Stanford Üniversitesi’nin 2005 mezuniyet törenindeki onur konuğu, Apple’nın kurucusu ve CEO’su Steve Jobs’tı. 50 yaşındaki Steve Jobs, iki sene önce pankreas kanseri olduğunu öğrenmiş, tedavisi zor olan bu hastalık nedeniyle olsa gerek oldukça ilham verici bir mezuniyet konuşması yapmıştı. Konuşmasını “Aç kalın, aptal kalın” sözleriyle bitirmiş, öğrenmenin bir sonu ve sınırı olmadığını vurgulamıştı.
“Stay hungry, stay foolish” (Aç kalın, aptal kalın) sadece Jobs’ın konuşmasının son sözleri değil, aynı zamanda Jobs’ın konuşması boyunca sık sık atıf yaptığı ünlü tekno-hippie dergisi Whole Earth Catalog’un son sayısının da arka kapak yazısıydı. Whole Earth Catalog, 1968-1971 yılları arasında savaş gazisi, hippie biyolog Stewart Brand tarafından çıkarılan bir pratik bilim/yaşam dergisiydi. California başta olmak üzere ABD genelinde komün şeklinde yaşayan yaklaşık 10 milyon hippie’ye hitap eden bu dergi, pratik yaşam bilgileri sunuyor, alet edevatla nasıl farklı ürünlerin üretilebileceğini anlatıyor, komünal çiftlik yaşamlarında kullanabilecek ürünleri, aletleri, tohumları değerlendiriyor, çeşitli öneriler paylaşıyor, popüler bilim tartışmalarına ilişkin makaleler yayınlıyordu. “Aletlere erişim” sloganıyla yayınlanan bu dergi, California’lı bilgisayar mühendisleri ve teknoloji meraklılarıyla Vietnam’ın işgali sonrası barışçıl eylemlere başlayan ve devlete sırtını çeviren genç hippie’leri bir araya getirmişti.
Bu derginin okurlarından biri de uyuşturucu kullanan, Budizme merak salan ve bir çiftlikte komün hayatı yaşayan genç Steve Jobs’tı. Jobs ve yaşıtlarının devlete güveni ciddi ölçüde sarsılmıştı. Akranları haritada gösteremedikleri Vietnam’da savaşmaya gönderilmiş, savaş karşıtı üniversite öğrencisi göstericilerin üzerine ateş açılmış, 1968 Martin Luther King jr ve Robert F. Kennedy gibi isimlerin suikaste uğradığı korkunç bir dönem olarak tarihe geçmişti. Hippie’ler devletin baskısı karşısında otoriteden uzak komünal alternatif yaşam alanları kurmaya başlamış, devlet müdahalesi olmayan alternatif kamusal alanlar kurgulamıştı. Hippie’lerin başlattığı bu ideolojisiz devlet eleştirisi, California’da dirsek teması kurdukları bilgisayar mühendisleri, girişimcileri ve teknoloji meraklılarını da etkilemiş, Whole Earth Catalog bu iki grup arasında adeta bir köprü olmuştu.
California’lı girişimciler de Hippie’ler gibi devlete tepkiliydi. Üniversitelerin depolarındaki büyük bilgisayarların masa ve diz üstüne geçmesini, devletin teknolojik yatırımlar üzerindeki etkisinin kırılmasını, bilimsel araştırmalarda savaş teknolojisinin veya devlet ideolojisinin değil bireysel tercihlerin öncelenmesini istiyorlardı. Hippie’lerin bu iyimser devlet eleştirisi, Jobs gibi geleceğe kafa yoran birçok genci etkiledi. California, zaman içerisinde devletin teknolojik atılımlar üzerindeki etkisini kırmayı kafaya takmış girişimcilerin vahasına dönüştü. Whole Earth Catalog, istemeyerek de olsa genç girişimci ve mühendislere farklı bir bakış açısı sunmuş, devletin ve müesses nizamın çerçevesi dışında düşünme cesareti vermişti. Steve Jobs’un yıllar sonra dahi bu dergiyi zikretmesi bu nedenle asla şaşırtıcı değildi.
Hippie’lerin devletin müdahalesinin azalmasına yönelik sergilediği bu iyimser liberteryenlik, Steve Jobs ve Bill Gates gibi isimlerin başarılarıyla ivme kazandı. Silikon Vadisi’nin önde gelen iş insanları, devletlerin çözüm bulamadığı iklim krizi, açlık, salgın hastalıklar gibi küresel sorunların ilerleyen teknoloji ile çözüleceğini söylüyor; gerekli olan bu teknolojik gelişim için de devletin regülasyonlarının azaltılması, müdahalesinin sıfıra indirilmesi gerektiğini vurguluyordu. Milyarder girişimciler bir yandan vergilerin azaltılması için uğraşıyor, bir yandan kişisel servetleriyle Afrika’dan Asya’ya dünyanın dört bir yanına yardım kampanyaları düzenliyordu. Bu iyimserliğin en önemli müşterisi ise bir zamanlar işçi sınıfının ve sendikaların dostu olan Demokrat Parti olmuştu. Özellikle Bill Clinton ile birlikte Demokratlar da bu iyimser rüzgarla birlikte savrulmuş, teknoloji şirketlerine yönelik regülasyonların piyasayı körelteceğine ikna olmuş ve Silikon Vadisi’nin önünü olabildiğince açmıştı.
Bugün 68’in başlattığı bu rüzgardan geriye ise hippie’ler değil, iyimserliğini geride bırakarak Amerikan sağıyla toksik bir flörte başlayan nobran bir tekno-liberteryanizm kaldı. Bu yeni ideolojinin reklam yüzü olmayı da, kişisel servetlerini bağış kampanyaları için harcayan, siyasetçileri kapalı kapılar ardında ikna eden, pek gözönünde olmayı sevmeyen sessiz centilmen milyarderler değil, tam tersine, artık tüm skandallarıyla, gaflarıyla, nobranca tavırlarıyla her türlü görüşünü çekinmeden dile getiren, 7/24 konuşulmak isteyen Elon Musk gibi bütün kartlarını açık oynayan zenginler üstlendi.
Nitekim Trump’ın cebini de, imzaladığı kararnamelerinin içeriğini de dolduran bu tekno-liberteryanizm, bir “erkeklik krizi” veya sıkılan zenginlerin orta yaş sendromunu aşmak için buldukları yeni bir hobiden ibaret değil; Trump’ın temsil ettiği yeni Amerikan sağının önüne sunulmuş, çerçevesi belli, somut bir ideolojik plan. Bu planın vitrini Elon Musk, baş aktörü Peter Thiel ve akıl hocasıysa Curtis Yarvin.
Başkan ve adamları
Elon Musk, aslında Trump’ı destekleyen ilk Silikon Vadisi milyarderi değil. PayPal’ın kurucusu, eşcinsel iş insanı Peter Thiel, üniversite yıllarından beri muhafazakar sağa yakın biri olarak Cumhuriyetçi Parti’yi destekliyor. Thiel’in en çok beslendiği isimlerden biri ise, Amerika’nın Singapur gibi bir CEO tarafından yönetilmesi, demokrasinin askıya alınması, üniversitelerin, elitlerin ve medyanın tasfiye edilmesi gerektiğini savunan Curtis Yarvin. Yarvin’e göre, elitlerin adalet ve demokrasiye yönelik kaygıları nedeniyle ABD’nin gücü azalıyor, güvenlik ve asayiş bozuluyor. Bozulan bu düzeni yeniden tesis etmek içinse demokrasinin rafa kaldırılması, bir CEO monarşisine geçilmesi şart. Thiel ve takipçileri, devletin müdahalesinin azaltılması, özel şirketlerin etkin olmasını savunuyor; geleceğe dair projeksiyonlar yaparak projeler geliştiriyor. Thiel, Yeni Zelanda’da yapmaya çalıştığı yer altı tesisiyle zenginler arasında sığınak furyasını başlatan ilk isimlerden biri. Yine Amerikalıların çok daha fazla çocuk yapmasını teşvik ediyor; hattâ bu yüzden Elon Musk gibi isimler her yere çocuklarıyla birlikte gidip insanları özendirmeye çalışıyor. Thiel ve arkadaşlarına göre gelecekteki her sorun teknolojiyle çözülebilir nitelikte. Bunun içinse devletin ve demokrasinin teknolojik gelişmelerin önüne çektiği engellerin kaldırılması gerekiyor.
Demokrat Partili elitlere öfkeli olan Thiel, bu tür kaygılarla 2016’da birçok Silikon Vadisi CEO’sunun aksine açıkça Trump’ı destekledi, herkesin çekindiği bir dönemde Trump’ın adaylık kurultayında ateşli bir konuşma yaptı, birçok bağışçıyı kampanyaya yönlendirdi. Elon Musk ise aynı seçimde Hillary Clinton’a oy vermiş, Demokrat Parti’yi desteklemişti. Trump’ın 2016 zaferinin ardından ise Musk, yine de Beyaz Saray’daki bir danışma kurulunda görev almış, Trump’ın Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmesi üzerine tepki gösterip istifa etmişti. Musk’ın bu tavrı birçok Demokrat Partilinin takdirini kazanmıştı.
Bu Thiel ile Musk’ın ilk karşı karşıya gelişi değildi. Elon Musk’ın kurucusu olduğu online ödeme servisi X.com ile Thiel’in PayPal’ı 2000 yılında birleşmiş, ikili teknik detaylarda uzlaşamamış, şirketin yatırımcıları Musk’ı CEO’luktan uzaklaştırıp yerine Thiel’i getirmişti.
2020’de de Biden’a oy veren Musk, 2022’de hem Trump hem de Thiel ile aynı hizaya geçti. ABD Başkanı Biden’in sol politikaları dünyanın en zengin insanını kızdırmıştı. Biden, Amazon gibi şirketleri monopol olduğu eleştiren sıkı bir rekabet regülasyonu savunucusu, solcu Lina Khan’ı Federal Ticaret Komisyonu başkanlığına getirmiş, parti içindeki sol kanat güçlenmiş, Musk elektrikli araç toplantılarına çağrılmamış, pandemi dönemindeki kısıtlamalara tepki göstermişti. Musk özellikle partinin büyük şirketlere yönelik regülasyonları, zenginlere yönelik vergilerin artması gibi politikaları savunmasına, Sanders, Warren ve Cortez gibi isimlerin giderek güçlenmesine tepkiliydi. Biden döneminde parti ve politikalar sola kaydıkça, Musk da kendini Cumhuriyetçi Parti’de buldu.
Yine 2022, Elon Musk’ın büyük çocuklarından Vivian Jenna Wilson’ın trans olduğunu açıkladığı bir seneydi. Kendisine tepki gösteren çocuğuyla iletişimi sıfıra inen Musk, böylece Demokrat Parti’nin hem ekonomik hem de kültürel, kimlik politikalarına tepki göstermiş, ipleri koparmıştı. Musk Demokrat Parti’nin kadın, azınlık hakları gibi meselelerde kimlikçi olduğunu; aşı karşıtlığı ve kimlik meselelerine ilişkin tartışmalarda ise sansürcü olduğunu söylüyor, sırf bu yüzden Twitter’ı satın aldığını belirtiyordu. Nitekim Twitter’ı satın alır almaz geçmiş yönetiminin Biden hükümetiyle nasıl koordinasyon kurduğunu, aşı karşıtlarını nasıl engellediğini ifşa etmiş, bu kamusal alanı özgürlükler lehine kullanacağını açıklamıştı. Bütün taşlar yerine oturmuş, Musk yeni konumunu belirlemişti.
Twitter’daki sansür mekanizmasını bu sefer kendi yeni ideolojisi için nobranca kullanmaya başlayan Musk, 2022 ara seçimlerinde en radikal ve saldırgan Cumhuriyetçi Kongre adaylarının reklamlarını desteklemek için anonim bir şekilde milyonlarca dolar harcadı. 2024 seçimleri içinse Florida’nın genç valisi Cumhuriyetçi Ron DeSantis’i destekledi, hatta “kazanamayacak aday” olarak eleştirdiği Trump’ın gençlerin önünü açması gerektiğini söyledi. Fakat suikastlar, davalar Trump’ın oyunu düşürmeyince Elon Musk da Kasım 2024 seçimleri öncesinde Trump’ın trenine atladı ve en öne kuruldu. Kendisine “Dark MAGA” diyor, Trump’tan daha radikal bir konumda olduğunun sinyalini veriyordu.
Seçim dönemi boyunca Trump için yaklaşık 270 milyon dolar harcadı. Mitinglere katıldı, Michigan’daki Müslümanlara “Kamala İsrailci,” Pennslyvania’daki Yahudilere “Kamala Hamasçı” diyen kişisel reklamları yayınladı, seçmen kaydı yaptıran Trump destekçileri arasında çekiliş düzenleyip her gün 1 milyon dolarlık çek dağıttı, kendisine hayran olan teknolojiye meraklı genç erkekleri Trump’a yönlendirdi, Demokrat Partililerle sert polemiklere girdi, Joe Rogan gibi etkili yeni medya figürlerini koordine etti, hattâ Rogan’ı Trump’ı desteklemesi için bizzat ikna etti.
Trump ise Elon Musk’ı hükümet harcamalarının kısılmasına yönelik tavsiyeler vermekle mükellef bir danışma kurulu olan Verimlilik Departmanı’nın başına getirerek ödüllendirdi. Elon Musk’la birlikte eş-başkan olarak görevlendirilen Vivek Ramaswamy ise, uyumlu olmadığı gerekçesiyle daha Trump göreve başlamadan bu pozisyondan uzaklaştırıldı.
Elon Musk’ın tek görevi sadece bu değil. Trump’ın en yakınındaki isim. Beyaz Saray’da odası var, Mar-a-Lago’dan çıkmıyor, Melania Trump’tan daha çok Trump ile birlikte görülüyor. İran Büyükelçisi’yle görüşüyor, liderlerle olan toplantılara katılıyor; sadece ABD’ye ilişkin değil, İngiltere’deki İşçi Partili hükümeti eleştiren, Almanya’daki aşırı sağcı AfD’yi destekleyen açıklamalar yapıyor. Dünya siyasetini dizayn etmeye çalışıyor. Bu denli güce karşılık hiçbir denetime tabi değil, Senato onayından geçmiyor, hesap vermiyor.
Çok güçlü, fakat çok sorumusuz. Bu yüzden de herkes Elon Musk’ın zihniyetini anlamak istiyor.
Elon Musk’ın derdi ne?
Evet, Elon Musk gerçekten tuhaf biri, bir “cringe”. Fakat babasının anlattığı üzere lisede dayak yediği için bugün bu kadar ilgi çekmeye çalışıp da bizi meşgul etmiyor. Evet, çok rahatsız edici fikirleri var ve elini önce kalbine götürdüğü Roma selamının içerisine Nazi selamı yedirecek kadar da kötücül bir sinsi. Fakat faşist deyip geçilecek biri değil.
Zira Elon Musk için Trump’ı desteklemek soğukkanlı bir yatırım kararı. Bill Gates ve diğer liberal Silikon Vadisi milyarderleri nasıl kendi çıkarları için Demokratları destekliyorsa, Musk da kendi çıkarları ve şirketler dünyası için Trump’ı destekliyor. Elon Musk için Demokrat Parti’yi desteklemek fazlasıyla riskli. Zira Elon Musk X, SpaceX, Tesla gibi şirketlerde sendikalarla karşı karşıya geliyor, devletin hiçbir regülasyonuyla muhatap olmamak istiyor, önünün tamamen açılmasını, hattâ devlet teşviklerinin artmasını talep ediyor. Musk’ın faaliyet alanları regülasyona oldukça açık. Ortalama bir Amerikalıyı uzay çalışmalarını, elektrikli araçları, uydu hizmetlerini, en büyük kamusal alan olan Twitter’ı devletin başıboş bırakmasına ikna etmek zor; ortalama bir Demokrat Partiliyi ise imkansız. Bu noktada Musk Demokrat Parti’nin gidişatında ve geleceğinde giderek etkili olan sol kanadından hazzetmiyor. Elbette günün sonunda Demokrat Partili elitler de sosyalist değil; Silikon Vadisi’yle uyumlu, bu nedenle Bill Gates hâlâ Demokratları destekliyor. Fakat Elon Musk gibi hızlı bir şekilde büyüyen, yeni alanlarda faaliyet gösteren, başka devletleri etkileyen kararlar alan devâsâ şirketleri yöneten biri için bu risk sürdürebilir değil. Demokratların ikna etmeleri gereken bir sol kanadı, genç aktivistleri, farklı çıkar grupları ve desteğini aldıkları sendikalar var. Her seçim öncesinde merkez kanat parti içi birliği sağlamak adına sola taviz veriyor. Cumhuriyetçi Parti’de ise Trump ile birlikte tek bir kişinin tek kişilik dev gösterisi var. Cumhuriyetçi Parti’yi hizaya sokmak için Trump yeterli. Trump’ın yanında bir koltuk satın almak, Trump’ı ikna etmek çok daha risksiz, çok daha öngörülebilir bir yol. Bu nedenle Musk, elindeki bütün kartları Trump için oynadı ve kazandı.
Kamala Harris’i destekleseydi belki kurumlarla, aracılarla, uzun toplantılarla muhatap olacak, taleplerini iletecek ve sonucunu bekleyecek, Demokrat Parti’nin iç müzakerelerine umut bağlayacaktı. Fakat şimdi Trump’ın yanı başında. Trump’ın her bir kararını etkileyebilecek seviyede. Trump’ın Elon Musk’ın yönetime bu denli dahil olması karşısında çekincesi, hesap vereceği bir “koalisyon” ortağı yok. Musk istediği her şeyi Trump’a doğrudan anlatabilecek bir konumda: Zenginlerden alınan vergilerin düşürülmesi, teknoloji şirketlerinin önünün açılması, yapay zeka çalışmalarına destek verilmesi, rekabet kurumlarının içinin boşaltılması.
Bunun en çarpıcı örneği ise vize tartışması. Trump’ı iktidara taşıyan göçmen karşıtı işçi sınıfının ve kanaat önderlerinin taleplerine rağmen Trump, çoğunlukla Hintli göçmenlerin faydalandığı özel çalışma vizesi H1B’na yönelik sert kararların alınmayacağını söyledi. Tabanla Trump’ı karşı karşıya getiren bu tartışmadaki ana aktör, Hintli çalışanlara muhtaç olan teknoloji girişimcisi Elon Musk.
Daha öncesinde de merkezini vergilerden kaçmak için California’dan Texas’a taşıyan Musk, kadınlara, LGBTİ’lere, göçmenlere yönelik düşüncelerinin ötesinde, Trump’ı kendi açısından çok rasyonel ve iş odaklı bir bakış açısıyla destekliyor.
Şirketlerinin önündeki engellerin kaldırılması, olası soruşturmaların engellenmesi, mümkünse devlet teşviklerinin daha da artması, Trump’ın tehditleriyle ABD ile ilişkilerine çeki düzen veren ülkelerin de Musk ve şirketlerine kapıları açması, vergilerin azaltılması, işçi çıkarmanın kolaylaşması, Musk için gökkuşağı bayraklarının indirilmesi veya bir elin parmağını aşmayan trans kadın sporcuların ringe çıkarılmamasından çok daha önemli.
Ve bütün bu süreci Bill Gates’in aksine maskesiz yürütüyor.
Kaçak dövüş yok
Amerikalı Demokratların ve müesses nizamın Elon Musk’a yönelik verdiği tepki, bu nedenle biraz tuhaf. Ne ABD Trump’tan önce oligarşinin olmadığı bir ülkeydi, ne de Elon Musk siyaseti şekillendiren ilk iş insanı. Bill Gates’ten Rockerfellerlara, Amerika’nın zengin iş insanları, silah, ilaç şirketleri, İsrail lobisini destekleyen milyonerleri her zaman siyasette etkiliydi. Birçok şirket lobiler aracılığıyla istedikleri yasa tasarılarını yazıp Kongre üyelerine iletiyor veya başkanlarının karar alma süreçlerini etkiliyordu. Birçok ABD’li iş insanı dünyadaki farklı ideolojilerin yayılması için para harcıyor, arka planda kalarak küresel siyaseti yönlendirmeye çalışıyordu. Musk’tan farkları sadece kapalı kapılar ardında bu süreçleri yürütmeleri; mitinglere çıkıp konuşarak değil, kameraların olmadığı odalarda kulaklara fısıldayarak “siyaseti” satın almalarıydı.
Elon Musk bu isimlerin aksine oldukça şeffaf. 7/24 dünya hakkındaki görüşlerini Twitter’dan paylaşıyor, günde 50 tweet atıp her konu hakkında fikir beyan ediyor. Trump’ın yanından ayrılmıyor, bütün dünyaya Trump’ın en çok etkilendiği ismin zengin bir iş insanı olduğunu açıkça gösteriyor. Trump’ın farklı düşünen danışmanlarıyla sosyal medyadan kavga ediyor, arka kulislerde gölge bir güç savaşı değil, milyonların izlediği boks maçlarını tercih ediyor. Bütün kozları, gafları açık; hepimizin gözünün önünde düşüyor, kalkıyor, vuruyor, dayak yiyor. Musk’ın bu sahici şovu başkalarını da etkiliyor. Mesela Musk’ın açtığı yoldan koşmak isteyen Zuckerberg ve Bezos, gizlice değil dünyanın gözü önünde konum değiştirmek zorunda kalıyor. Aniden ırksal çeşitlilik politikaları terk ediliyor, Trump’ın gözüne girmek için yemin töreninde hizaya geçiliyor, bağışlar yapılıyor. İsrail’i eleştiren herkesi antisemitik ilan eden Netanyahu, herkesin gözü önünde Nazi selamı yapan Elon Musk’a sahip çıkıyor. Trump ve Elon Musk arasındaki bu reytingi bol şov nedeniyle, Trump’ı kapalı kapılar ardında gözlerden ırak bir şekilde desteklemek pek mümkün değil. Trump’ın formülü basit: ya hep ya hiç, ya tam destek ya da yallah.
Aslında bugüne kadar ABD’ye dair maskeyle kapatılan, perdeyle örtülen ne varsa Musk her şeyi gün yüzüne çıkardı, bütün berbatlığıyla dünyanın gözüne soktu.
İşte tam da bu yüzden, zenginlerin siyaseti etkilemesi, parayla politika satın alması, gelir adaletsizliği, şirketlerin denetlenmemesi, monopolleşmesi çok tepki çekiyor. Biden görevi bırakırken açıkça oligarşiyi zikrediyor. Elon Musk, nobran tavrıyla daha önce gizlice yapılan her şeyi açığa çıkardı, bunlara yönelik tepkilerin de doğal olarak artacağı bir dönemi başlattı. Sadece Musk değil Trump da bu maskeyi düşürdü. ABD, Biden döneminde “demokrasi”, “insan hakları” diyerek Gazze soykırımına ortak olurken, Trump topluca bu kavramları elinin tersiyle itti, bu kavramlara zaten önem vermediğini söyledi. Bu da ABD’ye yönelik dünya çapındaki eleştirilerin artmasını, ABD’nin küresel itibarının ve bu kavramlar üzerindeki tekelinin kırılmasını tetikliyor.
Maskenin bu denli hızlıca düşmesi, Musk örneğinde sermaye sınıfına ve gelir adaletsizliğine yönelik tepkileri, Trump örneğinde ise demokrasi, insan hakları gibi değerlere yönelik desteğin artmasını tetikleyebilir. Nitekim Demokrat Partililer Trump göreve başladığından beri büyük şirketleri, oligarşiyi, gelir adaletsizliğini ve işçi sınıfını yeni duymuşçasına keşfediyor. Sanders ve Cortez daha fazla yayına çıkarılıyor. ABD’nin iki yüzlü bir şekilde demokrasi ve insan haklarını referans almasındansa hiç bu değerlere dayanamaması nedeniyle, başka ülkelerde bu değerlerin mücadelesini vermek kolaylaşabilir, dünyadaki demokratlar ABD yükünü sırtlarından atıp yerelleşmenin formülünü bulabilir, daha ikna edici olabilirler.
ABD’de sol, dünyada daha ikna edici bir demokratlık yükselebilir. Hippie’lerin Elon Musk’ı doğuran öznesiz, kavgasız ve kimlik odaklı sistem eleştirisi yerine gündelik hayat sorunları ve sınıfsal öfkeye dayandıran bir ideolojiye bırakabilir.
Uzun süredir hikayesiz ve lidersiz kalan, halkın gönlünü de oyunu da Trump ve benzerlerine kaptıran Amerika’daki ve dünyadaki demokratların, silkelenmeyi başarıp başarmayacağı meçhul.
Fakat Trump ve Musk ile beraber ABD’nin maskesinin düştüğü kesin. Şimdi bütün kozlar açık. Her şey gözümüzün önünde.
Evet, kesinlikle daha zor bir mücadele, ama en azından dürüst ve sahici.
İyi olan kazansın.