AK Parti’yi besleyen en önemli kaynak, 28 Şubat yasaklarıydı. 28 Şubat neydi: “Toplum mühendisliği,” “Toplumu adam etme” faaliyetiydi. Katı laikçi bir zihniyet Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte her alana hakim olmuştu. Türkiye’nin bir “şeriat tehdidi altında” olduğu varsayımıyla örgütlenen yönetici elit, eğitimi, güvenliği, dünya görüşünü bu tehdit üzerine inşa etti. Din meselesi devlet kademelerinde bir tehlike olarak kabul edildi.
1980’lerde bölücülük tehlikesi eklenene kadar “şeriat” tek ve önemli bir korku olarak bilinçlere kazındı. Bu yaklaşımı toplumun çoğunluğu benimsemedi. Laiklik odaklı siyasi yaklaşımı reddetti. Çok partili rejime geçildiği günden beri sağcı partilere yüzde 60-65 civarında oy çıktı.
2002 seçimlerinde tepeden inmeci toplum mühendisliğine karşı oluşan tepki, seçimlerde sağcı partilere iktidar şansı verdi. Muhalefet yeni dönemi, iyi okumalı, geçmişten doğru dersler çıkarabilmelidir. Geçmiş tekrar edilmemeli.
Çıkarılmış dersler var
Muhafazakarlar, dindarlar, milliyetçiler, sosyal demokratlar, sosyalistler ve Kürtler’den oluşan bir muhalefet yelpazesi, iktidara gelebilmek için ittifak oluşturmak zorunda. Bir arada siyaset yapmayı, farklılıkları bir zenginlik olarak kabullenmeyi öğrenecekler.
6’lı masa ilk ortaya çıktığında olmaz diye bakanlar çoktu. Zaman geçtikçe daha anlamlı bir birlik oluşmaya başladı. Bu birlikteliğin oluşmasında CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun katkıları inkar edilemez. Bu aynı zamanda onlara ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Yeni bir Türkiye’nin inşası için, kafaların daha bir netleşmesi gerekiyor.
Bu ülke yalnız başına modernistlerin, ulusalcıların değildir. Nasıl dindarların tek başına sahip çıkmaya kalkışması yanlış olduysa, CHP’nin de ben gelince sizi “uygarlaştıracağım” diyerek eski defterleri açması o kadar yanlış olur. Sayın Kılıçdaroğlu’na büyük görev düşüyor. Son 20 yılda öfke biriktirmiş belli muhalefet çevrelerinin, intikamcı bir yola girmek istemeleri mümkündür.