Geçen hafta kaldığı yerden devam etmek istiyorum.
Demokrasi üzerine oldukça derinlikli kitaplar yazmakla kalmayıp, aynı zamanda onun güçlü şekilde savunusunu yapan John Keane’in, yakın zamanda güzel bir çeviriyle (Ali Nalbant) basılan (Say Yay.) Kısa Demokrasi Tarihi kitabından bahsediyordum.
Kitabın ana fikirlerinden biri demokrasi tarihine baktığımızda, farklı zaman ve toplumlarda demokrasinin çok farklı şekillerde anlaşılabildiği ve de kendini çok farklı şekillerde var edebildiğini gördüğümüzdür. Bu nedenle, bambaşka ve hatta birbiriyle çelişkili gibi gözükebilecek farklı demokrasi modellerinden bahsetmek mümkündür. Her toplumun kendi demokrasi modeli vardır demek istemiyorum ama her toplumun demokrasiyi kendine göre şekillendirme hakkı olduğunu kabul etmek gerekir. İkisi farklı şeylerdir.
Her toplumun kültürü, yapısı ve siyasi tarihi benzersiz bir başkalık içerir ve buna bağlı olarak farklı modellerden söz etmek her zaman mümkün ve kaçınılmaz bir gerekliliktir. Standart bir demokrasiden söz edemeyeceğimiz gibi “demokrasinin standartları” diye başlayan hakimane cümleler kurma konusunda da daha temkinli davransak yeridir. Demokrasinin evrenselliği, modelinde veya standartlarında değil çıkış nedeninde gizlidir.
Keane’in gayet iyi ortaya koyduğu gibi, demokratik bir rejimin esas özü ve gayesi, gücün kötüye kullanılmasını engellemekte yatar. Onun en evrensel tarafı budur. Tarih boyunca her zaman için elindeki gücü kötüye kullanan yöneticiler olmuştur ve demokrasi tam da bu nedenle doğmuş, bu nedenle, başka biçimlerde de olsa hep var olmuştur.
Gücün ve iktidarın olduğu yerde, özellikle de kötüye kullanıldığı yerlerde kaçınılmaz olarak demokrasi fikri de varlık bulur ve gelişir. Onun esas meselesi, gücün kötüye kullanılmasını engellemek ve bozulmayı önlemek olduğu için diğer nitelikleri ya da kazanımları -önemsiz değil ama- daha ikincildir. Halkın kendi kendini yönetmesi, gücün kötüye kullanılmasının engellenmesinin arkasından gelir. Bu, daha önemli olmayabilir demektir!
Yine demokrasi tarihine baktığımızda önce meclis demokrasilerini, sonrasında ise seçim demokrasilerini görürüz. Açmak gerekirse, önce bir grup insanın istişaresine dayandığı için gücün kötüye kullanılmasını nispeten azaltıcı olduğu düşünülen ve halkın da daha küçük ölçekli dünyalarda yüz yüze katılımlarına izin veren konsey tipi yönetim yapıları söz konusu iken daha sonrasında bununla yetinilmeyip halkın da belli ölçülerde yönetime ve hiç değilse yönetecek kişilerin kimler olacağının belirlenmesi süreçlerine katıldığı bir döneme geçilmiştir. Burada yüz yüze ilişkiler söz konusu olamayacak kadar toplumlar büyümüş ve yönetenlerle yönetilenler arasındaki mesafe hiç olmadığı kadar arttığı için biraz da zorunlu olarak temsilciler üzerinden kurulan yeni ilişkiler söz konusu olmuştur.
Son yıllarda ise -yaşanan iletişim ve mobilizasyon devriminin de büyük yardımıyla- ortaya çıkan yeni dönemi ise öncekilerden ayırmak gerekir. Burada bir nitelik farkı söz konusudur. Gözetim demokrasisi kavramı bu yeni dönemi ifade için kullanılmaktadır. Yani, yalnızca seyirci olmakla ya da kimlerin yöneteceğini belirlemekle kalmayıp her an her konuda olan bitenleri gözleyen, izleyen ve gerektiğinde sivil ve demokratik yollarla, zaman geçirmeksizin müdahale edebilen insanların örgütlü ya da örgütsüz olarak aktif şekilde gücün kötüye kullanılmasını engelleyici oldukları son merhale. Bu aynı zamanda ilk merhalenin bilince çıkması ve ilk kez yapılabilir olmasıyla mümkün hale gelmiş özdür.
Demokrasi, gücün kötüye kullanılmasını engellemek için vardır ve bugüne kadar gelişini sayısız halkın ve de insanın bu uğurda bedeller ödeyerek karşı çıkmasına borçludur. Demokrasi bir karşı çıkma ve itiraz rejimidir. Bütün tarihi bize bunu söylemektedir. Diğer bir deyişle, halkın gücüdür, gücün kötüye kullanılmasını engelleyerek demokrasiyi hep var eden kaynak halkın karşı koyma ve itiraz etme gücüdür.
Demokrasinin eşitlik ve özgürlük gibi ana vaatleri bile bunun yanında hep ikincil olmuştur. Gücün kötüye kullanılmasının halkın gücüyle engellenebilir olması demokrasinin üzerinde var olabileceği yegâne kaynaktır. Hindistan’da hiçbir şekilde eşitlik söz konusu değildir mesela, ama demokrasi için güçlü bir zemin olasılığı her zaman mevcuttur. İran, özgür bir ülke değildir belki, ama -yakinen şahit olduğumuz gibi!- demokrasi için içten içe hep yaşayan bir nüveye sahiptir. Hatta, buradan bakınca dünya üzerindeki en güçlü demokrasilerden biri İran bile olabilir!
Gözetim demokrasisi, “şimdiye kadar gelmiş geçmiş en karmaşık ve canlı demokrasi biçimidir.” (s.161) Sadece devletler ve onu yöneten iktidarlarla sınırlı olmayıp gücün olduğu her alanda varlık bulur. Bindiğiniz minibüste, hizmet aldığınız bir devlet dairesinde ya da satın aldığınız bir ürünün bozuk çıkması halinde hayat bulma olasılığı vardır. Hiçbir şey yapmasanız ya da söylemeseniz bile gözetmekte ve izleyip not etmekte, her şeyi bir gün mutlaka bir yerlerde kullanmak üzere kaydetmektesinizdir. Gözetmek zannedileninin çok ötesinde aktif eylemdir ve gözetim demokrasisi herkesin eliyle, diliyle ya da kalbiyle karşı çıkma gücünden beslenmektedir.
Gözetim demokrasisi için seçim, belirleyici bir final değil her şeyin yeni başladığı bir sınır çizgisidir. “Demokrasi bu yeni şartlar altında seçimlerden çok daha fazlası demektir. Devletlerin içinde ve dışında, bağımsız ve sivri dişli bekçi köpeği kuruluşları, iktidarın manzarasını yeniden şekillendirmeye başlamıştır. Bu yeni gözetim kuleleri, şirketleri ve seçilmiş hükümetleri, partileri ve politikacıları sürekli diken üstünde tutarak güçlerini kötüye kullanıp kullanmadıklarını sorgular, hükümetleri ve işletmeleri gündemlerini değiştirmeye zorlar, bazen de halkın karşısında onurlarını kırar.” (s.161)
Kısacası, “Demokrasi artık basitçe seçilmiş hükümetlerin gücünü kullanmanın ve dizginlemenin bir yolu olmadığı gibi, artık bölgesel devletlerle kısıtlı da değildir. Demokrasinin istatistiğin kötüye kullanılması olarak tanımlanıp bir sonraki solukta, ‘çoğunluğun kısıtsız iradesinin hakimiyeti’ olarak suçlandığı; ya da…‘halkın oyu uğruna verilen rekabetçi bir mücadele aracılığıyla karar verme gücünü elde eden bireylerin politik kararları alması için kurumsal düzenleme’ olarak tanımlandığı günler geride kalmıştır.” (s.162)
Gözetim demokrasisi, seçime dayalı demokrasilere büyük bir meydan okumadır. İktidarların dizginlenmesi ilk kez olarak aşağıdan yukarı yapılma olasılığı taşımakta ve sadece siyasal alanla sınırlı kalmayıp sosyal alanın tamamında bunu yapabilme gücüne ulaşılmaktadır. Başka bir ifadeyle, yerleşik olan düzen hem sosyal hem de siyasal açıdan büyük bir sarsıntı içerisindedir ve gücün kullanım biçiminin bütünüyle yeniden tanımlanacağı yeni bir döneme doğru hızla gidilmektedir. Bu, siyasetin en sivil, en kendiliğinden ve en aşağıdan yukarıya halidir. “Gözetim demokrasisi çağının farklı tarafı, daha önce hiç olmadığı şekilde, organize olan kamuoyunun sosyal hayatın tamamında keyfi güç kullanımını gözetlemesini ve reddetmesini mümkün kılmasıdır.” (s.162)
Sivil toplumun zaman içerisinde getirilen bütün eleştirilere rağmen ayakta kalmasının nedeni de budur. Dillerden düşürülmemesinin nedeni de: keyfi güç kullanımını engellemekteki işlevi ve etkisi. Çünkü, “Demokrasinin gerçek nedeni, hiçbir insana diğerleri üzerinde kontrolsüz güç teslim edilecek kadar güvenilememesidir.” (s.166)
Bir sivil toplum organizasyonunun amacı kanarya sevmek bile olsa yanı sıra kendi amacı dışında görünmeyen gizli bir amacı daha vardır: gözetmek ve karşı çıkabilmek. Bu tür yapılardaki insanlar doğal bir potansiyel olarak gücün kötüye kullanılmasına karşı çıkma gücüne sahip olduklarını gösterirler çünkü böylesi bir organizasyonda yer almak aktif bir tavır ve toplumsal konularda sorumluluk alma bilinci anlamı taşır.
“Demokrasilerde çareler tükenmez” sözü ilk başta yönetenler için ve onlar açısından söylenmiş bir söz iken bugün tam aksine yönetilenler için ve onlar açısından söylenmelidir. Halk artık çaresiz bir bekleyişe teslim olmak, seçimden seçime önüne getirilecek sandıkları beklemek zorunda değildir. Her an her konuda söz söyleme ve dahası müdahil olabilme gücüne sahiptir ve gözetim demokrasisi tam da her an her yerde yaşatılan en sivil demokrasi biçimi olduğu için her türlü despotluğu geriye dönülmemek üzere bitirici bir olasılığı içinde taşımaktadır.
O nedenledir ki, bugünkü hayata bakıldığında gücün kötüye kullanıldığı pek çok durum söz konusu olabilmektedir ama ilk kez olarak bütün bu kötülüklerin hepsi gözetim altında yapılmakta, kayda alınmakta ve Keane’in de söylediği gibi, bunu yapanların her an halkın karşısında onurlarının kırılma olasılığı olduğu hiç olmadığı kadar bilinmektedir.
Kısacası, sadece kanarya severek bir yandan da iktidarları denetlemek mümkündür; bu iş gözetim demokrasisinde işte bu kadar basit olabilir! Gözetim demokrasisi dönemi, sandığımızdan daha güçlü şekilde gelmektedir!