İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV) 2002 yılından bu yana düzenlediği Film Ekimi her sene sonbaharın nihayet geldiğini ve kültür-sanat sezonunun resmen açıldığını ilan eder. Festival bu sene 4-13 Ekim tarihleri arasında ve İstanbul yanında İzmir, Ankara ve Diyarbakır şehirlerinde gerçekleşiyor. İstanbul Film Festivali ve Film Ekimi direktörü Kerem Ayan pandemi öncesinde festivali farklı şehirlere taşımaya başladıklarını fakat sonrasında özellikle finansman yetersizliği sebebiyle bunun mümkün olmadığını belirtiyor. Bu sene herkese biraz moral olsun düşüncesiyle seçilen neşeli bir slogan ve çiçekli afişlerle festival tekrar İstanbul dışında çıkıyor.
Film Ekimi sene içinde gerçekleşen Cannes, Venedik ve Berlin gibi büyük film festivallerinde yer alan filmlerden bir seçki sunar. Bu nedenle program dahilinde özellikle batı, ağırlıkla Avrupa, sineması diyebileceğimiz filmler gösterilir. Öte yandan hatırı sayılır bir sayıda diğer coğrafyalara açılan seçimlere de yer verilir. Fakat bu sene geçtiğimiz yıllara göre İran, Hint, Güney Kore, Japonya gibi ülkelerden gösterilen film sayısı önceki senelere göre daha düşük gözüküyor. 2024 programında Hint sinemasından Aydınlık Hayalllerimiz ve İran sinemasından Kutsal İncirin Tohumu filmlerinin haricindekiler çoğunlukla Avrupa kıtasından. Bir kaç tane Amerikan yapımı, bir tane de Avustralya ortak yapımı var.
Toplam 44 film gösterilecek festivalde 22 film Cannes, 11 film Venedik, 3 film de Toronto film festivallerinde prömiyerini yapmış ve/veya ödül almış filmler. Avrupa/Amerika dışından sadece iki film gösterilmesi hayal kırıklığı ancak görünen o ki büyük festivallerde de durum buydu. Sektörü yakından takip edenler bu senenin film yapımcılığı açısından kesat geçtiğini belirtiyor ve belki de bu genel kesatlığın içinde ‘doğu’ sinememasının temsil oranı düşmüş olabilir.
Film Ekimi’nde seyretmek için en başta tabii ki bu iki filmi seçtim. Hint yapımı Aydınlık Hayallerimiz Mumbai’de iki genç hemşirenin hikayesini sürerken kentin acımasız ve dur durak bilmez temposunu yansıtıyor ve Hindistan’daki toplumsal kırılmaları anlatıyor. Film Cannes film festivalinde bu sene büyük ödül kazandı.
En merakla beklediğim ise İranlı yönetmen Mohammad Rasoulof’un filmi Kutsal İncirin Tohumu. Film, Devrim Mahkemesi’nde hakimliğe atanması Mahsa Amini’nin ölüm protestolarına denk gelen İman’ı izliyor. Çekimleri gizlilik içinde götürülen bu film protestolardan ve gösterilerdeki çatışmalardan gerçek görüntüler içeriyor. Rasoulof bu film yüzünden İran’da sekiz senelik hapis cezası aldıktan sonra Almanya’ya kaçtı. Kutsal İncirin Tohumu Cannes film festivalinde özel ödül yanında, Fransa’da birden çok ödüle layık görüldü.
Bir başka seçtiğim film ise Walter Salles imzalı Brezilya-Fransa yapımı Hala Buradayım. 2024 Venedik film festivalinde en iyi senerya ödülünü alan film Rio de Janeiro’da geçiyor ve 1971 Brezilyasında askeri diktatörlüğün sıkılaştığı günlerde bir eski milletvekilinin ortadan kaybolması sonrası karısının verdiği mücadeleyi anlatıyor.
Programı inceleyince bu üç film dışındaki diğer filmlerin çoğunlukla bireysel hikayeler, hastalık, aile ilişkileri, gerilim, şiddet vs gibi konular ve temalar etrafında döndüğünü gördüm. Sektörden gelen değerlendirmelere paralel olarak hem kültürel hem de temasal çeşitlilik açısından çok heyecan verici bir program olduğunu söylemek zor. Belki de içinde bulunduğumuz savaş döneminin etkisini görüyoruz sinema dünyasında da. Senaristler ve yapımcılar bu katliam ortamında daha bireysel hikayelere yönelmiş, yaratıcılık depresyona girmiş, kaynaklar azalmış olabilir. Yine de Film Ekimi’ne kavuştuğumuz için memnunuz.
Festivaller demişken bu sabah (3 Ekim) BBC’de çıkan bir haberde şu günlerde devam eden New York film festivalinde gösterilen No Other Land adlı belgeselden bahsediliyordu. Filistin ve Norveç ortak yapımı bu belgesel, Batı Şeria’da İsrail ordusunun halkını zorla yerinden etmesine direnen genç Filistinli aktivist Basel Adra’nın hayatını konu alıyor. Aynı zamanda, İsrailli gazeteci Yuval Abraham ile derin, ancak karmaşık bir dostluk kurmasını anlatıyor. Dört genç aktivistten oluşan Filistinli-İsrailli bir kolektif tarafından yapılan belgesel bu sene Berlinale film festivalinde (Şubat 2023) en iyi belgesel ödülünü aldığında Almanya’da bir çok tartışmaya neden olmuştu. Bu ay New York’ta da gösterilen belgeselin yapımcıları son günlerde gerilimin tırmanmasıyla festivaldeki tüm programlarını iptal ederek acil bir şekilde ülkelerine döndüler. Tahmin edeceğiniz üzere belgeselin New York’ta gösterilmesi hem olumlu hem olumsuz tepkilere sebep oluyor. Bu belgesel Nisan ayında yapılan İstanbul film festivalinde Türkiye’de de gösterilmişti. Keşke daha geniş kitlelere ulaşabilmesi için tekrar programa alınsaydı.