Yeni bir aşamaya mı geldik? Batı ile ilişkilerin düzelebileceği bir iklim kendini hissettiriyor mu? Bu iyimser ortam içinde, MHP liderinin tepkileri kafalarda soru işaretlerine neden oldu. MHP lideri Bahçeli’nin ABD’ye yönelik sert eleştirileri, dikkat çekici: “Sadece ABD istedi diye, F-16’yla ilgili parmak sallanıyor diye zillete tamam mı diyeceğiz?…. Kandil Dağı neyse Stockholm aynısıdır…
NATO’nun açık kapı politikasının maksat ve mahiyeti de milli bekamızdan, egemenlik haklarımızdan, iç ve dış güvenlik mülahazalarından daha mühim, daha öncelikli olamayacaktır, 12 Eylül’de söylenen ‘Bizim çocuklar başardı’ itirafını unutmadık. 15 Temmuz gecesi tepemizde uçuşan NATO uçak ve helikopterlerini, bunları kullanan alçak ve ahlaksızları unutmadık.”
Bu açıklamanın tepki dozu yüksek. Bahçeli’nin son sözleri şöyle: “Nitekim karar Sayın Cumhurbaşkanınındır.” Yorumlarsak, MHP liderinin Tayyip Erdoğan’ın AB ile müzakerelerde elini güçlendirmeyi amaçladığını söylemek de mümkün. Türkiye’nin Batı ile ilişkileri, stratejik, sosyal ve siyasi yönleri olan tarihsel kökleri bulunan bir gerçeklik. Osmanlı, yönünü Batı’ya dönmüştü.
Cumhuriyetin kurucusu Atatürk ve arkadaşlarının tercihi de “muasır medeniyet”ti. Günümüzde de Türkiye’nin demokrasiye bağlılığı, çok partili rejimi, temel yasal ve hukuki altyapısı Batı ölçütlerine yatkın bir çerçeve içinde. Ayrıca Türkiye, NATO üyesi ve Avrupa Konseyi kurucusu. AB ile üyelik müzakereleri hâlâ sürüyor.
Son yıllarda Suriye konusu başta olmak üzere, birçok alanda Ankara ile Batı başkentleri arasındaki bağlar zayıflamış, tepkiler çoğalmış durumda. Bir noktadan sonra her iki taraf da frene basmak ve ilişkilerin geleneksel hattına dönmek gereğini duydu.
Türkiye’nin Batı kampı içindeki yeri hâlâ önemli. Rusya ile Batı arasındaki kamplaşma aynı zamanda bir siyaset kültürü farkı anlamına geliyor. Batı tüm zaaflarına rağmen ısrarla hukukun üstünlüğü diye diretiyor. Rusya ve arkasındaki birikim ise açıktan despotizmi ve otoriterliği tercih ediyor. Türkiye 200 yıllık Meclis deneyimine sahip bir geçmişten geliyor.
Askeri darbelere ve alt üst oluşlara rağmen, Meclis önemini koruyor. Batı ile ilişkilerimizin maddi ve tarihi bir temeli var. Türkiye’nin son günlerde İsveç’in NATO üyeliği örneğinden başlayarak Batı ile bir uzlaşma eğilimi içine girdiğini görüyoruz. İsveç’in Türkiye’nin AB üyeliğine destek verecek olması televizyonlardan, Anadolu Ajansı’ndan önemle duyuruldu.
Bu da bir kamuoyu hazırlığı gibi görünüyor. “Darbeleri siz yaptınız, ülkemizi yıkmaya çalıştınız” şeklindeki ağır eleştirel dil yumuşamış görünüyor. Batı ile bozulan, alt üst olan, her alanda zıtlığa neden olan tutumun bir yana bırakılması ve yeni duruma bir imkan gözüyle bakılması da dikkat çekiyor…
İlginç bir dönemeçteyiz.