İmparatorluğun modernleşme tarihi ile bağlarımız kopmuş gibi. Sanki aramızda derin bir yarık açılmış.
Sarkis Balyan arşivinden hareketle yaptığı “Balyanlar, Osmanlı Mimarlığı ve Balyanlar Arşivi” (1) başlığını taşıyan daha önceki araştırmasıyla Osmanlı imparatorluğunun mimarlık alanındaki modernleşme sürecine ışık tutan mimarlık tarihçisi Büke Uras, bu defa Yapı Kredi Yayınları’ndan yeni çıkan “Büyükada- Moris Danon Koleksiyonu” başlığını taşıyan çalışması bu yarığı kapatmak için eşsiz bir örnek oluşturuyor (2).
Tarifeli seferlerin başlaması ile sayfiyenin icadı. Kırım Savaşı’ndan Büyükada’nın uluslararası bir platforma dönüşmesi. Önemli tarihi olaylara sahne olması, ilginç kişiliklerin burada yaşaması, şehrin dönüşümü ve küresel gelişmelerle ilgili önemli değişikliklere işaret etmesi, kısaca bilinmeyen birçok bilgiyi Uras‘ın arşivlerdeki yaratıcı ve titiz çalışmalarıyla, adeta bir kaşif gibi ortaya çıkarıyor. Şaşırmakla kalmıyorsunuz, yalnızca. Yaşadığınız yere, şehre başka bir gözle bakmaya başlıyorsunuz. Bu çalışma hiç şüphem yok ki yeni heyecanlara yol açacak.
Yaşadığım mahalleye başka bir gözle bakmayı öğrendim
Yerle ilişki kuran, koleksiyonlar ve belgeler, arşivler arasında bağlar geliştiren bu kitap bende de bir heyecan uyandırdı. Uras’ın söylediklerinden hareket edince bakın mahallemdeki bir kişi hakkında neler öğrendim?
Elena Venizilou’nun (Elena Skylitsi Stenavovich) Hristos yokuşu’nda (bugünkü adıyla Kadıyoran Caddesi), oturduğum yerden yaklaşık elli metre uzakta yaşadığını, buradaki konağın sahibi olduğunu öğrendim. Kimden mi söz ediyorum? Komşum Elena’dan, Yunan Başbakanı, dünyaca ünlü bir siyasetçi Eleftherios Venizelos’un sevgili eşinden söz ediyorum.
Bu bilgi Akillas Millas’ın Büyükada kitabında yer alıyor (3). Ancak sanki farkına varılmamış gibi kenarda duruyor.
Büyükada’daki Hristos Yokuşu’ndaki Skiliçis konağı Venizelos’un eşi Elena’nın yazları gelip yaşadığı bir yapı. Akillas Büyükada kitabında bu konağın “Pavli Amca”nın yeğeni, Zannis’in torunu, Elena‘yı sıklıkla ağırladığından söz ediyor. (Uras’a göre 1930’daki ziyarette de ayrıca Elefterios Venizelos‘la birlikte geliyorlar. 1945 yılına kadar avukat Konstantinos Logothetis idare etmiş, mülkleri. 1964’de el konmuş (4).
Atatürk’ün ve İnönü’nun kolunda gördüğümüz fotoğrafların çekildiği 1930 yılında Calipso Oteli’nin terasında yemek yenmiş ve eşi Venizelos ile birlikte bu eve gelinmiş (5).
Dünya siyasetinde Atatürk gibi önemli bir rol oynamış bir kişiden söz ediyoruz.
Savaşta yaşanan büyük travmadan sonra Venizelos’un politikasını iki ülkenin dostluk içinde yaşamasına adaması, Türkiye’yi ziyaret etmesi üzerinde düşünülmesi gereken önemli gelişmeler. Atatürk’ü 1934’de Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermesi, bir Balkan Paktı’nın imzalanmasına öncülük etmesi, daha sonraki dönemlerde milliyetçiliklerle pompalanan bir süreçte aleyhine oluyor. Bu yüzden iktidarı kaybediyor. Eşinin uğradığı suikast girişiminde yaralanıyor.
Eleftirios ve Elena’nın iki ülke arasındaki çatışmanın nasıl bir felaket yarattığını görmüş olmaları, yüzleşmeye karar vermeleri belki de bu nedenle. Ayrıca eşinin İstanbul kökenli olması da önemli.
Elena bundan sonra kendisini mültecilere, yoksullara, zayıflara adıyor. 1959 yılındaki vefatına kadar bir dolu hastaneler kuruyor, hayır işleri ile uğraşıyor, okullar, stadyumlar, yollar yaptırıyor. Mültecilerin bakımını sağlıyor. Burslar veriyor, bağışlar yapıyor. Bu arada Londra’daki evi ise bugün Yunan Büyükelçiliği… Kalbi ise vasiyetine uygun bir şekilde yaptırdığı bir şapelde bir kavanozda saklanıyor. (6)
Elena’nın (dedesinin) konağı neden Büyükada Kadıyoran Caddesi’nde?
Modernleşme sürecinde, Kırım Savaşı sonrası Büyükada’da Fransız kuvvetleri tarafından Rus savaş esirlerini yaptırılan “Küçüktur” yolu ve İngiltere, Fransa, İtalya gibi ülkelerdeki “doğa gezintisi” fikrinden hareketle (halktan toplanan paralarla) yaptırılan “Büyüktur” yolu dışında bir istisna teşkil ediyor. Skiliçis, Rizzos, Patrik Sofronioskonaklarının ve Rum seçkinlerin yer aldığı Hristos Yokuşu.
Yokuş Prinkipo’nun Ortaçağ’dan, Bizans zamanından kalan Hristos Manastırı’na, ünlü kişilerin yattığı mezarlığa ve Yetimhane’ye uzanıyor, kendi başına bir anlam bütünü oluşturan bir yerleşim alanına dönüşüyor. Sembolik anlamı güçlü olan ve çevresinde Rum seçkinlerin yerleştiği bu müstesna yokuş, Rum kimliğinin modernleşme sürecinde yeniden keşfediliyor, yeni yatay yolların açılmasına rağmen varlığını koruyor. Kırım Savaşı sonrası Büyükada’da başlayan kozmopoliten modernleşmenin ve nüfus yapısının değişmesinin karşısında, bu süreçte diğerlerinden (Nizam-Maden) ayrı, önemli bir yerleşim alanı olmayı sürdürüyor. Ancak onun bu özelliğinden ne kültürel miras envanterinde, ne de koruma planlarında söz ediliyor. Gezinti alanı, “Büyüktur” yolu nasıl asfaltlandıysa, Hristos Yokuşu (Aya Yorgi manastırının da Bizans kalıntısı tarihi taş örgüsü kaldırılıp) araçların hız yapabilmesi için asfaltla kaplanıyor.
Elena’nın konağının günümüzdeki durumu içler acısı
Bu yazıyla birlikte ailenin tavanları nakışlarla süslü, duvarları resimlerle kaplı, içinde bir de şapel bulanan bu “dillere destan” olan konaklarının son halini bir de içerden çekilmiş fotoğraflarla paylaşmak istedim. Millas’ın söylediğine göre genellikle kapalı duran konağın bir odası bir hazine odası gibi kapalı tutuluyormuş. İçi bir “masal alemi”gibiymiş. Bu odada büyüleyici güzellikte, göz kamaştırıcı eşyalar, kristaller, aynalar, vazolar, heykeller varmış (7).
Skiliçis’in bir karun gibi zengin olduğu söyleniyor. Bir dergide 1896 yer alan şiirde “ana ve babasının aziz kemiklerini altın tabutlar içinde yerleştirdi, kilisenin altına, papazın her gün takdis edebilmesi için” diyor şair Tayis (8). Yani 94 depreminden sonra Pavlos Skiliçis tarafından yeniden inşa ettirilen Hristos Manastırı’nı kast ediyor.
Mahallede sahiplerinin (mirasçıların) evi ziyaret için geldiklerini ama geri dönüp evlerini ziyaret etmek istediklerinde işgalcilerden dayak yedikleri söylentileri dolaşıyor. Bilmiyorum, belki de bu odada saklanmakta olan değerli eşyalar için olmasın? Bir taraftan da koruma planların hazırlandığından, kültürel mirasın korunmasından söz ediliyor.
Bugün Büyükada’nın en önemli anıtyapılarından biri, Skiliçis Konağı yağmaya açılmış durumda. Bina adım adım soyuluyor.
Yalnızca içindeki bir odaya istiflenen değerli eşyalar değil. Yan cephedeki demirler, ön cephedeki demir kapı, balkon demirleri ve saçaklara doğru uzanan sundurmanın demir dikmeleri, yani binanın özgün karakterini oluşturan mimari parçalarının, hepsi sökülmüş, kamyona yüklenip götürülmüş.
Oysa demir parmaklıklar birkaç gün öncesine kadar yerinde duruyordu. “Dillere destan” konaktaki değerli eşyalar, heykeller gitmiş. Dolapların kapakları bile sökülmüş. Sıra yapıya gelmiş.
Bu yalnızca sıradan bir hırsızlık vakası değil, bir hafıza kırımı. Büyük ihtimalle yağmalayanlar farkında bile değil.
(Tıpkı Viranbağ’daki üzüm teknesinin çalınması gibi. Aynı şekilde, pandemi sırasında, Hıntıryan köşkünden geriye kalan taşların da belediye kamyonu tarafından sökülüp günlerce bir özel inşaata taşınması gibi. )
Adalar’ın SİT Alanı falan olduğundan, koruma planlarından falan söz ediliyor, değil mi? Her biri ayrı bir hafıza mekanı olan ve Adalar’ın tarihini anlatan bu anıtyapılarla, kültür mirasıyla kim ilgileniyor? Belki şu da sorulabilir: Sahiplerinden özür dilemek, hakikati ortaya çıkarmak, yapılanları telafi etmeyecek bile olsa adaleti yeniden tesis etmek ve bundan sonrasında bu eşsiz kültür mirasını korumak için hiç olmazsa diyelim, acaba kim sorumlu (9)?
Seçimlerden önce “Adalar’ın kültür mirasına sahip çıkacağı” sözünü veren Belediye Başkanı mı? Yoksa bu ailenin mülküne mirasçıları olmasına rağmen el koymuş ve restorasyon işlerine dünyanın parasını harcayan ama bu anıtyapının yağmalanmasına seyirci kalan Vakıflar Genel Müdürlüğü mü?
Notlar:
1. Büke Uras, Balyanlar, Osmanlı Mimarlığı ve Balyanlar Arşivi, Korpus Kültür ve Sanat Yayıncılık, 2020.
2. Büke Uras, Büyükada Moris Danon Koleksiyonu, Yapı Kredi Yayınları, 2023.
3. Akillas Millas, Büyükada, Prinkipo. Ada-i Kebir, Adalı Yayınları, 2014, sayfa 400.
Pavlos Stevanovik Skiliçis, Yorgo Zarifi gibi zengin ve hayırsever bir şahsiyet olarak, Rum modernleşme sürecinin en önemli kişilerinden biri. Belki de bu nedenle, sekülerleşmiş bir dünyanın en önemli Rum seçkini olarak Yetimhane’yi açan Patrik 3. Ioakim’in de en büyük muhalifi. Aynı zamanda Balıklı Rum Hastanesi, 1894 depreminden sonra Ruhban Okulu, Hristos Manastırı gibi önemli yapıları yeniden inşa ettiren Şişli Rum Mezarlığı’ndaki Metamorfosis Kilisesi’ni de yaptıran kişi. 1901 yılında vefat ettiğinde, muhalif olduğu 3. Ioakim bu önemli şahsiyet için bütün kiliselerde matem ilan ediyor. Patriklere yakışır bir tören yapılıyor. Cenazesine Sen Sinod Metropolitleri katılıyor.
4. A.g.e., sayfa 401.
5. Büke Uras’la görüşme.
6. https://www.venizelos-foundation.gr/en/4289-2/
Elena Venizelos, 1924’te İsviçre’ye yaptığı bir gezi sırasında arkadaşı profesör Rossier’in yönettiği örnek bir doğum hastanesini ziyaret ediyor. Bu modern tesislerden etkilenerek Yunanistan’a örnek bir doğum hastanesi kurmaya karar veriyor. Proje, Yunan Kızılhaçı başkanının desteği ve profesör Rossier ile mimar G. Epitaux’nun yardımları sayesinde 1932’de tamamlanıyor. 16 Şubat 1933’te, kısa sürede tüm Balkan bölgesinde türünün en iyisi olma ününü kazanan büyük merkez binası kuruluyor. Hastane bahçesinde Aziz Eleftherios ve Elena’nın şapeli bulunuyor ve burada ölümünden sonra kendi isteği üzerine kalbi bir kavanozun içinde saklanıyor.
Paris’te Kızıl Haç hastanesinin kurulmasına katkıda bulunuyor. Londra’daki arazisini bir huzurevine bağışlıyor. Sakız Adası’nda Sakız Adası Skylitseion Hastanesi’ni kuruyor. Atina’dayken “Marika Eliadi” doğum hastanesinin yanı sıra Kızıl Haç hastanesinin kurulmasına katkıda bulunuyor, “Virginia Skylitsi” Hemşirelik ve Ebelik Okulu’nun yanı sıra engelli çocuklar için bir okul kuruyor. Ayrıca Londra’daki Yunan büyükelçiliğinin ikametgahını Yunan Hükümeti’ne bağışlıyor ve “Küçük Asya”dan gelen mültecilere özel bakım sağlıyor.
1933’te Eleftherios Venizelos’a düzenlenen suikast girişiminde Elena yaralanırken, iki yıl sonra, 1935’te kocasını Paris’e sürgüne kadar takip ediyor. Bir yıl sonra, Mart 1936’da, Paris’in Baujon Caddesi’ndeki evinde vefat ediyor ve benzeri görülmemiş yas gösterilerinin ortasında cenazesi Hanya’ya naklediliyor.
Venizelos’un ölümünden yirmi yıl sonra kısa bir otobiyografi olan “Venizelos’un Gölgesinde” başlıklı kitapta anılarını yayımlanıyor. Elena Skyliçis Venizelos, 85 yaşında, 7 Eylül 1959’da Paris’te bir otel odasında vefat ediyor. Ancak vasiyetinde bir cenaze töreni yapılmamasını istiyor.
7. A. g. e., sayfa 401.
8. A. g. e., sayfa 399.
9. George Vassiadis ile görüşme: Pavlos Stefanovic Skyliçis vefat ettiğinde, Moda ve Büyükada’daki mülkleri de dahil olmak üzere mülklerinin çoğu, İngiltere’de yaşayan ve İngiliz tebaası olan kardeşi John’a kalıyor. Moda’daki ev daha sonra Whittall ailesine satılıyor. John 1908’de ölüyor ve mülkü, karısı (ölümü 1929) ve iki çocuğu Stephen (ölümü 1961) ve Eleftherios Venizelos’un karısı Helena (ölümü 1959) tarafından paylaşılıyor. Büyükada’daki ev, 1959’da ölene kadar Elena’ya ait. (El konmadan önce mirasının çoğu gibi bu ev de muhtemelen Atina’da kurduğu hastaneye miras kalmış olabilir.)
- Elena Venizelos eşi Elefterios Venizelos’un 1930 yılındaki Türkiye ziyareti sırasında Ankara Palas’taki resepsiyonda Atatürk’ün kolunda.