DEVA’dan mektup

Gelecek Partisi ile DEVA Partisi arasındaki birleşme/birleşememe konusuna dair değerlendirmemi içeren “DEVA bulmaz bir kibir” başlıklı yazım, beklediğimden daha fazla bir alaka ile karşılandı. DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen’in yazıma dair tenkitlerini içeren bir mektubunu sizinle paylaşmak isterim. Yazıda ileri sürdüğüm tezin yanlış olduğunu ve birtakım eksik bilgilerden kaynaklandığını iler süren Ekmen; birleşme/birleşememe sürecinin bütün aşamalarında partiler arasındaki görüşmeler, masaya getirilen teklifler ve partisinin tutumu hakkında ilk defa bu kadar açık konuşuyor ve bu kadar ayrıntılı bilgi veriyor.

Gelecek Partisi (GP) ile DEVA Partisi arasındaki birleşme/birleşememe konusuna dair değerlendirmemi içeren “DEVA bulmaz bir kibir” başlıklı yazım, beklediğimden daha fazla bir alaka ile karşılandı. Yazının temel tezi; GP’nin birleşmeyi savunan, DEVA’nın ise birleşmeye mesafeli duran ve gelen önerileri reddeden bir siyasi çizgi takip ettiği ve DEVA’nın bu tavrının toplum nezdinde bir kibir olarak algılandığıydı. Tezin dayanağı da, kamusal alanda yürüyen tartışma ve parti yetkililerinin bu tartışmaya dair resmi beyanlarıydı.

Tabiatıyla yazı, farklı okumalara tabi tutuldu, farklı tepkiler aldı. Mesele, mühim; dolayısıyla kamuoyunun, bu meselede partilerin nerede durduklarına dair daha fazla bilgi sahibi olmasının değeri su götürmez. Bu meyanda, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin Ekmen’in yazıma dair tenkitlerini içeren bir mektubunu sizinle paylaşmak isterim.

Yazıda ileri sürdüğüm tezin yanlış olduğunu ve birtakım eksik bilgilerden kaynaklandığını iler süren Ekmen; birleşme/birleşememe sürecinin bütün aşamalarında partiler arasındaki görüşmeler, masaya getirilen teklifler ve partisinin tutumu hakkında ilk defa bu kadar açık konuşuyor ve bu kadar ayrıntılı bilgi veriyor.

Mektubu, noktasına virgülüne dokunmadan, dikkatinize sunuyorum:

“Değerli Vahap Coşkun,

26 Haziran’da Serbestiyet’te yayınlanan ve DEVA Partisi ile Gelecek Partisi arasındaki ilişkileri ele aldığınız “‘DEVA’ bulmaz bir kibir” başlıklı köşe yazınız üzerine size bu mektubu yazıyorum.

Bu vesile ile bütün yazılarınızı büyük bir ilgi ile okuduğumu arkadaşlarımla paylaştığımı, belki ilk kez bir yazınıza itiraz şerhi düşeceğimi belirtmek isterim 🙂

Bir kısmı eksik bilgilerle yapılan değerlendirmelerin, finalde “DEVA kibrine” bağlanarak tüm süreçlerin sorumlusunun DEVA Partisi olarak ilanının partimize yapılmış ciddi bir haksızlık olduğunu düşünüyorum.

“Partilerin kuruluşu, seçim süreci ve seçim sonrası” olmak üzere üçe bölünmüş analizinize göre, iki muhalif siyasi partinin önüne hep yeni fırsatlar çıkıyor fakat her defasında DEVA Partisi bunları tepiyor.

Açık kaynaklardan elde edilen bilgilerle yazdığınız analize yansımayan, bugüne kadar da siyasi sorumluluk ve muhataplarına saygı hissiyle kamuoyuna yansıtmaktan özenle kaçındığımız bazı hususları bu vesile ile izah etmek isterim. Bu da bizim açımızdan bir ilk olacak.

Üçe bölerek kategorize ettiğiniz bu süreçlerde her türlü iletişim ve görüşme zeminine açık, yetkili kurullar dışında, kamuoyuna kapalı bir üslup ve dil ile ilerledik. Bu mahremiyeti koruma çabası ile başta kendi yetkili kurullarımız olmak üzere tüm partilerin karar alma mekanizmalarına saygı ve karşılıklı güven tesisini esas aldık.

Masada konuşulup yetkili kurullara dahi götürülmeyen hiç bir meseleyi dışarıda konuşmadık. Neticeye varmayan hiç bir süreci anlatı-propaganda aracı kılmadık.

Öyle anlaşılıyor ki süreçler hakkında daha açık bir iletişim tercih edilse ve tezlerimiz kamuoyu önünde daha güçlü tartışılmış olsaydı bugün bazı suçlamalara muhatap olmayabilirdik.

Ancak Altılı Masada, üçlü görüşmelerde ve diğer siyasi partilerle görüşmelerde uzun süreli güven tesisini ve parti yetkili kurullarının nihai karar alma hakkını hep gözettik. Hatta yazılı açıklamaları birçok kez muhatapları ile mutabık kalarak ve eş zamanlı yapmayı tercih ettik. Bu tutum alışıldık anlamda siyaset yapma ve algı yönetimi açısından yanlış görülebilir. Ancak karşılıklı güven, saygı ve kurumların işleyişine saygının gereğinin bu olduğuna inanıyoruz. Bugün de aynı inançtayız.

Mevzulara gelirsek; her birisi birbirinden bağımsız değerlendirilmesi gereken üç apayrı süreç var.

İlki; kuruluş dönemi.

Her iki siyasi partinin genel başkanı da bir dönem AK Parti’de siyaset yapmışlardı. Öyleyse niçin birlikte ayrılıp, birlikte parti kurmadılar?

DEVA Partisi ile Gelecek Partisi’nin kuruluş döneminde bir araya gelememelerinin sebeplerini bugün bir kez daha konuşmak, yeni tartışma başlıkları açabileceğinden, çok tercih edeceğimiz bir durum olmaz. Hele şu aşamada o süreci konuşmak hiç istemeyiz.

Ancak şunu hatırlatmak isterim ki,  DEVA Partisi’nin kurucu kadroları henüz program tartışmasını sürdürürken, Gelecek Partisi hızla yola çıkıvermiş ve bizden 3 ay evvel partinin kuruluşunu ilan edivermişti.

Kadro-program-tüzük meselelerinin ele alınış ve süreç yönetim biçimi de aslında farklılıkların bir görünümünü ortaya koymuştu.

O günler ve bugüne dair söyleyeceğimiz en temel tercihlerden biri; DEVA Partisi’nin etnik veya dini temelli bir siyaset söyleminden uzak durma kararlılığıdır. Yüceltilmiş, dava olarak ifade edilen, insanların ve ülkenin temel ihtiyaçlarını daha büyük anlatılarla görmezden gelen “dava siyaseti/retoriği”nin ülkemizde taşıyıcısı çok olduğu gibi, bu dille yeni bir siyaset imkânı da yoktu. Ki böyle bir siyasi retoriğin maliyeti hala en ağır şekilde yaşanmaktadır.

Parti içi ve kamuoyu önünde tercih edilen retorik ve kavramsal çerçeve, partinin kimliğinin algılanmasında program, tüzük ve kadrodan daha etkili bir araçtır. Böyle bir ayrışmanın küçümsenecek bir fark olduğunu düşünmüyorum.

İkincisi; seçim süreci.

Ne oldu da seçim öncesinde DEVA Partisi, Gelecek Partisi’nin Saadet Partisi’yle birlikte 28 Şubat odaklı deklarasyon yayınlama teklifini uygun görmedi?

Bu konunun iki boyutu vardı.

i) 3 parti ile birlikte bir bildiri yayınlama hususu teklif edildiğinde, Altılı Masaya dair ilk görüşmeler yapılmış ve partiler arası görüşmeler trafiği başlamıştı. Altılı Masa’nın üç üyesinin bir yandan ortak bir sürece dâhil olup, diğer yandan ayrıksı bir yapı kurması bizce doğru değildi. Altı siyasi parti birlikte çalışma kültürünü geliştirirken, çok önemli metinlerin ve mutabakatların hazırlıkları başlamış iken, ilerleyen zamanlarda Millet İttifakı’na dönüşecek bir zemini samimiyetle oluştururken ve dindar kesimin kaygılarını altı parti birden gidermeye çalışırken masa içinde farklı bir duruş üretmek masanın ruhuna aykırı bir tutum olurdu.

ii) Ayrıca teklif edilen bildiri metninin odak noktasına 28 Şubat döneminin mağduriyetini alması ve bunun hukuksuzluğun kural haline geldiği günümüz mağduriyetlerini ikinci plana iten bir görünüm içermesi diğer bir çekince sebebiydi.

28 Şubat ve benzeri deneyimlerden alınacak ders, hak ve özgürlükler karnesini herkes için iyileştirmek ve sağlam hukuki güvencelere bağlamak olmalı. Bu konuda hemfikir olduğumuza inanıyorum.

Peki ya “ittifak içi ittifak” tartışmasını nereye koyacağız?

Anakronizme düşmek istemem ama bu gerçekten de seçim sonuçlarını belirleyen bir dönüm noktası olabilir.

Düşünün, elinizde altı tane saha araştırması var. Bir değil, iki değil, üç değil, altı çalışmanın tamamı aynı yönü işaret ediyor. Bu anketler, üç siyasi partinin seçime DEVA Partisi logosuyla katıldığı takdirde en çok oyu alacağını tespit ediyor.

Hatta seçim barajını fazlasıyla aşma potansiyeli dahi görünüyor.

Hal böyleyken, Gelecek Partisi’nin “O DEVA Partisi’nin logosu ortak logo olamaz”, Saadet Partisi’nin “Bizim logomuz olmazsa bu iş olmaz” tutumlarını görmezden gelerek, eleştiri oklarını sadece DEVA Partisi’ne çevirmek hakkaniyetli bir yaklaşım değil.

Tüm girişimler seçmenden en fazla oyu almayı amaçlıyor ve yapılan araştırmalar DEVA Partisi’ni işaret ediyorken DEVA logosuna tavır almak neden tartışılmaz? Üstelik tek liste ile logo ısrarının sonradan ortadan kalktığı göz önüne alındığında bu tavrın da hakkaniyetle tartışılması gerekmiyor mu?

Son olarak CHP listelerinden tek liste olarak seçime girme kararını DEVA Partisi’nin cuma günü son saatlerde verdiğini, Gelecek ve Saadet partilerinin partimizden önce CHP ile mutabakata vardığını, bu zor kararda d’hondt sistemi ve mecliste çoğunluğu elde etme kaygısının etkili olduğunu belirtmek isterim.

Gelelim seçim sonrasına…

Ankara siyaseti mecliste grup kurmayı etkin bir muhalefetin ön şartı gibi görür. Bu iklimde kim partisinin Meclis’te grup kurmasını istemez ki?

Ancak siyasette atılan adımların organik olması ve geniş toplum kesimlerince yadırganmaması gerekir. Sizin de bazı eleştirileriniz toplumsal onay müessesinin önemine dikkat çekmiyor mu?

İki veya üç farklı partinin olmasından şikâyet edip hatta mümkünse parti sayısını bire düşürmeyi konuştuktan sonra, dördüncü partiyi kurmak tuhaf olmaz mıydı? Düşünün bir parti var ama genel merkezi yok, teşkilatları yok, hatta genel başkanı bile kâğıt üstünde. Bu suni oluşumun hülle olarak eleştirileceği gün gibi aşikâr değil mi?

Söz konusu model, vatandaşlarca doğal karşılanmayacağından, yönetişim sorunları çıkaracağından, zihin karmaşasına yol açacağından ve partilerin kendi öz kimliklerinin gelişimini engelleyeceğinden kurullarımızda uygun görülmedi. Ancak şunu vurgulamak isterim ki, bu karar, partimizin bugüne kadar yürüttüğü en kapsamlı istişari süreçlerden biri ile alınmıştır. Siyasi kararlarda gerekli katılım ve istişari süreçler yürütülmez, teşkilatlar nihai kararın bir parçası olmaz ise, 1+1 her zaman 2 etmeyebilir. Bunun da tarihte birçok örneği vardır.

Ayrıca sadece grup kurabilmek için yeni ve 4. bir parti kurmanın doğru olmayacağına dair kaygılar Saadet Partisi yetkili kurulları tarafından karara bağlanmış ve bizzat Sn. Genel Başkan tarafından DEVA ve Gelecek partilerine iletilmiş, DEVA partisi yetkili kurulları nihai kararını bu bildirimden sonra almışken, sürecin olumsuz neticelenmesinin bize fatura edilip, bir kez daha oyunbozan DEVA Partisi resmi sunulması hakkaniyete ne kadar uygundur?

Önce Saadet sonra DEVA teşkilat ve yöneticileri tarafından dahi kabul görmemiş bir formüle toplum nasıl teveccüh gösterecekti?

DEVA ile Gelecek niye birleşmedi? DEVA “yine” mızıkçılık mı yaptı?

Hayır.

DEVA Partisi’ne informel olarak bazı öneriler gelse de, genel başkanlar ve heyetler seviyesinde yapılan görüşmede masaya getirilen teklif; eş başkanlık veya dönüşümlü genel başkanlık formülünü içeriyordu. Tüm tartışmalardan azade olarak, birleşmenin hedef kitlesi olarak tarif edilen sağ ve muhafazakâr seçmenin böyle bir yönetim modelini ne kadar onaylayacağını takdirinize bırakıyorum.

Partimizin önerilen modele ilişkin tutumu, yeni bir çıkış yakalamaya çalışırken “ölü doğum yapmak”tan kaçınmak olarak da tarif edilebilir.

Değerli Vahap Hocam,

Süreçlere, aktörlere, paydaşlara, yetkili kurullara ve kamuoyuna duyduğumuz saygının gereği olarak bu meseleleri konuşmaktan hep kaçındık. Ancak bugün “kibir” eleştirisine dönüşen değerlendirmeler karşısında sizinle paylaşabileceğim kadar detayı paylaşmak istedim. Elbette bu, tüm kararlarımızın tek taraflı bir doğru ve üstünlük içerdiği anlamına gelmez. Her bir kararımızın sorumluluğunu almak durumundayız.

Ancak sonuçta herkes aynı şeyi düşünüyor olsa veya aynı yönetim tarzı ve söylem biçimine sahip olsaydı zaten bu ayrışmalar da yaşanmazdı. Bizim zaviyemizden durum budur.

Son olarak,

Kimliklerin hala belirleyici olduğu ülkemizde, hukuk, demokrasi, çoğulculuk ve katılımcılık esasları ile “kimlik siyaseti” gütmeden tüm kimliklere duyarlı bir dil inşa etmeye çalışıyoruz.

Siyasi yelpazenin her kesimindeki demokrat ve makul insanlara hitap etmek istiyoruz. Bir mahallenin değil, her mahallenin çıkarını koruyan bir çizgi izliyoruz.

Ülkenin ihtiyacı olan bu büyük çabayı da, bir kimliğe yaslanarak siyaset yapmanın en konforlu olduğu dönemde yapıyoruz. İşimizin zor olduğunun bilincindeyiz. Bu zorluğun siyasi bedelinin olduğunun da bilincindeyiz. Ancak ülkenin ihtiyacının da tam olarak bu kapsayıcı kuşatıcı kucaklayıcı yaklaşım olduğuna inanıyoruz.

Demokrat bir kitle partisi olmak için çabalıyoruz. “Demokrat” yazarak açtığımız parantezin içini “muhafazakâr”, “milliyetçi”, “sosyal”, “liberal” gibi pozisyonlarla dolduruyoruz. Her anlayıştan demokratı DEVA’nın ev sahibi olarak görüyoruz.

Altılı Masa deneyiminin çok önemli olduğuna inanıyoruz. Siyasi partiler arası rekabetin düşmanlığa dönüşmeden dostluk ve nezaket temelinde yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz. Ve siyasi partiler arası her türlü işbirliğini hiçbir ön yargı koymadan önemsediğimizi ifade ediyoruz.

Biraz uzun oldu ama bu minvalde belki de son görüş açıklamamız olabilir bu. Bir kez daha sabrın için teşekkür ederim.

Mehmet Emin Ekmen

Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı”

Sn. Ekmen’e, ben de, kamuoyunun ilk kez duyduğu bazı bilgileri ihtiva eden ve bu yönüyle de tarihe not düşen bu mektubu için müteşekkirim. 

DEVA cephesinden mesele böyle görünüyor. Eğer Gelecek Partisi de, bu konuya dair kendi görüşünü detaylı bir şekilde anlatmak isterse, köşem onlara da açık olacaktır. 

Zira bu tartışmanın derinleştirilerek sürdürülmesinin faydalı olacağı kanısındayım.

Kurban Bayramınız mübarek olsun; hepinize sağlıkla ve mutlulukla geçireceğiniz nice bayramlar dilerim.

- Advertisment -