Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIReşat Ekrem Koçu ve İstanbul Ansiklopedisi’nin Müziği

Reşat Ekrem Koçu ve İstanbul Ansiklopedisi’nin Müziği

Bu şehirde bir zamanlar birileri yaşadı ve bu birileri bugün şehrin büstlerinde, freskolarında, çeşme kitabelerinde veya sokak adı levhalarında karşılaşabileceğimiz insanlar değildi. Koçu işte şehrin bu “herhangi” insanlarını da onların hikayelerini ve müzik zevklerini de ansiklopediye dahil etmekte tereddüt etmedi. Cerrahpaşa’da bir sokak köpeğinin madde adı olarak dahil edilebildiği bir ansiklopediydi bu. Sadece bu farklılığı bile, Koçu’ya ve onun “ömrümün mahsülü” diye tanıttığı İstanbul Ansiklopedisi’ne minnet duyabilmek için oldukça yeterli bir sebep.

Tarihçi, romancı ve şair Reşat Ekrem Koçu, 1944-1973 yılları arasında yayımladığı İstanbul Ansiklopedisi’ni “ömrümün mahsulü” diye tanımlıyordu. Ansiklopedinin yayımlanması G harfinde, 11. cildin “Gökçınar” maddesinde son buldu ve Koçu’yu -şehri avam-havas ikiliğinden bağımsız bir menba olarak görebilen bu emsalsiz kişiliği- bu tarihten iki yıl sonra 1975’te kaybettik.

Fakat Salt Galata’da 24 Mayıs’ta açılışı yapılan ve 29 Ekim’de son bulacak olan “Başka Kayda Rastlanmadı: Reşad Ekrem Koçu ve İstanbul Ansiklopedisi Arşivi” sergisini ziyaret ettiğinizde görülecektir ki ansiklopedi aslında “Gökçınar” maddesinde son bulmamıştı. Salt ve Kadir Has Üniversitesi’nin işbirliğiyle yürütülen bu sergi projesi Koçu’nun -ölümünden yıllar sonra ortaya çıkan ve- ansiklopedi için tuttuğu notların ve ileriki ciltlerde yayımlamayı düşündüğü maddelerin bir derlemesini de içinde barındırıyor.

İstanbul Ansiklopedisi, c.7, s.3505, “Cerrahpaşadaki Sokak Köpeği” mad.

Şehrin “hüzünlü”, “esrarlı” ve “tuhaf” tarihinin bir derlemesi olan İstanbul Ansiklopedisi’nin maddelerinde Osmanlı İstanbul’unun müzik dünyasıyla da karşılaşabiliyorsunuz. Üstelik Koçu bu dünyadan, avam-havas (ayak takımı-kaymak tabaka) ikiliğinden bağımsız ve bütün kapsayıcılığıyla faydalanmış. Sayfalar arasında gezinirken padişahların bestekar nedimlerini tanıtan maddelerle ve şehrin sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı sınıfının (söz gelimi hamalların, kayıkçıların ve seyyar satıcıların) müzik zevkini yansıtan kanto notalarıyla yüz yüze gelmeniz çoğu zaman an meselesidir. Kimi zaman bir sayfayı açtığınızda bir bürokrat ve aynı zamanda Osmanlı müziği bestecisi olan Lemi Atlı’nın ansiklopedide kullanılmak üzere Koçu’ya gönderdiği biyografik bir mektubu okuyabilir; başka bir sayfaya geçtiğinizde İstanbul’da yaşayan Edirneli kundura boyacıları üzerine bestelenmiş bir türkünün notalarını bulabilirsiniz. Erenköy Kız Lisesi marşının notaları da bu ansiklopedidedir Karagöz ve Orta Oyunu’nda Yahudi bezirgân tiplemesinin seslendirdiği “Balat Kapusu” türküsünün notaları da. Şehrin “helva” diyenleriyle “halva” diyenlerinin müzikal zevki -birkaç istisna hariç aralarında hiçbir hiyerarşik yapı kurulmaksızın- aynı evrende buluşabilmiştir. [1]

Koçu’nun, ansiklopedinin müzikal içeriklerinde kullandığı kaynak isimler başta müzikolog Yılmaz Öztuna (1930-2012), “Hoş Sada” adlı Osmanlı müziği biyografi kitabının yaratıcısı İbnülemin Mahmud Kemal İnal (1871-1957) ve “50 Yıllık Türk Musikisi” kitabının yayıncısı olan Mustafa Rona (1924-2012) idi. Kimi zaman Mesut Cemil (1902-1963) ve özellikle Ermeni müzisyenlerle ilgili içeriklerde Kevork Pamukciyan (1923-1996) da ansiklopedinin müzikle ilgili maddelerine katkıda bulunan yazarlardı. Bazı maddeler, bize bu iki isimden Mesut Cemil’in, Koçu’nun yakın dostlarından biri olduğunu da gösteriyor. Ansiklopedinin 7. cildinin “Çingene, Çingeneler” maddesinde yer alan bir hatıra, Balıkpazarında bir meyhanede Mesut Cemil ve Reşat Ekrem Koçu’nun birlikte geçirdikleri bir akşam yaşananları özetliyordu. Hatıra Koçu tarafından kaleme alınmıştı:

“1939’da, İkinci Cihan Harbinden evveldi, musikimizin büyük simalarından Mesud Cemil ile bir akşam Balıkpazarında Boris’in meyhanesine gitmiştik. En çok on beş yaşında ve yanık tuğla renginde tığ gibi bir şopar geldi, elinde sazı, meyhanene meyhane dolaşan bir seyyar kemani, bir küçük serseri, pırpırı virtüöz… (…) meyhanenin en kuytu köşesine çekildi, konserine hicaz taksim ile başladı.

Oğlan, bir üstadın karşısında keman çaldığından bi haber, ve dolayısıyle kayıdsız… Mesud Cemil ise birden dikkat kesildi:

-Ekrem… dedi… Bu çocuk bir harika!… Yalnız bir falso var ki sebebini anlayamadım.

Şoparın kemanını istedi, akorduna baktı, mükemmel… yayını istedi. Çocuk utandı, önce vermek istemedi, sonra hicabından önüne bakarak uzattı… Üstad:

-Bu ne?! dedi.

Yayda bir tek kıl bile kalmamıştı. Çocuk kemanı değnek ile çalıyordu… O güzeli fakat az falsolu nağmeler, o değnekle çıkarılıyordu.”

Uzun yıllar İstanbul Radyosu müdürlüğü yapan ve geç Osmanlı İstanbul’unun meşhur müzisyeni Tanburi Cemil Bey’in oğlu olan Mesut Cemil, ansiklopedinin “Daryal (Vecihe)”, “Cemil Bey (Tamburi)” ve “Çavuş Türküsü” maddelerine notlarıyla katkıda bulunmuş ve bir maddeyi de bizzat kaleme almıştı: 7. ciltte yer alan “Comendinger” maddesi, İstanbul’un “en eski musiki mağazası”ydı.

İstanbul Ansiklopedisi, c.7, s.3600, “Comendinger” mad.

İstanbul Ansiklopedisi’nde Osmanlı İstanbul’unun müziğine rastlanılan yerler sadece müzikle ilgili maddeler değildi. Kimi madde başlıkları müzikle hiç ilgili olmasa da madde içeriğinde o başlığa referansla bazı şarkılardan söz edilebiliyordu. 9. ciltteki “Düşeş” maddesinde kelimenin kullanımına örnek olarak Rifat Bey (1820-1888) adında bir bestecinin buselik makamında bestelediği bir şarkının sözleri dahil edilmişti:

“Aklım aldın ey Mehveş

Naz etme gel olalım eş

Ele girmez böyle düşeş

Naz etme gel olalım eş”

5. ciltte yer alan “Bıçak” maddesi ise “Türk lugatında biçmek kökünden isim: Kesen, biçen, ayıran alet. İstanbul’da günlük hayat içinde kullanılan çeşitleri ekmek bıçağı, sofra bıçağı, mutfak bıçağı…” diye başlamış ve Şakir Efendi (1779-1840) adında bir müzisyenin beyati makamında bestelediği şu şarkının sözleriyle son bulmuştu:

“(…)

Al elimden bir bade çak

Yaktı beni derd-i firak

İşte kılıç işte bıçak

Sevdirmem seni ellere”

1. cildin 256. sayfasında tam sayfa verilen bir görselin altında ise görselden tamamen bağımsız bir şekilde şu metin yer alıyordu: “Bir İstanbul Şarkısı: Mani oluyor halime takrire hicabım” Kemani Tatyos’un (1858-1913) hicazkar makamındaki bu şarkısı görsel içeriğine hiçbir referansta bulunmaksızın, yalnızca kendi var oluşuyla kendisine yer edinmişti. Bu, ansiklopedinin başka hiçbir yerinde rastlanmayan bir örnek. Görselin altına niçin bu şarkının adının yazıldığını bilmiyorum (belki de Koçu’nun en sevdiği şarkıydı?) fakat Osmanlı İstanbul’unun müziği Koçu’nun İstanbul imgeleminde önemli bir yer kaplıyordu kuşkusuz.

İstanbul Ansiklopedisi, c.1, s.256

Ansiklopedinin sayfalarında şehrin tulumbacıları, hamalları, kayıkçıları, atlı araba sürücüleri ve seyyar satıcıları gibi sosyo-ekonomik anlamda dezavantajlı sınıfının müzik zevkiyle de karşılaşabiliyorsunuz. Bir röportajında tarihçi Yavuz Selim Karakışla (1961-2016) bu dezavantajlı sınıfın tarihini çalıştığını ve alanını da “History of losers in the Ottoman Empire” olarak tanımladığını belirtmişti.*[2] Ancak Karakışla’nın da eklediği gibi “aslında bu insanlar kaybeden değillerdi”. Sadece hakim makro-tarih yazımının ilgisizliğine kurban edilmişlerdi. Ansiklopedi bu anlamda adeta çölde bir vaha gibi. Örnek vermek gerekirse geç Osmanlı İstanbul’unda şehrin “kaybedenleri”nin, yani “ayak takımı”nın favori müzik formlarından biri “kanto”lardı ve Galata’daki Avrupa ve Amerika Tiyatroları’nda (Koçu bu iki mekanı “batakhane” olarak da tanımlar) sahne alan Peruz, Şamram, Virjin, Eleni Hanımlar gibi dönemin meşhur kantocuları hakkında oldukça fazla veri girilmişti İstanbul Ansiklopedisi’ne. Bunların yanı sıra birçok kantonun notaları da yerine göre ansiklopediye dahil edilmişti.

İstanbul Ansiklopedisi, c.5, s.2458, “Belediye Bahçeleri” mad.

Kantoların sözlerinden İstanbul’un gündelik hayatının tarihi de takip edilebiliyordu. Koçu kantoların bu yanını ansiklopedide kullanmayı ihmal etmemişti. 11. ciltte “Fransız Kundura Boyası” maddesi buna iyi bir örnek olabilir:

“İstanbulda, dolayısı ile Türkiyede sokaklarda kundura boyacılığının ne zaman başladığını tesbit edemedik; geçen asrın ikinci yarısında, Kırım Harbinden sonra, avrupa biçimi potinlerin (fotinlerin) yayılması ile başlamış olacaktır; kundura-ayakkabı boyaları arasında da en makbulü fransız boyaları idi; öylesine ki hüzzam makamında bir kantoda adı bile geçmişdir:

Ayağında kundurası

Üstü fransız boyası

Penbe ipek kordelası

Nâz ile dildar gelecek” (İmla hatalarına dokunulmadı)

Bir başka kanto -İstanbul’un gündelik hayat tarihine önemli bir literatür hediye etmiş olan- Sermet Muhtar Alus’un (1887-1952) ansiklopedinin “Belediye Bağçeleri” maddesine yazdığı notları pekiştirmek için kullanılmıştı:

“Sermed Muhtar Alus bilhassa İkinci Abdülhamidin son devrindeki Belediye Bağçelerinin havasını pek güzel tasvir etmişdir. O devrin hasseten Tepebaşı ve Taksim Belediye Bağçelerinde gezib tozan Tatlısu frenkleri ile İstanbul ayak takımının “Züppe, Züppebey” isimleri altında toplandığı frenkperest, avrupalı mukallidi türk gençleri bu bağçelere bağçe demez, “jarden” derdi. Yine o devrin çok meşhur bir yosması, Kantocu Şamram’ın bir “Jardenler Kantosu” vardır ki metni, rahmetli Alusun tasvirindeki havayı tamamlar:

                        Jardenlerde gezerim

                        Muzikayı dinlerim

                        Eteymi [ETEĞİMİ] şık tutarak

                        Ben promenad ederim

                        Matmazeller mösyöler

                        Kol kola gezinirler

                        Aşku sevdadan bahsedip

                        Ezilip büzülürler” (İmla hatalarına dokunulmadı)

Ansiklopedide bilhassa Koçu’nun “baş tacım” diye andığı Vasıf Hiç’in (ö. 1953) kaleme aldığı maddeler de geç Osmanlı İstanbul’undaki -başta tulumbacılar olmak üzere- “ayak takımı”nın müzik zevkine dair çok zengin bir kaynak oluşturuyor. Şehrin semai/çalgılı kahvehanelerini kendilerine mesken edinen bu güruh eğlenirken klarnet, zurna, çifte nakkare ve zilli maşa gibi enstrümanlarla mani, semai, divan, kesik kerem ve koşma gibi kökeni aşık müziği geleneğine dayanan edebi-müzikal formlar seslendiriyorlardı.

Yukarıda her ne kadar şehrin “helva” diyenleriyle “halva” diyenlerinin müzikal zevkinin, çoğunlukla aralarında hiyerarşik bir yapı kurulmadan ansiklopediye dahil edilmiş olduğunu yazsam da kantolar bunun bir istisnası sayılabilir. Kimi maddelerden anlaşılıyordu ki Koçu, kantolardan -en azından kantoların sözlerinden- pek de hazzetmiyordu. 2. ciltte yer alan “Amalya (Büyük)” maddesinde kantocu Amalya’nın bir kantosundan söz ediliyor ve şöyle devam ediliyordu: “Bu kanto, Türk tiyatrosunun hakiki şahsiyetine henüz kavuşamadığı bir devirde, sahnede bayağı kepazeliğin örneklerinden biridir; Amalya ve emsali kadınlar ayak takımı alkışı toplamış şöhretlerdir.” 9. ciltteki “Eleni Hanım” maddesinde de aynı bakışı bulmak mümkün: “Emsalinin çoğu gibi bayağı, avami sözleri de edebi kıymeti olmayan, o tiyatroların ekseriyeti ayak takımından ve göbek seyrine gelmiş ayak takımından seyircileri güldürmüş, oyalamış eserlerdir.” Avami ve bayağı bulunan bu eserlerin ansiklopediye dahil edilme nedeni nasıl açıklanabilir henüz bilmiyorum. İdeal senaryoda Koçu bu kantoların sübjektif bakışlardan bağımsız ve her şeyden önce birer belge olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünmüş olmalıydı.

Elbette hakim tarih yazımının işgal ettiği alanın farkında olan herkes İstanbul’un “üst kültür” dünyasının tarihi kaynaklara kolaylıkla ve zorbaca yansımasını sürpriz saymayacaktır. Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’ni farklı kılan da işte tam olarak burasıdır aslında. Bu şehirde bir zamanlar birileri yaşadı ve bu birileri bugün şehrin büstlerinde, freskolarında, çeşme kitabelerinde veya sokak adı levhalarında karşılaşabileceğimiz insanlar değildi. Koçu işte şehrin bu “herhangi” insanlarını da, onların hikayelerini ve müzik zevklerini de ansiklopediye dahil etmekte tereddüt etmedi. Cerrahpaşa’da bir sokak köpeğinin madde adı olarak dahil edilebildiği bir ansiklopediydi bu. Sadece bu farklılığı bile, Koçu’ya ve onun “ömrümün mahsülü” diye tanıttığı İstanbul Ansiklopedisi’ne minnet duyabilmek için oldukça yeterli bir sebep.

Bir Davet

Bir anlamda bir şehir tarihi koleksiyonu olan İstanbul Ansiklopedisi’nin müziğinden bir seçki Salt Galata’da izleyiciye sunulacak. Anlatı-konser şeklinde planlanan etkinlik şehrin tuhaf, esrarlı ve hüzünlü sakinlerine duyurulur:

İstanbul Ansiklopedisi’nin Müziği: Anlatı-Konser

Salt Galata / 13 Eylül 2023 / 19:00

Çağlar Fidan: Anlatı, vokal, kanun

Nikos Papageorgiou: İstanbul lavtası

Erhan Bayram: İstanbul kemençesi

(Giriş ücretsiz)


[1] 1960’lı yıllara dek Osmanlı müzik geleneğinin ekseriyetle sadık bir icracısı kabul edilen Zeki Müren 1960’lı yıllardan itibaren repertuvarında gözle görülür bir değişime gitmiş ve bu yıllardan itibaren performanslarında Anadolu Türkiye’sinden İstanbul’a göç edenlerin de müzik zevkini gözeten bir repertuvar sunmaya başlamıştı. Kendisine bu değişimin nedeni sorulduğunda verdiği cevap şu olmuştu: “Biz helva demesini de biliriz halva demesini de biliriz.” Bkz.: Şeyma Ersoy Çak ve Şefika Şehvar Beşiroğlu, Bir Muhabbet Kuşu: Postmodern Göstergeler Işığında Zeki Müren, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2017, s. 142

[2] https://bogazicindebilim.boun.edu.tr/node/45

- Advertisment -