1 Ekim’de bir “merhaba” ile startı verilen 22 Ekim’de yüksek sesle dile getirilen ve 29 Aralık’ta Öcalan’ın “ben hazırım” mesajı ile somutlaşan bir sürece hızla girmiş bulunmaktayız. Bu sürecin adının “Türk ve Kürt kardeşlik süreci” olduğunu bütün aktörlerin açıklamalarından anlıyoruz. Bu bile yüz yılık bir “Kürt inkârının” artık tarihe karıştığının en somut ifadesidir. Bu durum, başlı başına tarihsel bir kazanımdır. Sorun artık bu kazanıma geri dönüşü olmayan bir toplumsal sözleşme elbisesi giydirmektir. Elbette bu kolay olmayacaktır, zaman alacaktır ama başka da bir yolu yoktur. Gerek dünyanın içinde bulunduğu siyasal gerilim, gerek bölgemizdeki olağanüstü değişimler, gerekse de ülkemizin bu gerilim ve değişimlerden direkt etkilenmesi nedeniyle bu sürecin akamete uğramaması gerektiği herkesçe bilinmekle beraber, inançlı olmak ve süreci güvenle götürmek açısından olası tehlikeleri de veya engelleri de görmek ve bu göre tavırlar geliştirmek olmazsa olmazımız olmalı.
1993 Turgut Özal döneminden bu yana, yani 31 yıldır çeşitli adlarla sürdürülen çözüm, diyalog ve müzakere süreçleri kimi zaman Türkiye içi güç odakların kavgası nedeni ile 1993-1996 gibi, kimi zaman Askeri vesayetin güç körlüğü nedeniyle 1999-2004 yılları gibi
kimi zaman iktidarın güçsüzlüğu nedeniyle 2006-2012 yılları gibi, kimi zaman PKK’nin dışarda elde ettiği mevzileri barıştan daha kıymetli gördüğü 2013-2016 yılları gibi
kimi zaman iktidarın demokrasi ve barışa ihtiyaç hissetmediği 2016-2024 yılları gibi
yani koca 31 yıl heba edildi ve yine sil baştan bir dejavu durumuna döndük.
Yine bölgesel ve uluslararası durum bir zorunluluğu dayatıyor.
Ve bu dayatmada PKK’nin silahla varlığını Türkiye de sürdürmesi imkansız hale geliyor
Daha evvel İran, Irak ve Suriye üzerinden geniş bir manevra ve ittifaklar yapma şansına sahip iken artık İsrail ve İran arasında ki savaş nedeni ile bu imkansız hale geldi ama silahtan çok daha fazlasına sahip olan kitle desteği Türkiye ve Suriye de azalmak yerine artıyor.
Bu durum silahtan vazgeçmesini daha da kolaylaştıracak bir tabloyu ortaya çıkarıyor.
PKK’nin silahtan vazgeçmesi çok da zor olan bir durum değil artık.
Öcalan’ın bu konuda kendisine yapılan bu çağrıya evet demesinden de anlaşılıyor.
Sorun sadece Suriye de hiç kimsenin öngörmediği iktidar değişiminin ortaya çıkması ile beraber yine geçen çözüm sürecinde süreci bitiren Suriye’de ki gelişmelere benzer bir durumun oluşmaması için Suriye Kürtlerin in haklarının garantisi adına tüm bölgeyi kapsayan bir Türk ve Kürt kardeşlik yüzyılı söylemi öne çıkartıldı.
Hal böyleyken Suriye’de oluşan veya oluşacak bir barış bu sürecin de anahtarı olacaktır
Suriye’den gelen son mesajlara bakılacak olunursa Colani yönetimi ile SDG yönetimi arasında sağlıklı bir müzakere süreci de başlayacak gibi.
Tüm bunları üst üste koyduğumuz da bu sefer ki sürecin taşları daha sağlam döşenecek gibi duruyor.
İşin içine meclis ve diğer siyasi partilerin katılması halinde bunun demokrasiye güç vereceği açıktır.
Yoğun görüşmelerin ve kamuoyu önünde sürecek olan tartışmaların bu sürece katkıyı daha da zenginleştirecektir.
Her ne kadar 7 cümlelik bir açıklama önümüzde duruyorsa da Hepimizin bildiği üzere bundan çok daha fazlası bizlere açıklanmış değil. Kandil ve diğer muhataplarla yapılacak görüşmelerden sonra Öcalan’ın açıklamalarının diğer bölümlerini de öğrenmiş olacağız
Geçmiş süreçlerden yeteri kadar tecrübe edindiğimiz ortadayken tekrar aynı zaafları gösterme gibi bir lüksümüz artık yok. Dün zamana yayma diye bir avantajı olduğunu düşünenlerin bugün açısından böyle bir avantajı olmadığını ısrarla söylemek gerekiyor. Bölge, hızlı bir şekilde değişime uğruyor ve bu değişime ayak uydurmayanların akıbetinin sürekli huzursuzluk olacağını görmek için kâhin olmaya gerek yok. İçinde olmadığınız değişim size rağmen sizi değişime uğrayacaktır. Özelikle de 7 Ekim Hamas saldırısından sonra bütün bölgeyi kaplayan baş döndürücü gelişmelere baktığımızda, gelişmeleri okuyamayan veya değişimi göremeyenlerin hızla tasfiye olduklarına hep beraber şahit oluyoruz. En basitinden bu değişimi görmek istemeyen Esad rejimi 350 kişilik HTŞ gücü karşısında Halep’te yerle bir oldu ve sonuç olarak Şam düştü. Suriye, yeni bir Suriye olmaya doğru gidiyor. İran ise kolu kanadı kırık bir hale getirildi. Vekâlet savaşı yürüten örgütlerin hemen hemen hepsi sus pus oldular. Yemen’de ise hâlâ bu süreci okuyamayan Husiler bir tasfiye ile karşı karşıya kalacaklar. Bunların tümü de bir kaç ay içinde sınırlarımızda ve yakın komşularımızda olup bitenler…
Rusya ve Ukrayna savaşı bittiğinde ve İsrail-Filistin barışı sağlandığında ise değişimin çok daha fazla bölgeye yansıyacağı öngörülürken, Kürtler ve Türklerin bu coğrafyada beraber davranma dışında bir seçenekleri olmadığını bilmeleri gerekiyor. Bu yazıyı yazarken karşılaştığım bu ve benzeri söylemleri görünce, bir şeyler daha yazma ihtiyacını hissetmemek mümkün değil.
“Somut olarak daha ortaya getirilmeden, ne olduğunu bilmediğimiz bir şeye, sırf adına barış ve kardeşlik projesi dendi diye destek istemek anlamlı değil” söylemlerine baktığımda; 2013 yılında Çözüm Süreci’nde yaşadığımız “demokrasi olmadan barış olmaz” sözü aklıma geldi. Rahatsız aydınlar tanımı tam da bu işte… Sadece kendi rahatsızlıkları onlar için birinci önceliktir. Dışlandıkları veya istemedikleri bir iktidar ne yararsa yapsın karşı çıkmak gerekiyor ruh halinde olmak hiç tükenmiyor söz ve kalemlerinde… Ancak kendileri doğru bir şeyler yapabilir. Ya da destekledikleri birileri doğru bir şeyler hayata geçirebilir. Kendileri yoksa veya destekledikleri kesim yapmıyorsa bir anlam ifade etmiyor onlar için. Cümledeki “sırf adına barış ve kardeşlik projesi dendi diye destek istemek anlamlı değil” sözüne baktığımızda bile, bencilliğin ne kadar da aklı sardığını görmemek mümkün değil.
Tam da Roboski’de 34 insanın uçaklarla öldürüldüğü günün yıldönümünde hâlâ “barış ve kardeşlik projesi”nin anlamını anlatmak çok üzücü bir durum. 50 binden fazla insanımızın öldüğü, 100 bine yakın insanımızın sakat kaldığı ve eğer yakın bir zamanda barış gerçekleşmez ise Suriye’de olup bitenlerden ötürü binlerce insanın daha öleceği ve bunun sonucu olarak ciddi kırılmaların yaşanacağı bir Kürt meselesi bu. Kürt meselesi ile ilgili barış ve kardeşlik projesi kadar insani bir proje yoktur ve eğer hayata geçerse daha kıymetli siyasi bir proje de yoktur.
34 insanı bombalayan uçaklar Türkiye’nin herhangi bir sınır bölgesinde bunu yapar mıydı? Karadeniz sınırında veya Trakya sınırında böylesine bir acı olay yaşanır mıydı? Tabi ki yaşanmazdı. İşte Kürt meselesi için “barış ve kardeşlik” bu kadar değerlidir. Kürt meselesinde barışın adı bile somut bir hayatın ifadesidir. Daha değişik bir anlatımla, barış yaşamanın en somut ifadesidir.