Tunus’ta meyve satıp 8 kişilik bir aileyi tek başına geçindiren 26 yaşındaki sokak satıcısı Muhammed Buazizi, el arabasını zapt eden bir zabıtayı protesto etmek için 17 Aralık 2010’da kendini yaktığında sadece kendi bedenini değil, Ortadoğu’daki bütün otoriter rejimleri ateşe vermişti. Tunus’ta başlayan halk gösterileri kısa sürede Mısır’a yayılmış, liberal, solcu, seküler, İslamcı ve Hıristiyan Mısırlı muhalifler 30 senedir ülkeyi tek yumrukla yöneten Hüsnü Mübarek rejimine karşı sokağa çıkmıştı.
Mısır’ı 30 sene tek yumrukla yöneten Hüsnü Mübarek
Enver Sedat’ın yardımcısıyken, Sedat’ın suikasta uğraması üzerine Cumhurbaşkanlığı makamına gelen Mübarek, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan sonra Mısır’ı en uzun süre yöneten lider oldu. Mübarek belirli aralıklarla düzenlenen seçimlere genellikle tek başına giriyor, kukla muhalif partilerin kendisini desteklemesi, gerçek muhalefetin bastırılmasıyla %95 gibi bir oy alarak her seferinde başkan seçiliyor, daha doğrusu kendisini seçtiriyordu.
Tunus’ta başlayıp Mısır’a sıçrayan Arap Baharını Mübarek doğal olarak iyi karşılamamış, asgari ücretin arttırılması, sıkıyönetimin sona ermesi, serbest seçimlerin yapılması ve siyasi özgürlüklerin genişletilmesini talep eden göstericilere polis ve asker sert bir şekilde müdahale etmişti.
2011 devriminin kalbi: Tahrir Meydanı
En sert müdahale, 2 Şubat 2011 tarihinde yaşandı. 82 yaşındaki Mübarek, Tahrir Meydanı’nda toplanan muhaliflerin ajan ve gayri millî olduğunu söylemiş ve destekçilerini sokağa çağırmıştı. Mübarek’in destekçileri atlar ve develerle göstericilere saldırdı, meydanda bulunan polis ise kenardan göstericilerin dövülmesini, sürüklenmesini ve ezilmesini izledi. “Deve hadisesi” olarak anılan olayda, 3 gösterici hayatını kaybetti, 600 kişi yaralandı. Her ne kadar Mübarek rejimi saldırıyı destekleyip göz yumsa da devlet hastanelerinde çalışan birçok doktor işten atılma riskini alarak Tahrir Meydanı’na koştu, gönüllü bir şekilde yaralı göstericileri tedavi etti, hastanelere taşıdı.
Develerle göstericileri döven Mübarek destekçileri
Bu doktorlar arasında 37 yaşındaki kalp cerrahı Bassem Youssef de vardı. Hakim bir baba ile akademisyen bir annenin oğlu olan Bassem Youssef, Mübarek zamanında zenginleşen seküler bir Mısırlı orta sınıf ailenin çocuğuydu. O güne dek rejimin çizdiği sınırlar içerisinde kalmış, fakat Mübarek rejimin baskılarına dayanamayarak kariyeri ve hayatı pahasına görev yerini terk etmiş, göstericilere yardım etmek için önlüğüyle Tahrir Meydanı’na inmişti.
Deve hadisesinden 1 hafta sonra gösterilerin artması sonucunda Mübarek istifa etti, gözaltına alındı ve yargılanmaya başladı.
Hüsnü Mübarek, yargılandığı mahkemece ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı, 2017’de sağlık sorunları nedeniyle tahliye edildi. 2020 yılında ise hayatını kaybetti.
Kalp cerrahı Bassem Youssef, kendisini Mübarek sonrası Mısır hakkında farklı hayallere sahip İslamcılar, solcular ve liberallerle birlikte Tahrir Meydanı’nda devrimi kutlarken buldu. Ülkede farklı bir hava esiyor, herkes özgürce fikrini söylüyor, 30 yıllık istibdat rejimine veda ediliyordu.
Mısır, adeta Tarık Zafer Tunaya’nın II. Meşruiyetinin ilanından sonraki Osmanlı’ya yakıştırdığı gibi siyasi bir laboratuvara dönüşmüş; İslamcılar, liberaller, Selefiler, Müslüman Kardeşler, solcular, sekülerler ateşli tartışmalar içerisine girmiş, baskı altındaki medya birden özgürleşmiş ve çeşitlenmişti.
Kalp cerrahı Bassem Youssef
Eskinin çöktüğü, yeninin inşa edilmeye çalışıldığı bu laboratuvarda daha bir hafta önce yaralıları tedavi ettiği meydanda bir rejimin çöküşünü kutlayan Bassem Youssef de yolun sonunda önce Mısır’ın sonra Batı’nın ezberlerini yıkacağı bir kariyer yolculuğuna çıkmaya karar vermişti.
Fakat bunun için öncelik stetoskopunu bir kenara koyması ve bir kamera bulması gerekiyordu.
Çamaşır odasından dünyaya
Eğitimli bir orta üst sınıf ailede doğan Bassem Youssef, mühendis abisinin derslerinde zorlanmasından, bölümünden nefret etmesinden etkilenerek doktor olmaya karar vermiş ve tıp eğitimi almıştı. Kalp cerrahisi alanında uzmanlaşan Bassem, sınavları geçerek ABD’de de doktorluk lisansı kazandı, Almanya’da kalp cerrahisi üzerine özel eğitimler aldı. ABD’de kalp cerrahisi üzerine uzmanlaşan bir biyoteknoloji firmasında bir süre çalışan Bassem, hem İngilizcesini geliştirdi hem de Batı tıp dünyasındaki tanınırlığını arttırdı.
Mübarek’in devrilmesi ve Mısır medyasında ifade özgürlüğü fırtınasının esmeye başlamasıyla birlikte Bassem Youssef, yapımcı olan yakın dostu Tarek El Kazzaz ile birlikte Mısır’daki dinler hakkında kısa bilgilendirici komik Youtube videoları çekmeye başladı. Bu videolarla kameralara ısınan ikili, işi büyütmeye karar verdi. Bassem Youssef özellikle Mübarek döneminde medyanın yandaş haberciliğine çok öfkelenmiş, Mübarek sonrası dönemde habercilikle ilgili bir şeyler yapmaya karar vermişti. Yakın çevresini şakalarıyla, en ciddi siyasi gündemleri bile komik bir şekilde ele alabildiği hiciv yeteneğiyle etkileyen Bassem Youssef, Tarık’ın desteğiyle çamaşır odasını bir stüdyoya çevirdi: Tahrir Meydanı’ndaki eylemcilerin fotoğraflarından oluşan bir karton arka plan, bir kamera, bir mikrofon, sandalye ve masa. İmkanlar kısıtlıydı, fakat malzeme sağlamdı.
Bassem eski çamaşır odası, yeni stüdyosunda
Bassem açtığı Youtube kanalında 5 dakikalık siyasi hiciv videoları çekiyor, saatlerce araştırma yapıp bütün güncel güncemi komik bir şekilde özetliyordu. Mübarek sonrası dönemde geçiş dönemi hükümeti görevde olduğu ve henüz hiçbir siyasetçi ipleri eline geçiremediği için herkesle rahatça dalga geçebiliyor, hiçbir siyasi engelle karşılaşmıyordu. Mübarek sonrası ortaya çıkan siyasi boşluğu Bassem şakalarıyla dolduruyordu.
Bassem’in kendi kan grubundan ismini aldığı “B+” programı üç ay içerisinde 5 milyon kez izlendi, rekor kırdı. Videolar kısa olması sebebiyle Whatsapp gruplarında paylaşılıyor, herkes birbirine Bassem’i öneriyordu. Başarılı bir kalp cerrahı kısa bir sürede Mısır’ın en ünlü siyasi hiciv ustasına dönüşmüştü.
Youtube kanalını açmasından sadece 3 ay sonra Mübarek sonrası dönemde kurulan bağımsız televizyon kanalı ONTV, Bassem’e haftalık talkshow programı önerdi. Bassem sadece 3 aylık bir Youtube macerasının ardından kendisini televizyon ekranlarında bulmuştu.
Televizyon kariyeri de Mübarek sonrası Mısır’ın hikayesi gibi karışık olacaktı.
Ne Mursi’ye, Ne Sisi’ye
Bassem’in ONTV’de sunduğu programın adı “Al-Bernameg” yani “Şov” idi. Bassem ve yapımcısı Tarık televizyona geçince ekibini büyütmüş, iyi eğitimli ve siyasete ilgili gençlerden oluşan geniş bir yazar ve editör kadrosu kurmuştu. Bassem’in şakaları için araştırmalar yapılıyor, toplumun farklı kesimlerinden gelen muhafazakar, seküler, Hıristiyan gençler sokağın sesini siyasi hicve dönüştürüyordu.
Bassem’in program ekibi
Her bir bölüm 30 dakikaydı. Bir sene içerisinde ise 104 bölüm çekilmişti. İlk sezonun başarısının ardından Bassem CBC kanalından özel bir teklif aldı. Yeni kanal yönetimi formatı değiştirmek, Batı’daki gibi seyircili canlı bir talkshow çekmek istiyordu. Bassem ve ekibi büyük bir heyecan ve yüksek bir transfer ücretiyle teklifi kabul etti. 2012 yazında New York’taki Radio City Music Hall benzeri bir binada yeni stüdyo kuruldu. Sonbaharda Bassem ve ekibi Arap dünyasındaki ilk canlı yayınlanan, seyircili talkshowunu çekmeye başladı. Bu yeni format reytingleri de arttırmıştı, milyonlarca kişi Bassem’i hem internet hem de televizyon üzerinden izliyordu. Bassem’in ekibine göre her bir bölüm 140 milyon kişiye ulaşıyordu. Bassem Youssef, Mısır’ın John Stewart’ı olmuştu.
Üstüne üstlük Amerikalı ünlü talkshow yıldızı John Stewart bu başarısından dolayı Bassem’i ABD’ye canlı yayın konuğu olarak çağırmış, Bassem’in katıldığı Stewart programı en çok izlenen bölümlerden biri olmuştu. Bassem, “Mısır’ın John Stewart’ı” lakabını almakla kalmamış, akıcı İngilizcesiyle ve esprileriyle Batı dünyasına da açılmıştı. Yeri geldiğinde hem İsrail’i hem ABD’yi sert bir şekilde eleştiren Amerikalı Yahudi John Stewart, kendisi gibi kendi kavmini eleştirebilme cesaretine sahip Bassem Youssef ile çok iyi anlaşmış, dostluk ilişkisi kurmuştu.
Bassem Youssef, program sonrasında Stewart’a Mısır’dan Stewart resimli el yapımı tabak hediye etmişti
Bassem ve programı yeni stüdyosuna taşınırken 2012 yazında ülkedeki ilk serbest Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Müslüman Kardeşlerin İslamcı lideri Muhammed Mursi kazanmış; Mübarek’i İslamcılarla birlikte indiren solcular, liberaller ve sekülerlerle muhalefet safına geçmişti. Mursi seçim döneminde sekülerlere, liberaller ve azınlıklara ılımlı mesajlar verse de başkanlık döneminde pek uzlaşmacı bir isim olmamış, henüz yeni bir anayasal sistem kurmak için çabalayan Mısır’da kararnameler çıkartarak kendi kararlarını, atamalarını hukuki denetimden kaçırmaya çalışmıştı.
Seküler bir ailede büyüyen Bassem de artık programının ciddi bir bölümünü Mursi’ye ayırmaya, Mursi’nin konuşmalarıyla söylemleriyle dalga geçmeye başlamıştı. En çok ilgi çeken program ise Pakistan’da fahri doktora unvanı verilen Mursi’nin cübbesi ve kötü İngilizcesiyle dalga geçtiği bölüm olmuştu.
Mursi, selefi Mübarek’i aratmayacak şekilde Bassem Youssef’e öfkelenmişti. Muhaliflerin Mursi’ye karşı sesini yükselttiği bir dönemde siyasi hiciv tehlikeliydi. Nitekim Youssef hakkında İslam’a ve devlet başkanına hakaretten gözaltı kararı çıkartıldı, Bassem polislere teslim oldu. Hayranları Bassem’i karakol önünde karşıladı, Bassem ise Mursi ile dalga geçtiği bölümde taktığı fahri doktora şapkasıyla poz vererek teslim oldu.
Bassem 6 saat boyunca polisler tarafından sorgulandı.
Bassem polislere teslim oluyor
Polisler Bassem’e yaptığı şakaları soruyor, Bassem ise soruları daha fazla şakayla yanıtlıyordu. Polisler de Bassem’in hayranı olduğu için sorgu giderek bir hayran söyleşisine dönüşmüş, sorgunun bitiminde ise Bassem kefalet ödeyerek serbest kalmıştı.
Mursi hükümetinin baskısından sonra program kısa bir süre durdurulmuş; fakat Bassem bu kısa aranın ardından eleştirilerine devam etmiş, programın ikinci sezonunda büyük bir işe imza atarak John Stewart’ı stüdyosunda ağırlamıştı.
Stewart, Bassem’in stüdyosuna kafasına siyah çuval geçilerek getirilmiş, sürpriz bir şekilde yüzü açılmıştı
2013 yazında ise işler değişti. Mursi muhaliflerinin sokak gösterileri artınca ve anayasa yapım sürecinde uzlaşı sağlanamayınca, Genelkurmay Başkanı Sisi liderliğinde bir askeri darbe düzenlendi ve Mursi gözaltına alınarak yargılanmaya başladı. Mübarek sonrası geçilmeye çalışılan demokratik düzen yine bir askeri darbeyle askıya alınmıştı. Bassem ve çalıştığı TV kanalı yeni dönemin kokusunu almak için programa yine bir ara verdi, darbeden sonraki ilk program ilgiyle bekleniyor, herkes Bassem’in darbeye karşı tutumunu merak ediyordu.
Mısır Cumhurbaşkanı Sisi
Bassem, her zamanki gibi Mursi’yi eleştirdi, hatta daha sonra eleştirilmesine sebep olacak şekilde darbeye direnip vurulan Mursi destekçileriyle dalga geçti fakat Sisi’yi de unutmadı ve generale karşı duyulan hayranlıkla dalga geçti. Bassem’in Müslüman Kardeşlere karşı olmasına rağmen Sisi’yi hafif de olsa eleştirmesi yeni tesis edilen rejimi rahatsız etmeye yetti. Kısa bir süre içerisinde ülke çapındaki Sisi hayranları Bassem’i ihbar etti, soruşturmalar açıldı, Mısır polisi stüdyoyu basarak bazı bilgisayarlara el koydu, Bassem’in yapımcısı Tarık’ın Müslüman Kardeşlere sempati duyan babası hukuksuz bir şekilde gözaltına alındı.
Sisi rejiminin verdiği mesaj netti: Hiçbir eleştiri kabul edilmeyecekti. Bassem’in Mursi’nin görevden alınmasına “askeri darbe” demesi bile Sisi rejimini rahatsız etmişti.
Baskılar sonucunda televizyon kanalı Bassem ile sözleşmesini askıya aldı. Bassem de Sisi’nin 2014 yılında % 47’lik bir katılım oranıyla düzenlenen bir “seçimde” %96 oyla Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından bir açıklama yaparak kendi güvenliği için artık program yapmayacağını açıkladı.
Son.
Bassem, ne Mursi’ye ne Sisi’ye yaranabilmiş; Mübarek sonrası yaşanan baharın kışa dönmesiyle hayallerini rafa kaldırmıştı. Mısır’da siyasi hiciv yapabilecek bir atmosfer artık yoktu. Bassem, memleketine sığamamış, can güvenliği ve özgürlüğü tehlikeye girmişti.
Sürgündeki komedyen
Bassem programının sona ermesinin ardından aldığı tehditlerden çekinerek Mısır’ı terk etti, önce Dubai’ye sonrasında ABD’ye taşındı. Ailesiyle birlikte yeni bir hayat kurdu. Fakat hiçbir şekilde Mısır’daki ününe, milyonlarca izleyiciye, yetenekli gençlerden oluşan ekibine kavuşamadı. Birçok talkshowa konuk oldu, Stanford ve Harvard gibi üniversitelerde demokrasi araştırmalarında görev aldı, medya platformlarında demokrasi, insan hakları üzerine siyasi hiciv programları çekti. Bir sürü projeye imza atmasına rağmen kendine has dilini bulamadı, kendisini bir yere konumlandıramadı ve giderek irtifa kaybetti.
Bassem Youssef aynı zamanda bir fitness eğitmeni. Sosyal medyada egzersizlerini ve diyetini paylaşan bir fenomen
2019’dan itibaren ise özellikle son zamanlarda ABD’deki etki alanı ve nüfusu genişleyen Arap Amerikalıları hedef aldığı tek kişilik gösteriler düzenlemeye başladı. Ortadoğulu biri olarak Ortadoğu ve Batı ile aynı anda dalga geçiyor, Amerikalıların önyargıları, Ortadoğu ezberlerini ti’ye alıyor, Müslümanlara yönelik önyargıları ters yüz eden şakalar yapıyordu. Bassem’in standup gösterileri kısa bir sürede Arap Amerikalıların gözde etkinliklerinden biri haline geldi.
Sürgün Bassem için zordu, yolda yürürken bir arabanın çarpması sonucu ölen babasının cenazesine dahi katılamamıştı, fakat en büyük tesellisi babasıyla ABD’ye taşındıktan sonra kopmaması hatta babasının kendisini Stewart’ın elinden bir ödül alırken görmesi, bu törene bizzat Mısır’dan gelerek katılmasıydı.
Bassem’in babası, Stewart, Bassem ve eşi
Bassem ABD’de kaldığı yıllarda ilk başta genellikle ABD’de yaşayan ve Ortadoğu’dan memnun olmayan sürgündeki muhalif komedyen konumundayken zamanla klişeleri aştı. Sadece Ortadoğu ile dalga geçmiyor, Mısır’da yaşadıklarından şikayet etmiyor, zamanla Batı’yı da ti’ye alan bir dil geliştiriyordu. Özellikle ABD’de Ortadoğu yönelik 11 Eylül’den beri artan oryantalizm ve İslamofobi’yi ters yüz eden bir hiciv benimsemiş, Batı’nın çoğu konudaki kötü sicilini hatırlatmaya başlamıştı.
Bassem’i tekrardan dünya gündemine taşıyan olay ise İsrail-Filistin oldu. 7 Ekim’de Hamas’ın İsrailli sivilleri ve ardından İsrail’in Filistinli sivilleri kolektif bir sorumluluk yükleyerek katletmesiyle birlikte Batı medyası iki yüzlü bir şekilde Gazze’de yaşananları gündemine taşımadı, İsrail’in ezber söylemlerini haberleştirdi. Dün Ukrayna’da haklı olarak savunduğu ne kadar değer varsa bugün Filistin’de unutan Batı medyasına bu değerleri hatırlatan ise Bassem Youssef oldu.
Daha önce Kleopatra’yı bir filmde siyah bir Amerikalının canlandırmasına tepki göstermek için çıktığı Piers Morgan’a bu sefer Filistin-İsrail konuşmak için konuk olan Bassem Youssef, Batı ve İsrail’in resmi söylemlerini ters yüz ederek, dalga geçerek ve İsrail’in sorumluluğunu azade eden argümanların içini boşaltarak 21 milyon kişinin izlediği bir programa imza attı.
Bassem ve Piers Morgan ikinci söyleşisi için California’da
Program o kadar çok izlendi ki Piers Morgan Bassem’in yaşadığı California’ya giderek ikinci bir program çekti. Bu program da 11 milyon kişiye ulaştı. Bassem o kadar popüler oldu ki yayında giydiği kazağın firması dahi siparişleri yetiştiremedi.
Sessizlerin sesi
Bassem Youssef sadece konuk olduğu bir Youtube programıyla İsrail ve Batı’nın ezberlerini ters yüz etmiş, özellikle Batı medyasında uzun süredir temsil edilmediğini hisseden Müslümanların, Doğuluların, Filistin konusunda duyarlı Batılıların sesi olmuştu.
Bassem, Batı medyasında akıcı İngilizcesiyle Filistinlileri savunan tek kişi değil, fakat en etkili kişilerden biri olduğu kesin. Bassem’in bu başarısının sırrı espri yeteneğinde değil, Batı’nın bugün Filistin’de unuttuğu evrensel değerleri savunduğu için Doğu’dan, memleketinden sürgün edilen bir komedyen olmasında, savunduğu değerler uğruna babasının cenazesine katılamayan, ününü, şöhretini, geçmişini geride bırakan bir komedyenin bu değerleri yırtıp bir kenara atanların yüzüne ayna tutabilmesinde.
Bassem Youssef şimdiden bu tutumu nedeniyle tepki çekmeye, “Hamasçı” yaftasını taşımaya, hatta çalıştığı bazı tiyatrolar tarafından “iptal edilmeye” başladı. Askeri darbelerin, gözaltların ve tehditlerin susturamadığı bir adamın, ABD’deki iptal kültüründen korkması mümkün değil. Bu nedenle Bassem’in korkup susma gibi bir planı yok.
Susmamalı da. Zira sadece bir program konuğu değil. Aynı zamanda bir kamusal figür, bugüne kadar temsil edilmeyen kitlelerin sesi oldu, Doğu ve Batı arasındaki derinleşen çatışmada değerli bir gri alan açtı bile.
Bassem sadece İsrail devlet propagandasını tekrarlayan medyada yeni bir alan açmakla kalmadı, aynı zamanda Batı’nın kendi tekelinde gördüğü evrensel değerlerin daha geniş tabana yayılması, içselleştirilmesi için de yeni bir söylem sundu.
Ne Doğu’ya sığanların, ne de Batı’ya yar olanların sesi oldu.
Belki de Bassem’in en çok sevildiği ülkelerden birinin Türkiye olmasının da sebebi budur.