Gaziosmanpaşa’da yaşayan, iki çocuk babası, eşini daha önce kaybetmiş olan Hüseyin Asar, ev sahibi tarafından çocuğunun gözleri önünde vurularak öldürüldü. Hüseyin Asar, kendisini öldüren ev sahibinin 15 yıllık kiracısıydı. Zaten annelerini kaybetmiş olan iki çocuk şimdi de babasız kaldı.
26 yaşındaki Erkan Koca, Antalya’da garson olarak çalışan bir genç. Ev sahibi, Koca’nın kirasına yaptığı %25’lik zammı az bulduğu için yakınlarıyla birlikte kiracısı Koca’yı feci şekilde dövdü, burnunu kırdı, hastanelik hale getirdi. Bununla da yetinmedi, kiracısının tüm eşyalarını evden attı.
İzmir’de yaşayan Şerafettin Yüce, ev sahibi ve komşusu olan kiracı arasındaki kavgayı ayırmaya çalışırken, ev sahibinin yanındaki yakını tarafından öldürüldü.
Ankara’da yaşayan bir kadın, ev sahibinin evden çık talebine olumsuz yanıt verince, ev sahibi, kadının adına flört sitelerinde sahte hesaplar açtı ve telefon numarasını da paylaştı.
Zonguldak’ta yaşayan S. Ç, kiracısı olan Aktay ailesinin evini bastı, evdeki kamera her şeyi kaydettiği için görüldü ki, ailenin annesi eşini kapısına dayanan ev sahibiyle kavga etmesin diye feryat figan biçimde engellemeye çalışıyor, o sırada henüz yeni yürümeye başlayan evin bebeği, bu şiddet ortamına şahit olduğu için çığlık çığlığa ağlıyor.
Daha fazla örnek verilebilir ancak durumun vahametini anlamak için bu kadarı kafi.
Bu şiddet olaylarının temelinde yatan şey, kiralara yapılan zam oranlarındaki tutarsızlık. Çünkü ülkede her şeye %100 ve fazlası zam gelirken, ev kiralarına gelecek olan zam %25 ile sınırlı tutuluyor. Bu durumda hem ev sahibi hem de kiracı haklı. Kiracı haklı zira birden yüksek kira artışını karşılayamıyor. Ev sahibi haklı zira onun tükettiği her şeye fahiş zam gelirken kendisi cüzi miktarla sınırlı kalıyor. Haksız olan taraf ise enflasyonu durduramayan ancak kiraları durdurmaya çalışan ekonomi yönetimi. Ancak bu durumdan kendileri değil ev sahipleri ve kiracılar zarar görüyor. Maalesef şiddet olaylarına davetiye çıkartılıyor, aile içi huzura dinamit döşeniyor.
İktidar sık sık “aileyi korumak”tan bahsediyor. Hatta bu uğurda İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçildi. Ama ailenin durumu şu durumda hiç iç açıcı değil. Her gün ev sahibi tarafından taciz edilen kiracı ailede huzur mu kalır? Bir ailenin en elzem ihtiyacı ve korunağı olan konut konusunda o aile sürekli tacize ve şiddete uğruyorsa ve o ailedeki çocuklar buna şahit oluyorsa o aile net şekilde korunmuyordur. E, hani aileyi koruyacaktık?
Ev sahibi tarafından taciz edilen kiracı babada huzur mu kalır, ailesine zarar geleceğini düşünerek yaşayan bir anne korunmuş mu olur, anne ve babasının zorluk, yokluk ve gerilim içinde olmasına sürekli şahit olan çocuklar sağlıklı mı olur? En temel barınma meselesi çözülmesi gerekirken daha çetrefilli hale getiriliyorsa ve bu, aileye çok ciddi zarar veriyorsa bunu da aileyi koruyacağını defaatle söyleyenler yapıyorsa, o aileyi kim, kimden, nasıl koruyacak?
Her ülkede yönetici kadrolar temel iki fonksiyon için iktidara gelir; düzen ve güvenliği sağlamak. Eğer düzen ve güvenlik konusunda yapılması gereken yapılmıyor, bir de yapılmaması gerekenler yapılıyorsa orada düzen ve güvenlikten bahsetmek takdir edilir ki pek mümkün olmaz. Düzen ve güvenliğin eksik olduğu toplumlarda aileyi de başka yapıları da koruyamazsınız. Dolayısıyla her fırsatta toplumun direği, devletin varlığının garantörü, milletin teminatı, beka meselesinin başlıklarından biri olarak anılan aileyi koruma meselesini, enflasyona bağlı barınma sorunu üzerinden çözmeye başlamalı. Aksi halde korunması gereken ailelerden geriye şiddet haberlerinde izlediğimiz yaralı insanlar kalacak.
Gabar’dan petrol beklerken akaryakıta gelen yüksek zam, TOGG beklerken artan vergiler, vergisiz cep telefonu beklerken yerli üretim telefonlarla kısıtlanacağı söylentisi gibi gerçekleşmeyen seçim vaatleri sonrası iktidar seçmene somut bir şeyler vermek istiyor ama bunu da kendi mevcudundan değil, enflasyon altında ezilen vatandaşın, ev sahibi ya da kiracının cebinden vermek istiyor. Ama ev sahibinin de kiracının da cebinde yangın olduğunu görmek istemiyor. 21 yıldır kendisine sonsuz destek veren, hiçbir iktidara verilmeyen krediyi, bu iktidara veren bu seçmen, bu vatandaşlar kendilerine vaat edilenlerin gerçekleşmesini beklerken en azından evlerinde bir miktar huzurla yaşamayı hak ediyor, öyle değil mi sayın yöneticiler?