Ana SayfaGÜNÜN YAZILARICumhuriyet’in 100. yılında kim ne giymeli, kim ne giymemeli?

Cumhuriyet’in 100. yılında kim ne giymeli, kim ne giymemeli?

Özgür Masur, Haliç Tersane’de görkemli bir defile ile Cumhuriyet’in 100. yılına özel Anatolia isimli haute couture koleksiyonunu sundu. Yüzlerce yıllık bir mirasa ithafen hazırlanan koleksiyondaki fes benzeri başlıklar ve başörtüler “gardırop ilericileri”nce “Cumhuriyet kadını”na yakıştırılmadı. Cumhuriyetimizin 100. Yılında hala “şu giyim bizi temsil etmez, şu giyim eder, şöyle giyinen Cumhuriyet kadınıdır, şöyle giyinen Cumhuriyet düşmanıdır” gibi, derinlikten uzak argümanlar ülkeye fayda getirmiyor. Cumhuriyetimizin değerleri, ortak hikayemizi üzerine inşa ettiğimiz, edeceğimiz temeller bu kadar sığ değildir, olmamalıdır da. Bu koleksiyon vesilesiyle bir kez daha kutuplaşma ve kimlik siyasetinin rasyonellikten uzak, baskıcı yaklaşımla, kreativiteyi, üretkenliği, ülke potansiyelini boğma teşebbüsüne tanık olduk.

Ünlü modacı Özgür Masur, geçtiğimiz gün Haliç Tersane’de görkemli bir defile ile Anatolia isimli haute couture koleksiyonunu sundu. Masur’un, Cumhuriyetimizin 100. Yılında “ülkeme bir armağan” diye nitelediği koleksiyonda 100 görünümü 100 model taşıdı, parçalarda iğne oyasından tutun, tel kırmaya, Atlas desenlerinden, çini desenlerine, Maraş işine, boncuklu işlemelere uzanan, Anadolu kültürel mirasını oluşturan çeşitli geleneksel sanatlardan esintiler gördük. Tasarımcı, bu sanatları kullanırken, Türkiye’nin dört bir yanındaki kadın enstitülerinde 3 yıl süren bir araştırma yapmış ve tecrübeli zanaatkarlarla çalışmış. Sonuçta da ortaya her parçası tek tek incelemeye değer, kendine has hikayesi olan bir koleksiyon çıkmış.

Koleksiyon, moda eleştirmenlerince beğenildi, fakat paylaşıldığı sosyal medya platformlarında çok keskin negatif tepkiler de aldı. Bunlar biraz da Cem Yılmaz’ın Erşan Kuneri dizisinde inceden istihza ettiği “Bizi fesli gösterdiler” tınısında tepkilerdi. Yüzlerce yıllık bir mirasa ithafen hazırlanan koleksiyondaki fes benzeri başlıklar ve başörtüler “gardırop ilericileri”nce “Cumhuriyet kadını”na yakıştırılmadı. Oysa ne ironik ki “ilerici” padişah 2. Mahmut, Fes Nizamnamesini getirdiğinde o zamanın muhafazakarlarından epey tepki almış, devlet erkanınca sarık yerine takılacak bu yeni başlığı, kimileri yeterince yerli ve milli bulmamış. Devletin insanların ne giyip giymediğini belirlemesi de, yüzeyselliğimiz de, bir yandan “modernleşmek” isteyip, bir yandan modernitenin ne olduğundan zerre haberimiz olmadığı için gardırop düzenlemesi ile modern olacağımızı zannetmemiz de ayrı komedi.

Fotoğraf: Reha Alan.

Özgür Masur’un 2020’de “ilk imza koleksiyonum” dediği Byzantium da bu kutuplaşmanın diğer ucundan tepki çekmişti. “Vay efendim Bizans özentisi bunlar, yerli ve milli değiller” minvalinde yorumlar olmuştu. Cumhuriyetimizin 100. Yılında hala “şu giyim bizi temsil etmez, şu giyim eder, şöyle giyinen Cumhuriyet kadınıdır, şöyle giyinen Cumhuriyet düşmanıdır” gibi, derinlikten uzak argümanlar ülkeye fayda getirmiyor. Geçmişte de, bugün de türlü türlü giysilerin var olduğu bir ülkeyiz. Kimse de giydiğiyle veya giydirdiğiyle Cumhuriyeti temsil etmekle yükümlü değil, hele de bu tetiklenen sosyal medya kullanıcılarının tahayyülüne uygun şekilde temsil etmekle hiç yükümlü değil. Tabii bunların ardında, devleti, “vatandaşların ona layık olması gereken, layığıyla temsil etmemiz beklenen yüce bir şey, bir kutsal” olarak görmenin de payı olabilir, bu pilav daha çok su kaldırır, herhalde bir moda-sanat yazarına da bunları izah etmek düşmez. Fakat şunu da söylemeden geçemeyeceğim; Cumhuriyetimizin değerleri, ortak hikayemizi üzerine inşa ettiğimiz, edeceğimiz temeller bu kadar sığ değildir, olmamalıdır da. Bu koleksiyon vesilesiyle bir kez daha kutuplaşma ve kimlik siyasetinin rasyonellikten uzak, baskıcı yaklaşımla, kreativiteyi, üretkenliği, ülke potansiyelini boğma teşebbüsüne tanık olduk.

Koleksiyonun heyecan verici detaylarının, Bartın işi tel kırmaların, atlas kumaşların, iğne oyalarının bu tartışmaların gölgesinde kalmadan hak ettiği teveccühü görmesini diliyorum. Cumhuriyetimizin 100. yılına yakışan, sanatçıların, tasarımcıların ideolojik zorbalık ve tahakküm korkusu olmadan kendilerini özgürce ifade edebilecekleri alanı bulabilmeleridir.

Defiledeki görünümlerin tamamını şuradan izleyebilirsiniz:

https://www.instagram.com/reel/Cy39B4oszO0/?igshid=MzRlODBiNWFlZA==

Fotoğraflar: Kaan Eratalay.

Fotoğraflar: Kaan Eratalay.

Vogue’dan Gazze için özel sayı

Vogue Arabia, Kasım sayısını barış ve insanlık çağrısına, yitip giden masum hayatlara ithaf etti. Gazze’deki doktorlara, hemşirelere, gazetecilere ve onların kahramanca gayretlerine, sebatlarına, dirayetlerine adadıkları derginin kapağında da Filistin’e özgü el işlemeleri var. Derginin, yayınladığı açıklama şöyle: “Halihazırda Gazze’de insanlığın gözü önünde yaşananlar, insanlık tarihi boyunca kayda geçen en büyük felaketlerden biri ve hepimizin ortak kaybıdır. Bireysel olarak bir şey yapıp ölümleri durduramasak da, hep beraber sesimizi yükseltip, devletlere, uluslararası kuruluşlara ve yöneticilere baskı yaparak barış ve şiddetin sona ermesini talep edebiliriz. Bu, ırk ve dinden bağımsız, global bir gayret olmalıdır.”

Lükse talep azalıyor

Global moda pazarında pandemiyi müteakiben yaşanan lükse akın dönemi sona eriyor. Lüks segmentteki duraklama artık çok bariz; mevzu artık hasarın ne kadar derin olacağı ve ne kadar süreceği. Bünyesinde Louis Vuitton, Bulgari, Dior, Fendi gibi pek çok ünlü markayı barındıran lüksün dev çatı firması LVMH, yılın üçüncü çeyreği için satış verilerini açıkladı ve yılın ilk yarısına nispetle yarıya inen büyüme hızı dikkat çekti. Kurucusu dünyanın en zengin insanı Bernard Arnault olan LVMH firmasının hisseleri, üçüncü çeyrek verilerini açıkladıktan sonra borsada yüzde 8 değer kaybı yaşadı. Rakipleri Kering (Gucci, Saint Laurent, Bottega Veneta, Balenciaga…) ve Burberry Group da benzer düşüşler yaşadılar.

Bu düşüş ne kadar sürer, bu markalar parasının hesabını bilen, çarçur etmek istemeyen yeni lüks tüketici kitlesini tavlamayı başarır mı bilemiyorum ama şimdiden bazı markalarda dikkatimi çeken bir strateji var. Çin ve diğer Uzak Doğu ülkelerindeki müşterilerle daha sıcak ve yakın ilişkiler kurmaya çalışıyorlar. Mesela geçtiğimiz iki hafta türlü vesilelerle Çin’e giden ünlü tasarımcılardan bazıları, Stella McCartney, Donatella Versace, Daniel Lee, Thom Browne, Stuart Vevers, Peter Do, Sébastien Meyer ve Arnaud Vaillant’dı. Hepsi de Çinli editörleri, influencerları, ünlüleri davet ettikleri yemekler ve etkinlikler düzenlediler. Bakalım Doğu’nun zenginliklerine düzenledikleri bu seferler, lüks segment markaları, içine girdikleri girdaptan çıkarabilecek mi?

Avrupa’da sim pul artık yasak

Geçen salıdan itibaren yürürlüğe giren yasayla Avrupa Birliği sınırları içinde plastikten imal edilen sim, parıltı, payet gibi aksesuarların üretimine ve satışına kademeli olarak kısıtlamalar geldi. Plastik sim satışı dökme olarak artık yasak. Sim içeren kozmetikler için ise bir geçiş süreci devreye girdi. Örneğin makyaj ürünleri, oje ve rujlarda 2025 sonuna kadar müsaade var, daha sonrasında bu ürünler, 2035’e kadar, paket üzerinde “bu üründe mikroplastik bulunur” ibaresiyle satılabilecek. Kısıtlamalar, cam, metal ve doğada çözünebilen materyallerden elde edilen sim, pul ve payetleri kapsamıyor. Avrupa Birliği bu düzenleme ile, 2050’de karbon emisyonunu sıfırlamayı hedefleyen plan çerçevesinde, mikroplastikleri tamamen ortadan kaldırmayı amaçlıyor.

Giambattista Valli Defilesinden, 2018.

- Advertisment -