“Doğası gereği şeffaf olmayan” bir mekanizmaya ilişkin oldukları ölçüde, bazı şeyleri elle tutmak, gözle görmek pek mümkün olmayabiliyor. Bu tür şeyleri ancak yarattığı sonuçlar üzerinden hissedebiliyor ve yine sonuçlar üzerinden geriye yürüyerek birtakım çıkarsamalar yapabiliyoruz. Bazen öyle olabiliyor ki, sonuçlardan geriye giderken bir süre sonra bunların izini sisler içinde tekrar kaybedebiliyoruz. Kaybetmemek için hatırlamak gerekiyor.
Son birkaç yazıdır üzerinde düşünmeye çalıştığım “emekli asker”in, bu sefer sayıca az ama “epey üst düzey” olanlarının, çeşitli etkinliklerde bulunmasına olanak veren bir mekanizma olarak Encümen-i Dâniş konusunda hafıza tazelemek istiyorum.
Encümen-i Dâniş, Türkiye kamuoyunun önüne somut biçimde iki kez gelmişti. Bunlardan ilki 1994 yılındaydı; dönemin başbakanı Tansu Çiller Encümen-i Dâniş’in Cumhurbaşkanı Demirel’e gönderdiği, Demirel’in de kendisine havale ettiği bir mektubu basına sızdırmıştı. İkincisi ise 2009’da Ergenekon soruşturmaları sırasında olmuş, bazı önemli isimler böyle bir grubun varlığını ve kendilerinin de onun üyesi olduklarını teyit ve kabul etmişlerdi.
Grubun, Refah Partisi’nin Ankara, İstanbul gibi önemli kentlerin belediye başkanlığını kazandığı 1994 yerel seçimlerinin hemen ardından kaleme alıp Süleyman Demirel’e gönderdiği mektup “Sayın Cumhurbaşkanım” diye başlıyor ve “Mevcudiyetinden zat-ı âlinizin de haberdar olduğu topluluğumuz Encümen-i Dâniş’in bugünkü toplantısında aşağıda isimleri yazılı mensuplarının görüşlerini yüksek bilgi ve takdirlerinize arz ediyoruz” ifadesiyle devam ediyordu. Mektubun altında yer alan isim listesini uzunluğu pahasına paylaşırsam, topluluğun kompozisyonu hakkında fikir sahibi olmuş oluruz:
Muhsin Batur (E. Hv. K. K.), Necdet Üruğ (E. Gn. Kur. Bşk.), Necmettin Karaduman (eski T.B.M.M. Bşk.), Necdet Öztorun (E. Org. K. K. K.), Murat Sökmenoğlu (Hatay Mv.), İsmail Hakkı Akgün (E. Tümgeneral), Şener Akyol (E. Parlamenter), Prof. Dr. Hikmet Altuğ (E. Parlamenter), Prof. Dr. Ekrem Ahaç (E. Parlamenter), Kemal Atalay (E. Orgeneral), Hıfzı Oğuz Bekata (E. İçişleri Bakanı), Orhan Dikmen (E. Tarım Bakanı), Fikret Esen (E. Orgeneral), Oğuz Gökmen (E. Büyükelçi), Faruk Ilgaz (E. İst. Beld. Bşk.), Ecmel Kutay (İst. Beld. Bşk. E. Korg.), Sezai Orkunt (E. Tümamiral), Nahit Özgür (E. Hv. Org.), Necdet Özmen (E. Büyükelçi), Mukadder Öztekin (E. İçişleri Bakanı), Hasan Sağlam (E. Korg.), İlyas Seçkin (E. İçişleri Bakanı), Ahmet Serter (E. Tümgeneral), İbrahim Şenocak (E. Orgeneral), Kemal Taran (E. Korgeneral), Cemal Tarlan (E. Vali, Senatör), Nüvit Yetkin (E. Bakan), Semih Yürük (E. Kurmay Sb.), İrfan Özaydınlı (E. Bakan, E. Orgeneral), Asaf İlhan (E. Büyükelçi).
Hasan Celal Güzel’in, dayısı olan eski Hatay cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen’e dayandırdığı bilgiye bakılırsa, grubun geçmişi 1940’lı yılların sonuna kadar gidiyordu. 2009’daki bir köşe yazısında Güzel, Tayfur Sökmen’in o yıllarda kendi evinde Fevzi Çakmak, Fahrettin Altay, Rauf Orbay gibi isimlerle toplandıklarını yazmıştı. Eski TBMM başkanı ve Sökmen’in oğlu Murat Sökmenoğlu’nun, kuzeni Güzel’e verdiği bilgiye göre grubun isim babası Fahri Korutürk idi. “Bu toplantılar mutat hale gelmiş ve 1974’te katılığı bir toplantıda Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk grubun adını Encümen-i Dâniş koymuş”tu. Güzel’in aktardığına göre Korutürk bu ismi “Dânişma Kurulu” anlamına yorarak vermişti.
(Ancak, aslında, ismi iktibas edilen ve Tanzimat’tan sonra oluşturulan akademik bir kurul olan Encümen-i Dâniş’in ismindeki Dâniş’in Dânişma ile bir ilgisi bulunmuyor. Farsça kökenli bir kelime olan dâniş, danışmak değil, bilgi, ilim anlamına geliyor. Yani isim babasının olmasını umut ettiği gibi bir Dânişma kurulu değil, bilim kurulu idi söz konusu olan. Ve orijinal Encümen-i Dâniş’in en çok önem verdiği alanlardan biri sözlük çalışmaları idi!)
Encümen-i Dâniş’in ikinci kez gündeme gelişi, Ergenekon soruşturması kapsamında ifadeye çağrılan isimlerden bazılarının, örneğin Milli Güvenlik Kurulu genel sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç’ın Encümen-i Dâniş üyesi olduğu iddiası üzerine olmuştu. İddialar karşısında eski Ggenelkurmay başkanı, emekli orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu grubun toplantılarının vaki olduğunu kabul etmiş, ama Tuncer Kılınç’ın gruba üye olmadığını söyledikten sonra topluluğa ilişkin bazı genel bilgiler vermişti:
“Burası ne bir dernek ne de bir vakıftır. Doğrudan doğruya bir düşünce kuruluşudur. Her biri yıllarca devletin en üst kademesinde görev yapmıştır. Her türlü bilgiye sahip. Bu bilgileri bugünkü ortamda kullanmak suretiyle gerek dünya gerekse Türkiye’nin meseleleri görüşülür. Uygun bulunduğu takdirde hepimizin imzalarını içerecek tarzda ilgili yerlere gönderilir” demişti.
Aynı yıl bir TV kanalına açıklamalar yapan Encümen-i Dâniş’in başkanı ve eski TBMM Başkanı Necmettin Karaduman ise grubun derin devletle ilintilendirilmesi üzerine şunları söylemişti: “Derin devlete yüklemek istediğimiz mana nedir? Derin devlet bütün dünya devletlerinde vardır. Bugün de vardır, yarın da olacaktır. Bizi ve devletimizi korumaya yöneliktir. Tehlikelere karşı alınan tedbirlerin toplamıdır.”
Karaduman ayrıca Kıvrıkoğlu’nunkilere benzer bilgiler vermiş, on beş günde bir Moda Deniz Kulübü’nde toplanan grubun güncel konuları görüştüğünü, nadir durumlarda da cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve meclis başkanlığına rapor gönderdiğini belirtmişti. “Ancak bu çok nadir olur. Çok önemli olayların cereyan etmesi şartına bağlıdır.” Karaduman, grubun tavsiyelerine bugüne kadar kulak asılmadığına şahit olmadığını, tersine, cumhurbaşkanlığından katkıları nedeniyle teşekkür mektubu aldıklarını belirtmiş ve eklemişti: “Yüksek makamlara rapor gönderdik diye, bunun doğrultusunda hareket edilir diye bir şey yok. Mütevazı, küçük bir katkı.” Karaduman, bu raporları kamuoyuna açıklamamalarının nedeninin günlük polemiklerin, kısır çekişmelerin içine çekilmeme isteği olduğunu da ekliyordu.
2012’de TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonunda bilgisine başvurulan eski genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ile komisyon üyeleri arasında şu samimi konuşmalar geçmişti:
– Başkan (AK Parti Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel): Sayın Paşam, basında Encümen-i Dâniş’in özellikle Refahyol Hükümeti döneminde hükümeti düşürmekle ilgili de gayretlerinin olduğuna dair yazılı…
Mehmet Şeker (CHP): Görevdeyken olmuyor değil mi?
Karadayı: Hayır, hayır, kesinlikle değil. Bu adamların hiçbir menfaati yok, oraya gelenler. Hepsi bana “genç” diyorlardı. Yetmiş küsur yaşıma gelmişim, “Gençsin sen” diyorlardı.
Feyzullah Kıyıklık (AK Parti): Doğru söylüyorlar, siz genç duruyorsunuz maşallah.
Karadayı: Ben geldim, dedim “Nasıl bir şey bu?” Emekli oluncaya kadar Encümen-i Dâniş diye bir şeyin olduğunu bilmiyordum. Beni oraya aldılar. Ben de gidip orada Kıbrıs konusu, işte, bildiğiniz konu, ne varsa…
Şeker: Burada bir öneride bulunuyor musunuz?
Karadayı: Kesinlikle Hükümetin aleyhine bir şey…
Şeker: Hayır, aleyhine değil, lehine… Gördüğünüz bir yanlış ya da uygulanması gereken bir şey.
Karadayı: Hayır, hayır, kesinlikle… Hatta kim vardı, bir profesör, o söylemişti, benim adım da orada çıkmış. Ondan sonra “Karadayı şeyi yönlendiriyor…” falan diye. Böyle bir şey kesinlikle yok. Hatta ben oraya geldikten sonra şöyle düşündüm, eğer genelkurmay başkanı olduğum zaman böyle bir teşkilatın olduğunu bilseydim buraya bir asker gönderirdim. Mesela Nur Serter de bizim oradaydı. Ama milletvekili olunca kesildi gitti, trak, tasfiye ettiler. O bakımdan orada Türkiye’yi ilgilendiren önemli konular bilgili ağızlardan, tecrübeli ağızlardan dile getirilir. Çok önemli bir konu olduğu zaman cumhurbaşkanına veya başbakana yazarlar, “Efendim, şöyle bir konu var, bu Türkiye için fevkalade önemlidir” diye.
Şeker: Öneri şeklinde?
Karadayı: Tabii. Ben diyorum işte eğer bunu bilseydim oraya bir asker getirir oturturdum, müsaade isterdim.
Şeker: Yani faydalı olduğuna inanıyorsunuz?
Karadayı: Gayet tabii, çok faydalı. Bu adamların emekli olduktan sonra kahveye gidip oturacak hâlleri yok. İşte, zaman zaman toplanırlar, haftada, 15 günde bir, beraber yemek yerler. Ondan sonra ülkenin önemli konularını dikkate alırlar. Emekli olduğum geldiğim zaman bana dediler ki “Paşam, seni Encümeni Dâniş’e almak istiyoruz.”
Buraya kadarki verileri toparlarsak karşımıza şöyle bir görünüm çıkıyor: 1940’lardan beri varlığı süregelen, yaklaşık yarısı çok üst düzey emekli asker olmak üzere tamamı eski devlet görevlilerinden oluşan, toplantılarını belirli bir gizlilik içinde yürüten, raporları ya siyasal iktidar tarafından dikkate alınan, ya da bu iktidar üzerinde en azından psikolojik bir baskı yahut bazen de onaylama baskısı oluşturabilen yarı-sivil bir mekanizma.
Hukuk devletlerinde belli organlara veya görevlilere bazı yetkiler verilirken diğerlerinin bu yetkilerden yoksun bırakılmış olduğu gerçeğinin unutulduğu tüm bu tartışma ve açıklamalar içinde belki de en can alıcı sorular gözlerden kaçırılıyordu:
Grup üyelerinin emeklisi oldukları kurumlar ve onların aktif görevdeki mensupları, eski komutanlarından yahut meslek büyüklerinden sâdır olan siyasal ve toplumsal önerileri ne telakki ediyorlardı? Emeklilerle muvazzaflar arasında ne tür bir geçişkenlik vardı; veya söz konusu kurumların gizli kalması gereken resmi bilgileri Encümen-i Dâniş üyelerinin erişimine sunuluyor muydu; yahut kurum ile bu emekli kişiler arasında yasal olmayan bir teati söz konusu muydu? Örneğin, dönemin Yüksek Askerî Şura yapısı uyarınca o makama gelmesinde öyle ya da böyle katkısı olan eski bir komutanından “şu bizim Kıbrıs dosyası vardı, çocuklarla gönderiver” ricasını alan bir devlet görevlisi, ne türden bir reaksiyon gösteriyordu? Bu soruların uzantısı olan bir başka soru da şuydu: Grubun hazırladığı raporları alan siyasi merciler, bir düşünce kuruluşunun mu yoksa imza sahiplerinin emekli kimlik kartlarını veren kurumların mı görüşlerini aldıklarını düşünüyorlardı?
“Uzun zamandan beri Anayasaya dayalı demokratik ve laik düzenimizi kökten tahrip etmeyi ve yerine şeriata dayalı devlet düzenini zorla uygulamayı amaçlayan beyan, eylem ve davranışlara girildiği görülmektedir. Türkiye’yi temelinden yıkmak, ülkeyi ve milleti bölmek isteyen sorumsuz kurum ve kişilere karşı şu yasal, idari ve yargıya yönelik ciddi tedbirlerin alınmasını öneririz. Cumhuriyetin temel nitelikleri ve laikliğin korunması, Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun tavizsiz uygulanması, Kur’an kursları ve İmam-Hatip liselerinin sayılarının azaltılarak sıkı denetime alınması, bu amaçlarla çağdaş ve laik her türlü önlemin alınması, çeşitli mezhep ve tarikatlar tarafından açılan, yurt, kurs eğitim ve öğretim yapılan kursların faaliyetlerine son verilmesi…”
Yukarıdaki ifadeler, grubun 1994’te Demirel/Çiller’e gönderdiği metinde yer alıyordu.
Bu ifadeler ile bu ifadelerden yaklaşık üç yıl sonra 28 Şubat’ta olağanüstü toplanan MGK bildirisi arasındaki dikkat çekici içerik benzerliğini yukarıdaki sorulara cevap için bir mukaddime olarak okuyabiliriz.
Medyada Encümen-i Dâniş ile ilgili son haberlerden biri 2013’te çıkmıştı. Grubun eski gücünü kaybettiğinin vurgulandığı haberde “adı saklı bir grup üyesi”nin şu ifadesine yer veriliyordu: “Eskisi kadar katılım da olmuyor. Gelenlerin sayısı yarı yarıya düştü. Geçtiğimiz yıl aramıza katılan Canan (Karatay) hanım sağlıklı beslenme konularından bahsediyor. Zaten bu konuda birikimi fevkalade. Bol bol diyet tarifleri öğreniyoruz.”
Bilindiği gibi diyet kilo vermek amacıyla yapılır. Rejim ise daha genel bir ifade.