6 Temmuz 2023 günü İzmir’de tutuklu babasını ziyaretten döndükten sonra metro istasyonunda canına kıyan 18 yaşındaki Ayşe’nin hikayesini duydunuz mu? Yoksa duymadınız mı? Duymadığımız için mi sessiz kalıyoruz? Duymuş olsak yine de sessiz kalır mıyız?
Ayşe, İzmir’de Buca Kırklar cezaevinde tutuklu ve KHK’lı astsubay babasını ziyaretten dönmüş. Masasına bir mektup bırakmış ve Nergis istasyonunda canına kıymış.
Ziyarette babasının “Genel af çıkar, herkesi çıkarırlar ama bizi çıkarmazlar” sözünden etkilenmiş olabileceğini söylüyor annesi.
Ben hukuk eğitimi ve 45’i aşan yaşımla anlayamıyorum ülkemdeki hukuksuzluk girdabını, 10 yaşından bu yana bu girdaba düşen Ayşe nasıl anlasın? Anlayan var mı hukukun nasıl işlediğini, kime işlediğini? Ayşe hepimize hitaben bir mektup da yazmış.
Ben haberi, hikâyeyi, mektubu okuduğumdan bu yana perişanım ama herkes okumalı ki yüzleşmeli. İlk yayınlayan haber sitesi bağlantısını da paylaşıyorum (https://kronos36.news/tr/khkli-babasiyla-gorus-yaptiktan-sonra-canina-kiyan-18-yasindaki-aysenin-mektubu/).
Ayşe’nin ciğerimizi dağlayan ölümü ve babasının sözleri üzerinden başka bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Sürekli gündemimizde olan “Genel Af”, “Af” ya da her ne kadar aklımızla dalga geçercesine “af değil” denilse de bal gibi af olan “infaz düzenlemeleri” ile kimler affediliyor, kimler affedilmiyor? Ülkemizin cezaevleri sorunu neden bir türlü çözülemiyor? Noktasına virgülüne dokunmadan Adalet Bakanlığı verilerine bakarak resmi görmeye çalışalım ve üzerimize gelen çığı konuşalım mı?
Önce devlette yürütme yetkisini tek başına deruhte eden ve yasama ve yargıdaki etkisi yadsınamaz olan Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda defalarca açıkladığı görüşlerine bakalım.
23 Eylül 2018 tarihinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’ye hareketinden önce Atatürk Havalimanında açıklamalarda bulunmuş ve MHP’nin hazırladığı ve TBMM’ye sunmayı planladığı af tasarısına ilişkin görüşü sorulunca şunları söylemişti: (https://tr.euronews.com/2018/09/23/erdogan-devlete-karsi-islenen-suclar-icin-af-yetkisi-olabilir )
“Konuyla ilgili bazı açıklamaları duyduk. Fakat bu konudaki temel ilkemiz şudur; eğer bir af, devlete karşı işleniyorsa devletin bunu af yetkisi olabilir. Fakat şahıslara karşı işleniyorsa, bunun af yetkisi devlette değildir. Ancak bunu affedebilecek merci, o şahısların, mazlum, mağdur insanların ta kendisidir. Biz o yetkiyi devlet olarak kendimize alamayız. Düşünün ki bir ailede, bir kişinin eşi, kardeşi öldürülmüş, devlet olarak biz bunu affedebilir miyiz? O yetki ancak o ailenin kendine aittir. Bunun dışında parasal suçlar, hırsızlık, şu, bu… Aynı şekilde edebilir miyiz? Bu afla ilgili talebin içeriği A’dan, Z’ye ancak Meclise gönderildiğine göre bunların üzerinde arkadaşlarımız da gerekli çalışmaları yaparlar. Bakılır, atılabilecek adım varsa, üzerinde durulur. Ama şu anda televizyonlarda konuşulanlara bakıldığı zaman, tabii bunlar genelde kişileri de ilgilendiren bir konu… 164 bin veya 162 bin kişi… Bunların devletle alakası noktasında arkadaşlarıma sordum. ‘Devlete karşı işlenmiş bu tür veya bu sayıda bir suç söz konusu değil’ dediler. Gelsin, görürüz, bakarız, üzerinde çalışırız. Ona göre de atılabilecek adımlar varsa, buna göre atarız veya nereye kadar, ne kadarı ayrı bir konu. Bunlar üzerinde çalışırız.”
Üzerinde çalışıldı. 2016’da bir infaz düzenlemesi yapılmıştı, sonra 2020’de yine yapıldı. Son olarak da 31 Temmuz 2023 tarihinde yürürlüğe giren son infaz düzenlemesi yapıldı ki bunların tamamı birer “af” ve aftı değildi tartışmasını dahi gereksiz buluyorum.
Ülkemizde 399 cezaevi var ve toplam kapasitesi 289 bin 974. 31 Aralık 2022 itibariyle cezaevleri toplam nüfusu ise 341 bin 294. İstatistiklere göre OECD ve Avrupa ülkeleri arasında cezaevi yoğunluğu en yüksek ülkeyiz ve sadece 1 Ocak-31 Aralık 2022 tarihleri arasında ceza infaz kurumlarına 301 bin 410 hükümlü statüsünde kişi giriş yaptı. Yine aynı yıl içinde hükümlü olarak çıkış kaydı dikkate alındığında, aynı tarihler arasında ceza infaz kurumlarından 264 bin 844 hükümlü statüsünde kişi çıkış yaptı. Girenlerin sayısı, çıkanların sayısı arasındaki yakınlık dikkatinizi çekiyor mu? Bir diğer dikkat çekici husus ise tek bir yılda cezaevlerine hükümlü olarak giren sayısı cezaevlerinin toplam kapasitesinden fazla. Bu ve devamı istatistikler için Adalet Bakanlığı sayfalarına dileyen bakabilir. https://adlisicil.adalet.gov.tr/Home/SayfaDetay/cte-istatistikleri-bulteni29092022032841 ve https://adlisicil.adalet.gov.tr/Home/SayfaDetay/adalet-istatistikleri-yayin-arsivi)
Peki bir yılda tüm ceza yargısı süreçleri tamamlanıp hükümlü olan 301 bin 410 mahpusun toplam 562 bin 738 suç kaydının büyükten küçüğe dağılımı nedir? Adalet Bakanlığı istatistiklerinden tabloya bakalım.
Tabloda devlete karşı işlenen tüm suçlar tablonun altında “Diğer suçlar” başlığında toplanmış. Diğer suçlara göre azınlıkta. Bilin bakalım son infaz düzenlemesinden kimler faydalanıyor? “Diğer suçlar” başlığına sıkışan devlete karşı suçlar dışında tamamı, yani hırsızlık, kasten yaralama, uyuşturucu, yağma, dolandırıcılık, çocukların cinsel istismarı diye yukarıdan aşağı sayılan tüm suçlar ve “Diğer Suçlar” arasında kalmış cinayet gibi akla ziyan olan suçlar infaz düzenlemesinden faydalanıyor.
Tahmin edeceğiniz üzere Ayşe’nin babası, Ayşelerimizin anneleri ve babaları faydalanamıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fikri neden değişti ki?
Cumhuriyet Başsavcılıklarının soruşturma evresi iş durumuna bakalım mı?
Düzenli artışı görebiliyoruz değil mi? Neden artıyor bu sayılar? Bir de ceza mahkemelerine bakalım isterseniz.
Milyonlarla ifade edilen bu kadar dosyanın altından kaç ceza mahkemesi, kaç hakimle kalkılabilir? Kaç yeni adliye binası kiralamak gerekir?
2018 yılından bu yana imkan bulduğum her platformda dile getiriyorum. Yargı ve kolluk neredeyse tüm enerjisini “siyasi suçlar” için tüketirse “gerçek suçlar” kelimenin tam anlamıyla patlar. Bir de bunun üzerine adına af denilemeyen infaz düzenlemeleriyle gerçek suçlular cezaevinin bir kapısından girip diğerinden çıkarsa cezasızlık algısı yerleşik bir hal alır. Cezasızlık algısı suç işleme motivasyonunu artırırken, mağdurlarda haklarını kendileri arama eğilimi artar. İnsanlar sorunlarını yargıda çözmek yerine bizzat ya da çetelerle çözme derdine düşer. Yargıya düşen de “borsa”ya sarılır.
Ne mi oldu 2018’den sonra? Cumhuriyet Başsavcılıklarında açılan dosyalarda 2019 yılında 13.417.259, 2020 yılında 13.097.311, 2021 yılında 14.345.936 kişi şüpheli olmuş. 2022 yılını beraber inceleyelim. 2022 yılı istatistiklerinin Tablo 1.7’si “TCK uyarınca Cumhuriyet başsavcılıklarında soruşturma evresinde gelen dosya, şüpheli ve suç sayıları, 2022” başlıklı. Detaya girmemek ve sadece sayılara odaklanmak için ilk sütunların ekran görüntüsünü paylaşıyorum.
Sayıların izaha ihtiyacı yok. Ülkece üzerimize gelen çığın farkında mıyız?
12.320.073 dosyada 15.665.933 şüpheli ve 20.565.569 suç sayısıyla başa çıkabilecek bir sistem bilen var mı? Her biri “adeta bacasız fabrika” olan kaç cezaevi yapılırsa altından kalkılabilir? Her mahalleye bir cezaevi mi yapılacak? Ortalama 4 mahpus için 1 çalışan istihdam edilmesi gerekiyor. Devletimiz işsizlik problemine bu şekilde mi çözüm bulmayı planlıyor?
Evet, görüldüğü üzere yargının da kolluğun da altından kalkamayacağı bir çığ geliyor üzerimize. Bu “çığ” elbette öncelikle siyasetin sonra da popülizme prim veren toplumun katkısıyla üzerimize geliyor. Siyaset ya da toplum çığın altında kalınca mı fark edecek ne olup bittiğini? Depremde enkaz altından şu kadar insan çıkardık diye övündüğümüz gibi adaletsizliğin oluşturduğu çığın altında kaldıktan sonra kurtulabilenlerle mi övüneceğiz?
Tekrar doğan görünümlü şahin gibi infaz düzenlemesi adıyla çıkarılan aflara gelelim. Ben hiç kimseye bana karşı işlenen suçları affetmek için yetki verdiğimi hatırlamıyorum. Ayşe’nin, Ayşelerimizin de yetki verdiğini sanmıyorum. Devlet kendine karşı işlendiğini düşündüğü ve iktidara göre değiştiği malum suçlara karşı çok katı iken vatandaşa karşı işlenene karşı hangi yetkiyle af çıkarıyor.
Af hukukun karşısındadır. Ancak gelinen noktada yargı çözemeyeceği düğümleri üst üste atmıştır. Sayılar ortadadır ve yargı mekanizmaları içinde çözüme inanan da kalmamıştır. Ben de bu gerekçelerle tek bir mağdurun bir gün erken mağduriyetten kurtulacağı her çalışmaya destek vereceğim. Bir defa olabildiğince geniş bir af ilan edilmesi teknik olarak zaruri hale gelmiştir. Ancak affın öncesinde ve sonrasında yapılması gerekenler yapılmazsa kısa sürede aynı duruma düşülmesi de kaçınılmazdır. Af sonrası yapılması gereken en önemli iş yargı ve kolluğun enerjisini gerçek suçlara yoğunlaştırıp cezasızlık algısını kırmaları ve vatandaşların güvenliğini sağlamalarıdır.
Masada suçun mağdurlarının olmadığı herhangi bir düzenlemenin de iktidara göre tanımları değişen siyasi suçların kapsam dışında bırakıldığı bir düzenlemenin de herhangi bir meşruiyeti olmayacaktır. Gerçek suçlara af çıkarılıp Ayşelerin annelerini babaları kapsam dışında bırakılırsa Ayşelerin vebali omzumuzda olmayacak mı? Ayşelerin babalarını cezaevinde bırakıp gerçek suçlara af çıkarıldığını düşünelim; devlet affederse Ayşe de affedecek mi? Kaybettiğimiz Ayşe kızımızın affedip affetmeyeceğini bilemeyiz ama başka Ayşelerimizden de vebalini yüklenmemek için bir şeyler yapmak gerekmez mi?