İlk yarıda atılan üç golün dışında maçta ve oyunda dikkate değer bir aksiyonerlik gözüme çarpmadı. Hırvat defansının üçlü oyunu zaten tehlike sinyalleri veriyordu. Başlangıçta, kalecinin sürekli uzun vurması, sanki bir taktik planmış gibi gözükmesine rağmen, uzun vuruşlar İspanyol defansında eridikçe, bunun tasarlanmış bir plan olmadığı, tersine savunma zaafı olduğu, kısa sürede anlaşıldı.
Atılan ilk gol, orta sahadan defansın göbeğine gönderilen derin bir pasla şekillendi. O pas atılmadan Moratta, en uçtaydı ve üç savunmacının, doğru pozisyon alma düşüncesi, geriye doğru koşu biçiminde ortaya çıkınca, defans merkezinin önü kabak gibi açıldı ve Moratta aradan sıyrılıp ayak içi bir plase ile golü üretti. Kaleci hiçbir aut atışını, açılış pası olarak kullanamadı; çünkü İspanyol hücumcular her üç savunmacı opsiyonun kapatıyordu. Dördüncü savunmacının yokluğu, kalecinin uzun vurma fermanına dönüşüyordu.
Orta sahayı defansın desteğiyle çok kalabalık tutan İspanyollar, Hırvat ataklarını, daha başlamadan, geriye doğru pas ve idade pas olarak, topu kaleciye vermeye zorluyordu. Ne Modriç ne de Kovaçiç, bu tuhaf döngüye bir düzen verme imkanı bulamadı. Aynı şeyleri İspanyollar için de söylemek yanlış olmaz. Onlar da dominant bir oyun oynamak yerine, geriye doğru paslarla oyunu yeniden kurgulamak için zaman çok harcıyordu. Temposu, ritmi ve pas kalitesi iki takıma yakışmayacak bir vasatlıkta seyretti maçın ilk yarısı.
Hırvatlara bir şeyler olmuş galiba, ne savaşçı ne akışkan ne de savunma arkasına sarkan hızlı oyun karakterleri hiç sahne almadı Geçmişteki parlak oyunları, raf ömrünü doldurmuş gibi duruyor. Maçın 64. Dakikasında Hırvatlar sadece oyuncu değiştirmekle kalmadılar oyunu da değiştirerek, maçın bütün taleplerini ellerinin tersiyle ittiler.
Aslında iki takımda çok düşünerek oynadı. Pas seçeneklerinin belirsizliği ve pozisyonların ham halleri bir bakıma bu itkiyi koşulladı; ama esas olan vaziyet bu değildi. Çok belli ki, iki takımda henüz plananan oyunun temel akışını ezbere almış görünmüyordu. Futbol düşünerek oynanan bir oyun değil artık. Maçta olmaz, Antrenmanda bol bol düşünüp her hareketi tekrar etme imkânı var; ama maç bu düşünceli hali kaldırmıyor. Bütün hareketler motor güç haline getirilmeden oyunun temposu artmıyor zaten.
İspanyol oyununa yavaşlık ve isabetsiz paslar hâkim. İki kanat oyuncusunun çok yetenekli olmalarına rağmen, ikinci bölgeden atılan toplar, hep gerilerine düştü ve bu yetenekli oyuncular o kalitesiz paslarla çok zaman kaybettiler. Elinizde Yamal gibi bir yetenek varsa, bütün paslar onun koşu yoluna atılmalı; çünkü Yamal hem çok süratli hem de ayak bilekleri inanılmaz zarif. Moratta benim tuttuğum, güven duyduğum bir oyuncu değil, sarsak, titrek ve tökezleyen bir oyuncu. Luis de la Fuentes onu neden santrafor olarak değerlendirmek istiyor, doğrusu bilmiyorum.
İspanyol oyunun en ciddi sorunu, ikinci bölge ve üçüncü bölge ilişkilerinin henüz organize edilmemişliğinde yatıyor. İkinci bölgeden üçüncü bölgeye taşınan toplar özellikle de kanat topları, en son oyuncuyu yalnızlaştırıyor. Oysa geleneksel İspanyol oyun pratiği, her zaman her yerde refakatçi bir ikinci oyuncuyu, aynı pozisyon içine servisçi olarak mutlaka sokuyordu.
Bu İspanya Almanya ile baş edemez.