ ‘Yaşasın Stalin!’ ‘Yaşasın lider!..’ On beş dakika… Yarım saat… Herkes birbirine bakıyor ama kimse ilk oturan olmuyor. Herkes duruyor ayakta. Ben nedense oturdum. Mekanik bir biçimde. Sivil giyimli iki kişi yanıma geldi: ‘Yoldaş, neden oturuyorsunuz?’ Fırladım ayağa! Kurulmuş gibi sıçradım. Ara olunca sürekli etrafıma bakındım. Biri gelip tutuklayacak diye bekledim.”
‘Ara’da değil ama sonraki günlerde gelip aldılar onu da; tıpkı karısını daha önce aldıkları gibi:
“Önce karımı tutukladılar… Tiyatroya gitti ve eve dönmedi. Ayakkabı fabrikasında çalışıyordu. Kızıl mühendisti. ‘Anlaşılmaz bir şeyler oluyor’ demişti, ‘Bütün arkadaşlarımızı götürdüler, bir değişiklik var…’ Üç gün sonra benim için geldiler.”
Hazır mesele güncel bir örnek üzerinden gündeme gelmişken “7 dakika 40 saniye insanı” olmanın aklımda kalan iki tezahürünü daha hatırlatmak isterim.
Liderin mesajını ayakta dinlemenin Türkiye versiyonu
Birinci hikâye, yeni ve yine adalet bakanımız Bekir Bozdağ ile AK Parti kurultayına dair… Bu da tıpkı Petroviç’inkinde olduğu gibi liderin mesajını ayakta dinleme hikâyesi.
AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçilmiş, partisiyle ilişkisi ‘kesilmiştir…’ Fakat yine de Reis’tir. Partinin yeni başkanını belirleyeceği kongreye bir mesaj gönderir. Mesajı, adalet bakanı ve aynı zamanda divan başkanı olan Bekir Bozdağ okur. Normal olarak oturarak okuması gerekirken ayağa kalkar, ayakta okumaya başlar. Ve olanlar olur, salondaki binlerce kişi de ayağa kalkar, mesaj ayakta dinlenir.
Partinin önde gelen isimlerinden Mehmet Ali Şahin, olayı sonradan şöyle anlatacaktır:
“Divan başkanımız Bekir Bey ayağa kalkınca genel başkan adayımız Binali Bey de kalktı. Yanımda Numan Bey de vardı, birbirimize baktık. ‘Mesaj okunurken ayağa kalkılır mı?’ dedik birbirimize. Şimdi onlar ayağa kalkınca diğerleri de arka arkaya ayağa kalkmaya başladılar, biz de kalktık.”
Kendi kişiliklerini silmeden konuşamayan bakanlar, yetkililer, az yetkililer
Yaptıklarını ya da yapacaklarını “Cumhurbaşkanımızın liderliğinde” demeden anlatamayan bakanlarımızın, bakandan da yetkili yetkililerimizin ve onlardan öğrenen daha az yetkililerin “7 dakika 40 saniye insanı”ndan bir farkları var mı?
“Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde her zaman olduğu gibi yeni tip koronavirüs (Kovid-19) ile mücadele sürecinde de şeffaflık temelli bir iletişim stratejisi izliyoruz.” (İletişim Başkanı Fahrettin Altun.)
“Savunma sanayii çerçevesinde yaptığımız çalışmalar Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliği, desteği, teşviğiyle çok ciddi bir ivme kazandı ve çok şükür savunma sanayiindeki yerli ve millilik oranları yüzde 70’lere dayandı.” (Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar.)
“Cumhurbaşkanımızın liderliğinde başlattığımız Milli Teknoloji hamlemiz…” (Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank.)
“Biz, sayın cumhurbaşkanımızın liderliğinde Kanal İstanbul projesini yapacağız.” (Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum.)
“Cumhurbaşkanımızın liderliğinde demiryolunda çok büyük bir devrim yaşıyoruz.” (Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu.)
“Cumhurbaşkanımızın liderliğinde inşallah yarınların pek çok alandaki sportif başarısını hep birlikte gerçekleştireceğiz.” (Spor Bakanı Muharrem Kasapoğlu.)
“Cumhurbaşkanımızın liderliğinde millete hizmet etmenin yaşattığı huzur, Ramazan-ı Şerif’in manevi iklimi ile birleşip bizleri ziyadesiyle mutlu etmektedir.” (Spor Bakanı Muharrem Kasapoğlu.)
“Allah’ın izniyle Cumhurbaşkanlığımız liderliğinde bu saldırılara karşı hiçbir zaman geri adım atmadık, atmayacağız.” (Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan.)
“Cumhurbaşkanımızın liderliğinde dünya ölçeğinde vicdanımız ve şefkatimiz var.” (Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk.)
“Korona virüs sürecinin başlaması ile birlikte Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bilim kurulumuzun tavsiyeleriyle Mamak Belediye Başkanımızın öncülüğünde çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Araç iç dış dezenfektesi yapıyoruz. Vatandaşlarımızın ateşlerini ölçüyoruz. Binalarımızda dezenfeksiyon işlemleri yapıyoruz.” (Mamak Belediye Başkan Yardımcısı Erhan Sarıgöl, Mamak Belediyesi’nin resmî sitesi.)
“Cumhurbaşkanımızın liderliğinde çok önemli tedbirleri uygulamaya koyduk. İlçemizde dezenfekte çalışmalarını hızla başlattık. Kültür merkezleri, spor salonları, okullar, kütüphaneler, nikah salonu, meydanlar, berberler, kuaförler, sağlık kuruluşları, eczaneler, parklar gibi alanları hızla dezenfekte ettik.” (Belediye Başkanı Hüseyin Keskin, Sultanbeyli Belediyesi’nin resmî sitesi.)
“Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde mahallelerimizi, ilçelerimizi ve şehrimizi güzel ve kalıcı hizmetlerle buluşturuyoruz.” (Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu, Akyazı Güzlek mahallesindeki yol genişletme çalışmasını ve bilahare asfaltlama projesini anlatıyor, Sakarya Büyükşehir Belediyesi resmî sitesi.)
“İnşallah bizler de öncelikle Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, Yerel Yönetimler Başkanımız Mehmet Özhaseki’nin de selamlarını getirdik.” (AK Parti Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı Selim Yağcı, ziyaret ettiği Mustafakemalpaşa Belediyesi’nde kendisini karşılayanlara hitap ediyor, Mustafakemalpaşa Belediyesi resmî sitesi.)
Hep aynı öz; fark, nicelikte
Ortada mitleştirilmiş bir lider varsa, ona saygı gösterileri ne kadar absürt bir kılığa bürünürse bürünsün, o gösteriye katılırsın. O bir ruh halidir ve ona dahil olmazsan dışlanırsın. Sovyetler Birliği’ndeki hadiseyle AK Parti kongresinde olan arasında özünde bir fark yok. Keza “Cumhurbaşkanımızın liderliğinde” demeden cümle kuramayanlar da aynı fasıldan…
Liderin manevi şahsiyetine hürmet yolunda kendi manevi şahsiyetini hiçleştirme kıvamına gelmiş insanlar topluluğu; bir kısmı gönüllü, bir kısmı mecburen. Tek fark saygısızlığın müeyyidesinde: Burada henüz toplu saygı gösterisine katılmama saygısızlığının cezası hapis değil.