Rakamlar 1980-2010 yılları arası dönemde kadınların başörtüsü takma oranlarının arttığını söyler. Seküler çevrelerden gelen, aile-toplum baskısına maruz kalacağını bile bile bu tercihte bulunan, sayıları hiç de az sayılmayacak bir kesim vardı. Bu tercihin, laiklik tehlikesi nedeniyle eğitim ve çalışma hayatlarında karşılarına olumsuz yönde çıkacağını bile bile çok sayıda kadın, inancı gereği başını örttü.
Aynı zamanda dindar kesimden gelen, bazen aile baskısı ile, bazen ise herhangi bir baskı altında kalmadan kendi istekleriyle başlarını örten kadınların oranı da az değildi.
Nihayetinde, yakın zamana kadar başörtüsü tercihi konusunda ibre hep örtme yönünde artmıştı. (28 Şubat yasaklarının getirdiği zorunlu tercihler hariç)
Ancak son yıllarda bu durum tam aksi istikamette ilerliyor.
İkna odalarının mucitleri, kadınlar saçını göstermediği için ülkenin elden gideceğini düşünenler, 20 yaşındaki öğrencilerini sınıftan kovacak kadar öfke biriktirmiş olanlar şu durumdan memnun mudur bilmem ancak bir yandan seçim sürecinde başörtülü kadınların mağduriyeti konuşulurken, bir yandan birçok başörtülü kadın da başını açıyordu.
Laik ve dindar kesim kıskacında ömrü tükenmiş kadınların başörtülerini çıkarmaları, dindar çevreler, iktidar çevreleri tarafından pek dillendirilmiyor. Zira başörtüsü gibi her durumda kullanılacak, siyasileştirilebilecek bir mevzu varken, başını açan kadın meselesiyle suyu bulandırmaya kimsenin niyeti yok.
Laik kesimler de en azından “sonunda dediğimize geldiniz” demiyor.
Başörtüsü aşırı yaz sıcaklarını saymazsak kullanması madden zor bir şey değil. Ancak manevi olarak çok ağır, dini bir emir ancak manevi ağırlığı dini emir olmaktan değil, ona yüklenen gereğinden fazla anlamdan kaynaklanıyor. Bu gereğinden fazla anlam, dolaylı yoldan değil doğrudan başörtülü kadınlara yükleniyor, nihayetinde bazıları için o, artık olması gerektiği gibi inanca dayalı bir tercih olarak değil de taşıması ağır bir yük gibi algılanmaya başlıyor, çünkü bir yük haline getiriliyor.
Aslında başörtülü-başını açan kadınla ilgili bir konuda kendileri dışında herkes ve her şey var.
Başörtüsü kullanmak ya da kullanmamak gibi sadece kişinin kendisini ilgilendiren bir meselede, anayasalardan, organize trollere kadar geniş bir kesim söz sahibi olunca kişinin kendisiyle ilgili verebileceği bir karar neredeyse bir genel seçim kadar yoruma ve hatta müdahaleye açık bir hale geliyor. Yani kişi ile Allah arasındaki ilişkiye bağlı bir tercihte, neredeyse -haşa- kişi ve Allah dışında herkes söz sahibi olduğu için Allah’ın emri, Allah’ın ayeti neredeyse duyulamıyor. Başörtüsü inancın konusuyken, diğer yönüyle bireysel bir tercihken bu kez toplumun, siyasetin nesnesi ve ülkede neredeyse nefes alan her canlının üzerinde yorum yapabileceği bir konu haline geliyor.
Sonuçta, başörtüsüne uzanan ve kırılsın diye dua edilen ellerin sahipleri sadece başörtüsü karşıtlarından değil, başörtüsü hürriyetini savunanlardan da çıkabiliyor.
Başörtüsü uzun yıllar boyunca yasaklanarak kadınlar için çok ağır, taşıması zor bir “yük” haline getirildi. Devam eden dönemde dindar kesimin siyaset arenalarında bir savaş aracı olarak kullanılmasıyla başörtülü kadınlar için taşınması çok ağır yük arttı. Buradan bakınca, “bu kadınlar başını niye açıyor?” gibi bir soru sormak, abesle iştigal olabiliyor. Çünkü o artık Allah’ın emri başörtüsü değil, garip biçimde, başını örtmeyen yığınlar tarafından ağır bir yük haline getirilmiş bir nesne!
Üstelik tarih öncesi zamandan kalma “biz başörtüsü için neler çektik” başa kakmasının da bu yeni zamanlarda herhangi bir etkisi yok, son kullanma tarihi geçti. Artık aile, eş, toplum baskısına göre tavır alan değil bireysel, ekonomik ve toplumsal gücü olan kadınlar var.
Bu, olumlu ya da olumsuz bir durum değil, sadece mevcut olanın tespiti. Ve ne yazık ki, bu kadınların tercihleri altında saf, öznel bir muhasebe kadar üzerlerine kendileri dışından yüklenen ağırlığın bunalmışlığı da var. Bu yükten kurtulma isteği oldukça anlaşılır ancak bu ağır yükten kurtulma isteğine saygı duyma gereğiyle birlikte, bu yüke olan haklı ve anlaşılabilir tepkinin, hedefi şaşırıp da ayeti yok saymaya varan reddiyeciliğe gitmesinin de başka bir tartışma konusu olduğu unutulmamalı.