Babamla bir kemancının peşinden koştuk. Kemancı Urfalıydı. Aslında Birecikliydi ve şüphesiz babam -ki kendisi de Bireciklidir ve “Cincey Hacı’nın oğlu Kara” olarak bilinir- bu kemancıya Urfalı dediğimi okusaydı beni “hayır Birecikli” diye düzeltirdi. Kemancının adı Cahit Otoloğ’du. 1934’te patlıcanı ve fıstık bahçeleriyle meşhur Şanlıurfa Birecik’te doğmuş, 1975’te yine doğduğu yerde hayata gözlerini yummuştu.
Cahit Otoloğ’un keman çaldığı kayıtlarıyla tanışmam dört beş yıl öncesine rastlıyor. O zamanlar sosyal medyada ulaşabilen kayıtları bir elin parmağını geçmiyordu ve varolan kayıtlardan anlaşılıyordu ki Cahit Otoloğ’un keman çalış tarzı, 1900’lerin ortalarının İstanbullu meşhur bir başka kemanisi Nubar Çömlekçiyan’ın (d. 1905- ö. 1955) keman çalış tavrına göz kırpıyordu. İlk şaşkınlık: 20. yüzyılda Anadolu’nun güneydoğusunda doğmuş ve yine aynı yerde ölmüş bir kemani, nasıl oluyordu da İstanbullu Ermeni bir kemaninin tavrını anımsatıyordu bize? (Bugün Otoloğ’un keman performansında İstanbul’u duyamayan, tavrının Anadolu’dan sıyrılamadığını düşünenler yok değil. Bu fikre kısmen hak verilebileceğini, fakat Otoloğ’un müzikteki kâbesinin İstanbul olduğunu, pusulasının Osmanlı payitahtının müzik geleneği olduğunu düşünüyorum. 18. yüzyılda “klasik” Osmanlı müziğinin ilk biyografi derlemesini kaleme alan Şeyhülislam Yahya Efendi de kimi müzisyenlerin tavırlarını “Acemâne,” yani İstanbul tavrına uzak olarak nitelemişti ve ilginçtir ki bu müzisyenler de çoğunlukla Otoloğ’un doğum yeri Urfa’nın hemen yanı başındaki Antep ve Diyarbakır’da doğmuş müzisyenlerdi. Fakat İstanbullu Şeyhülislam Yahya Efendi bu müzisyenlerin icra tavırlarındaki farklılıklarını belirtse de onları İstanbul kökenli bu müzik geleneğinin dışında bırakmamış, biyografi derlemesine dahil etmekte bir sakınca görmemişti.)
Cahit Otoloğ’un keman performansları şu bağlantıdan dinlenebilir: https://www.youtube.com/@kemanicahitotolog
Nubar Çömlekçiyan’ın (Tekyay) Tanburi Ercüment Batanay eşliğinde bir performansı: https://www.youtube.com/watch?v=AonvIL0ktaw
Farklı coğrafyalardaki müzik geleneklerinin birbirleriyle teması beni daima heyecanlandıran bir şey. Bu şey öncelikle elbette bir alışveriş fakat aynı zamanda bir selamlaşma, bir sarılma da değil mi? Bu selamlaşma/sarılma, iletişim kanallarının yaygınlığıyla yüzyılımızda daha kolay. Peki ya daha önceki yüzyıllarda? 18. yüzyıldan İstanbul Eyüp’te doğmuş ve Enderun’da yetişmiş bir müzisyenin -Ebubekir Ağa’nın- güfte mecmuasında bir Urfa türküsüne rastlamak nasıl heyecan verici olmasın? (Bkz. Harun Korkmaz, “Türk Musiki Tarihinin Kaynağı Olarak Güfte Mecmuaları”, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul, 2021.) Dönemin iletişim kanalları düşünüldüğünde, bu türkünün Urfa’dan İstanbul’a nasıl ulaşmış olabileceğini, çalışmak üzere İstanbul’a göç eden hangi fıstık toplayıcı köylünün hafızasında seyahat etmiş olabileceğini düşünmek, tahayyül-perestlere can suyu değil de nedir? 20. yüzyılda işimiz şüphesiz daha kolay.
Urfalı kemani Cahit Otoloğ, İstanbullu kemani Nubar Çömlekçiyan’ın tavrına plak kayıtları sayesinde pekâlâ göz kırpabilirdi. Nitekim tam olarak da böyle olmuş. Cahit Otoloğ’un torunu Ali Otoloğ, dedesinin kemani Nubar’ın ve Tanburi Cemil Bey’in plaklarını doyasıya dinlediğini söylüyor yaptığımız görüşmede ve ekliyor:
Cahit Otoloğ’un babası Cemil Efendi de piyano çalarmış (ikinci şaşkınlık). Cemil Efendi tehcirin ardından Ermeni kilisesindeki piyanoyu kilisenin papazından satın alıyor ve Cahit Otoloğ’un keman, babası Cemil Efendi’nin piyano çaldığı anı kaydeden bir fotoğraf, benim hayatımda gördüğüm en anlamlı fotoğraflardan biri oluyor bir anda. Ali Otoloğ, dedesi Cahit Bey’in keman hocasının Birecikli bir Ermeni olduğunu da ekliyor.
Unutmadan, 20. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’nun güneydoğusunda bir kazâda, Urfa Birecik’teyiz.
Planda yeniden Cincey Hacı’nın oğlu Kara’yı görürüz. Babama bütün bunları anlattığımda üçüncü şaşkınlığımla karşılaştım: babam Cahit Otoloğ’u tanırmış. Babamın annesi, Cahit Bey’i çok severmiş. Cahit Bey, Birecik’in o meşhur fıstık bahçelerinden birine sahip olan dedem Cincey Hacı’nın bahçesini her ziyaret ettiğinde, babaannem Cahit Bey’e domatesli pilav, ayran ve sac ekmeği ikram edermiş. Babam da orada olurmuş bu ziyafet anlarında. Ayrıca babamın söylediğine göre, Cahit Bey’in babası Cemil Efendi Birecik’te bisiklete binen ilk kişiymiş.
Çok isterdim fakat Cincey Hacı’nın oğlu Kara bu yazıyı eyvah ki okuyamayacak. Dün gece onu kaybettim. O artık dedemin fıstık bahçesindeki bir rüzgara eş. Hem senin hem Kemani Cahit Bey’in ruhu şad olsun.
Paylaştığı bilgiler için Ali Otoloğ’a teşekkürlerimle.
Cahit Otoloğ adına hazırlanmış websitesi: https://cahitotolog.com