Maçın daha iki dakikası dolmadan, iki teknik direktörün maç ve oyuna dair beklentilerini tartabilecek aksiyonlar film şeridi gibi peş peşe geldi. Maça Trabzonspor başladı. Orta sahanın ortasındaki topu Abdulkadir tek pasla Vitor Hugo’ya gönderdi. Vitor da o topu sahanın sağ kanat bölgesinin ortasına duran Cornelius’un kafasına bırakmak istedi. Plan Cornelius’un kafasına kadar başarıyla işledi. Ama Cornelius’un kafasından sonra plan buharlaştı.
Hemen saniyeler sonra top Konyaspor kalecisi Sehic aracılığıyla oyuna sokuldu. Sehic tuhaf bir özgüvenle, topu ayağından çıkarmadan önde pres yapan Trabzonsporlu oyuncuların üstüne üstüne sürmeye devam etti. Aslında Sehic, İlhan Palut şahsında bir meydan okumayı temsil ediyordu.
İlk yarının Trabzonspor’un üstünlüğüyle kapanması sadece sayısal bir sonuçtu. Maç ve oyunun gerçek sahibi ve iktidarı Konyaspor’du.
Açılış paslarında kaleci Sehic’in merkez oyuncu olarak kullanılması, Francesco Farioli dışında diğer teknik adamlarda görmediğim bir nitelikti. Bu çok doğru bir oyun davranışıdır. Çünkü hem topu rakibe bırakmıyorsunuz hem de rakipten en az üç oyuncuyu topun olduğu bölgeye çekerek rakibi üç eksik bırakıyorsunuz.
Bu taktiğin değeri şimdi anlaşılmıyor. Başka bir ifade ile, bu taktikle alan geçmeye çalışan takımlar henüz tam pas isabeti sağlayamadıkları için sanki bir sorun gibiymiş duruyor. Ama çağdaş futbolun temel taşlarından biri de açılış paslarıyla, topu birinci bölgeden ikinci bölgeye taşımaktır.
İlhan Palut, bu gerçeğin farkında olan ve buna değer atıf eden ender teknik adamlardan biri. İlhan Palut’un takımı çağdaşlık manasında Abdullah Avcı’nın Trabzonspor’una çok fark attı. Konyaspor hücum ve savunma için her iki kanadı kullanabildiği gibi, yine hücum ve savunma için sahanın göbeğini boydan boya kullanma ustalığı da gösterdi. Uzun vurmak yerine, sahanın her tarafında bir bilardo masasının kenarlarına dönüşüp topa akışkan bir karakter kazandırmak ciddi alkışı hak ediyor.
İlhan Palut ve dolayısıyla takımı için söylenebilecek eksiklik manasındaki tek olumsuzluk, hücum bölgesinde bir final vuruş organizasyonundan yoksun olmasıdır. Kanatlardan ve göbekten rakip kale çeperlerine getirilen toplar, sırf bu organizasyon yokluğu yüzünden güneşteki kar gibi, sonuç üretmeden eriyor.
Trabzonspor maçı kişisel çabalar sonucu aldı demek haksız olmasa bile, gerçeğin sadece yarısını ifade eden bir tespit olur. Trabzonspor kendi kalesini çok doğru biçimde savundu. Top rakibe geçince bütün oyuncular savunma pozisyonlarını güçlendirdi. Zaten bu sezon Trabzonspor’un başarısında en büyük rolü oynayan bu defansif reflekslerdir. Ama sadece savunma bir takımı şampiyon yapmaya yetmez. Yetse bile o şampiyon, şampiyonlar liginde tel, tel dökülür.
Trabzonspor hücumuna bir seviye biçmek için attığı gollere bakmak yeterlidir. İlk gol, tipik bir kontra gol sayılabilir ve bu taktik kolayca sisteme monte edilebilir. Ama ikinci gol, sadece ilahi bir tesadüfle ancak izah edilir. O golü tekrarlamak ve oyun sistemine dahil etmek imkansızdır.
Konyaspor hücumlarının bütününü sisteme dahil etmek ve üstüne yatırım yapmak mümkün. Hücumun dengesi ve hızlı alan değiştirmesi, küçük bazı detayların ilavesiyle mükemmel hale getirilebilir. Savunma için de aynı şeyler geçerli ve söylenebilir. İlhan Palut biraz daha detay çalışsa bu takım kolayca Türkiye standartlarının üstünde bir seviyeye çıkar.
Trabzonspor için benzer şeyler söylemek kolay değil. Bu oyun bir bütün olarak İstanbul “dukalığının” hegemonyasına son veremez. Özellikle İstanbul’da oynanacak maçların büyük psikolojik değeri dikkate alınınca, İstanbul’dan kazasız belasız çıkmak hiç kolay olmayacak.