Yanılmıyorsam 15 yıl, belki daha fazla zaman önce, işte hayatımıza “Google Earth” girdiği zamanlarda, başörtülü bir kız arkadaşım bu teknoloji nedeniyle “eyvahlar olsun, evde de mi başımızı örteceğiz?” dediğinde, önce bir güzel güldük, ardından cidden anlık da olsa evde mahremimizi koruyamayacağımız endişesini yaşadık.
Zorluklar yaşadığımız ama en azından haklı olduğumuz güzel zamanlardı. O günlerde başımızdaki örtüye dindar-laik çatışmasında araçsal değer atfedilirken, değerin biz başörtülü kadınlara verildiğini sanıyorduk. “Başörtüsü namus” deniyordu, başörtüsü en üst ve en değerli mertebeye konuluyordu, biz de üzerimize alınıyorduk. Sonra erkek egemen siyasetin laik olanın olsun, İslamcı olanın, dindar olanın güç ve değeri bize vermediğini öğrendik. Nasıl da kırıcı, yıkıcı değil mi?
Karar TV’de Elif Çakır ve Yıldıray Oğur’un programında dindar kesim, iktidar, başörtüsü konusundaki fikirlerimi paylaştıktan ve geçtiğimiz hafta Sn. Kılıçdaroğlu ile görüşüp helalleştikten sonra AK Partili tanıdıklardan, okurlardan makul sorular aldım. Bunun yanında “namusları olan” başörtülü kadına hakaret ettiklerini gördüğüm “dindar erkekler” de oldu, gerçi kendilerine hakaret gibi gelmeyebilir zira ağızlar baya bozulunca, hakaretlerin hakaret olması için oldukça ağır olması gerekiyor. Ve şok yaşadığını, eleştirilerime çok şaşırdığını ifade eden yorumlar da aldım. Aslında bu yazı, okuyan, takip edenlere tanıklık da içeren bir açıklama yazısı olarak çıktı. Yazının girişindeki başörtüsü girizgahının nedeni de aslında bu eleştirilerin çoğunun başörtüsü merkezli yorumlar olması.
İktidarı neredeyse 6 yıldır eleştiriyorum, zannediyorum başörtülü olduğunuzda, otomatikman yazdığınıza, söylediğinize bakmayan, sadece başınızı örttüğünüz için sizi iktidar yanlısı gören ve bu nedenle takdir eden bir kesim var. Şu noktada belirtmek gerekir ki, başörtüsü de, dindar kadın da iktidarın tekelinde değil, iktidarı desteklemeden de iman edebiliyoruz, zihinleri temizlemekte fayda var. Diğer yandan, değer atfettiğimiz insanlara, ehliyet ve liyakat ehli oldukları için değil de, kendileriyle ilgili bir siyasi ortaklık nedeniyle değer atfediyorsak, bu bizim değer anlayışımızın yitirildiğinin de kısmi göstergesidir ki, ilkinden daha problemli olan kısım burasıdır. Demek ki zihinleri bir değil iki kez kontrol etmek gerekiyor.
O zaman, başörtülü kadınları sadece laik kesim ezdi sanan, bu nedenle bugünlerdeki açıklamalarım nedeniyle bana bozulan, başörtüsü benim, kendilerinin elindeki kumandammış gibi davranan ve konuşanlara, biz başörtülü kadınları laik kesimin çok acıttığını ancak dindar kesimin de bizi yaraladığını belirteyim. Hiç şoka girmiş gibi yapmayın, orada ben tek değildim, sizler de ya yanımda, ya yakınımdaydınız.
Başörtülü kadınlara, 28 Şubatçıların haksızca ve her anlamda zarar verdiği doğru ama bir de içeriden gelen kırgınlıklarımız var, onları da yazalım mı? Evet, 28 Şubat’ta kamuda çalışmamız yasaktı ancak aynı zamanda önü kesilmiş olsa da iyi kötü bir Anadolu sermayesi oluşmuştu, istihdam sağlayamazlar mıydı? Sağlamadılar desek haksızlık olur, sağladılar ama çifte standart uygulayarak. Merdiven altında, arkada köşede penceresiz ofis odasında, aynı konumda çalışan başörtüsüz kadınlardan daha az maaş vererek çalıştırdılar. Bazen sigortasız da çalıştırdılar, bunu görünce başörtülü kadınlar pek de değerliymiş gibi gelmiyor öyle değil mi?
Dindar kesimin, 28 Şubat’ın karşısında olanların siyasi partileri içerisinde, il ilçe teşkilatlarında arı gibi çalışan kadınlar yerine eşleri vekil adayı olarak gösterildi, siyasetin her alanında dindar kadınlarla ortak derecede emek verildi ancak vitrine sadece İslamcı ağabeyler çıktı ya da başörtülü kadınlar, ayrılan kota ile sınırlı kaldı. Ama 24 yıldır her olayda, her seçimde siyasi bir argüman olarak biz sahneye sürüldük. Bu da pek değer vermek gibi görünmüyor öyle değil mi?
Devam edeyim… hızlı modernleşmenin getirisi olarak mütedeyyin erkekler, giyim kuşamdan yaşam biçimine, tüketim alışkanlıklarına kadar birçok alanda gayet seküler tercihlerde bulundu, buna mukabil başörtülü kadının pantolon gitmesi, erkeklerle aynı ortamda bulunması tesettürle ilgili bir erozyon olarak görüldü ve din, “sadece bizim” üzerimizden korunmaya kalkıldı. Yani bir iş toplantısı için dindar bir erkeğin, alkol almasa da alkollü bir restorana gitmesi, kadınlarla birlikte çalışması sorun olmazken, bizlerin pardösü yerine ceket giymemiz bile eleştiri konusu oldu. Çünkü o kamusal alanda dindar kesimin varlığını göstermek için bulunmamız gerekiyordu. Peki, bu durumda nereye istenirse oraya koyulacak bir nesne muamelesi görürken, biz yaralanmadık mı? Yani dini korumak için “bizi” kullanmış olmanızı, başörtülü kadına değer veriyormuş gibi görünüp aslında bizlerin dinin görünür yönünü korumak için kullanıldığımızı gördüğümüzde biz şok yaşamadık mı sizce? Ya hu bir başkasının üzerinden din korunur mu?
Bir de uzun süredir, bana ve -bu şahsi bir mesele değil- benim gibi düşünen ve bunu paylaşan başörtülü kadınlara karşı kullanılan şu çirkin ifadeler var: “Nankör, iktidar sayesinde insan yerine konuldun, başın örtülü okuyabiliyorsun. Sen yakında başını da açarsın. Yazık, o başındakinden utan!”
Zihinleri temizlemek için iki hamle yeterli değil sanırım, birkaç hamle daha gerekiyor. Öncelikle şunda anlaşalım, bizim gibi karizmatik ve geleneksel otorite tipi lider figürünün makbul olduğu toplumlarda, seçmen-yönetici arasında, daha doğrusu seçmenden, yöneticiye yönelen minnet ve sevgi arası, duygu temelli ilişki olduğu için rasyonel bir seçim, duygusal bir ilişkiye dönebilir. Ancak rasyonel bir seçim olan seçmen-yönetici ilişkisinde, nankörlük gibi bir sonuç olmaz. Diyelim ki duygusal ilişkiden sıyrılamıyorsunuz, o zaman yöneticinin yaptığının bir lütuf değil, oy verilme karşılığında yapılmış hayırlı bir hizmet olduğunu unutmayın. Ayrıca, diyelim lütuf, hakların iadesi lütuf olmaz ama hadi olsun, bunu sürekli kafaya kakmak mı gerekir? Hem vefa ilişkileri neden tek taraflı olsun ki, vefanın tek taraflı olduğu durumlara vefa denmez, o başka bir şeydir. Yeniden sorayım, vefa neden tek taraflı olsun? Vefa neden sizlerin semtine uğramıyor, vefa bekleyenler olarak vefa gösterdiniz mi? Bu yüzden başörtülü kadınlara, siyasi tercihleri nedeniyle “nankör” demeden önce biraz düşünün ki, “Yıllarca beni seçim malzemesi yapıp üzerimden yükseldin, seninle yürümediğimde nankör ilan ettin, mesele nankörlükse senin eline su dökemem” cevabı almayın.
Başını açmak ve örtmek bir tercihtir, kimsenin bu tercih üzerinden bir kadını övmeye ya da yermeye hakkı yok. Nihayetinde o başörtüsü övgülerinin, başörtülü kadınlara ve hatta başörtüsüne değil, siyasi amaçlara yönelik olduğunu tecrübe ettik. Temizlememiz gereken zihinlerimize bir el daha atalım; başörtüsü iktidarın değil inanan kadınlar için Allah’ın emri, dolayısıyla iktidarı eleştirdiğinizde dinden çıkmadığınız gibi başınızı açmanız da gerekmiyor. Ama aslında sorun baş açma-örtme değil, değil mi? Sorun, başörtüsünden bu kadar ekmek yerken, başörtülülerden eleştiri almanın oluşturduğu tedirginlik. Bu nedenle, iktidar yanlısı olunca başörtülü, iktidar yanlısı olmadığınızda başörtülü olsanız da başörtüsüz muamelesi görüyorsunuz.
Geriye ne kaldı, en ağırı; “Yazık o başındaki örtüye!” Başörtüsü dahi kullanmayan, normal şartlarda ağır olmayan ama bizim coğrafyada ağır olan başörtüsünün ağırlığını bir kez bile yaşamamış, başörtüsünün bir değer olduğuna inananlar, başörtülü kadınlar, kendi tasarrufundan çıkınca, hiç imtina etmeden, “yazık o başındakine” diyebiliyor. O kadar uzun süre, kadınlar kadar bedel ödediklerine dair konuştular ki, sanırım buna inandılar ve “yazık, o başındakine” gibi çok ağır ifadeler kullanabiliyorlar, daha kötüsü bunu kendilerine hak olarak görebiliyorlar. Buradan yine başörtülü kadınlara, başörtüsüne değil, kendilerinin istediği gibi konuşan ve davranan başörtülü kadınlara değer atfettikleri, diğerlerine serbestçe hakaret edebildikleri sonucunu çıkarıyoruz. Demek ki neymiş, mesele başörtüsüyle alakalı değilmiş, mesele başörtüsünü diledikleri gibi kullanabilme imtiyazıyla alakalıymış, aksi olsa hakaret edebilirler miydi?
Başını örten kadınlar için, başörtüsü sadece saçları örter ancak başörtüsünü siyaset arenasında görmek isteyenler için başörtüsü, her şeyi ama her şeyi örter, en azından örtmesini isterler. Üzgünüm, o her şey artık o kadar büyük bir yekûn haline geldi ki, dünyanın tüm ipeğini ya da pamuğunu kullanarak ürettiğiniz başörtüsü bile o her şeyi örtemiyor, hatta google earth kullanmanıza gerek kalmadan uzaydan bile çıplak gözle seçilebiliyor.