Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIKadınlar daha ne istiyor?

Kadınlar daha ne istiyor?

Bugünün genç kadınları, hem sosyal hem de iktisadi açılardan, annelerinin hayal bile edemeyeceği şartlara sahipler. Anneleri de büyükannelerine kıyasla daha iyi durumdaydı ama o iki nesil arasındaki fark, son elli yılda gerçekleşen farkın yanında hata payından ibaret sayılabilir.

Nancy Ascher diye birinden Netflix’in The Surgeon’s Cut belgeseli sayesinde haberdar oldum. Hanımefendi organ nakli alanında çalışan bir cerrahmış. Ancak şöhreti, anladığım kadarıyla, sadece alanında çok başarılı olmasından ve -ne olduğunu anlamadığım- bazı yeniliklere imza atmasından kaynaklanmıyor. Belgeselin çekildiği 2020 yılında 71 yaşında olan hanımefendi, özellikle organ kaçakçılığıyla mücadele gibi alanlarda sesine kulak verilmesi gereken bir otorite, bir aktivist.

Kendisinden söz etmemin sebebi ise bambaşka.

Ascher tıp okumaya karar verdiğinde, yani kabaca 60ların sonlarında, bir hekim olan babasının bile şaşkınlığını göğüslemek zorunda kalmış. 220 kişilik sınıflarında sadece 20 kadın öğrenci varmış. Tıp seçtiği için, tıp seçen diğer kadın öğrenciler gibi, bir psikiyatrla görüşmesi gerekmiş. Psikiyatrın, “sadece bir partnerle yetinip yetinemeyeceği” gibi uygunsuz sorularına muhatap olmak zorunda kalmış.

Kadın Hastalıkları ve Doğum dersinde hocaları bazı çıplak kadın fotoğrafları göstermiş ve sınıftaki kadınlar protesto ederek dersi terk etmişler. Dönemin tanıkları, o protestoların ruhunu da, protestocuların duydukları tatmini ve gururu da tahmin edebilirler. Unutmuş olanlara belgeseldeki kısacık görüntüler yardımcı olabilir.

Sadece elli yıl öncesinden söz ediyorum. ABD gibi bir ülkede, elli yıl önce, tıp fakültelerinde okuyan her 220 öğrencinin sadece yirmisi kadındı ve onların da sadece ikisi cerrahiyi seçiyordu. Tıp seçen kadınların akıl ve ruh sağlığının yerinde olduğundan şüphe eden bir otorite vardı. O otorite, tıp seçen kadınları test etme küstahlığını sergileyebiliyordu. 2019 yılında ABD’de tıp öğrencilerinin arasında kadın oranı yüzde elliyi aştı. Cerrahların da yüzde 48,8’i kadın.

Elli yıl içinde kadınlar sadece tıp fakültelerindeki ve hastanelerdeki hisselerini artırmakla kalmadılar. Bugünün genç kadınları, hem sosyal hem de iktisadi açılardan, annelerinin hayal bile edemeyeceği şartlara sahipler. Anneleri de büyükannelerine kıyasla daha iyi durumdaydı ama o iki nesil arasındaki fark, son elli yılda gerçekleşen farkın yanında hata payından ibaret sayılabilir.

Kadınların hedefe ulaştıklarını veya hayatlarının artık kolay olduğunu iddia etmiyorum. Dünyanın ve Türkiye’nin farklı bölgelerinde genç kadınların hâlâ çok eşitsiz şartlarda yaşamak zorunda kaldıklarını biliyorum. Ancak binlerce yıl boyunca sorgusuz sualsiz hüküm sürmüş bir düzenin sadece elli yıl içinde aldığı hasarın büyüklüğünün görmezden gelinmesini de tehlikeli buluyorum.

Çünkü…

Son elli yıl içinde gerçekleşen pek çok benzer şey var. Elli yıl önce dünya nüfusunun sadece yüzde 36 kadarı şehirlerde yaşıyordu, bugün yüzde 56’sı yaşıyor. 2006 yılında şehirli nüfus kırsalda yaşayan nüfusu aştı. Sadece elli yıl içinde doğumda ömür beklentisi 57 yıldan 73 yıla çıktı. 15 yaş üstünde okuryazarlık oranı yüzde 65’ten yüzde 87’ye yükseldi.

Bütün bu iyileşmelerin eşit bir biçimde paylaşılmadığını, mesela ömür beklentisinin bazı coğrafyalarda seksen yıla yaklaşmışken Afrika’da ancak 63 yıl olduğunu biliyorum. Ancak unutmamak gerekiyor ki, 1970 yılında Afrika’da beklenen ömür 46 yıldan kısaydı, sadece elli yıl içinde 17 yıl uzadı. Diğer bütün hususlarda da benzer eğilimler var. Evet, coğrafyadan coğrafyaya fark büyük ama daha geriden gelenlerde de muazzam iyileşmeler gerçekleşti.

Elli yıl içinde gerçekleşenlerin, elli yıl önce en hayalperest olanların bile hayal güçlerini çok aştığını düşünüyorum. Normal şartlarda “vay be, neler başardık” diye kendimizle gurur duymamız gerekirken, tam aksine, en hafif ifadeyle “ne kadar berbat bir dünya yaptık” diye özetlenebilecek bir ruh haline savrulduk. O kadar ki, “yok yahu, fena iş çıkarmadık” demek için, şirretçe bir taarruzu göze almak gerekiyor.

Ancak…

Yaptığımız onca iş içinde biri var ki, dünyanın yakın ve uzak geleceğini diğer hepsinden çok daha derinden etkileyecek. O da kadınların statüsündeki muazzam değişim. Esasen şehirleşme, eğitim, ömrün uzaması, ekonomik zenginleşme gibi faktörlerin hemen hepsinde, 1970lere geldiğimizde de ciddi mesafe kat etmiştik. Yani 1970lerden sonraki iyileşmeler, dana önceki iyileşmelerin bir devamı -kimi durumlarda bir üst viteste de olsa devamı- niteliğindeydi. Ancak kadınların statüsünde son elli yılda gerçekleşen iyileşme, daha önceki iyileşme eğiliminden yola çıkarak tahmin edilemeyecek ani bir sıçrama halinde gerçekleşti. Tıp okumak isteyen bir genç kızı caydırmak için -uygunsuz sorular soran- bir psikiyatrın karşısına çıkmak zorunda bırakmanın normal görüldüğü şartlardan elli yıl sonra tıp öğrencilerinin yarısından çoğunun kadın olduğu şartlara, bir tek nesil içinde zıpladık.

Yazının başlığını elbette kışkırtıcı olsun diye seçtim. Kadınların burada duracaklarına dair en küçük bir işaret yok. Daha ne istediklerini bilmiyorum ama her ne istiyorlarsa alacaklar gibi görünüyor.

Hani biz, neredeyse hepimiz, Erdoğan, altılı masa, enflasyon, Kürt meselesi, muhafazakârlık filan gibi şeyler konuşup duruyoruz ama yarının dünyasını kadınlar kuruyor. Esasen bugünün Türkiye’sini de kadınlar kurdu. Kendilerine muhafazakâr denen, siyasal İslamcı denen zevatın erkekleri pekâlâ üniversitelerine gidip derece alırlarken, kadınları başlarını açmayı reddettikleri için okuyamadılar. Kıyamet onların direnişinden koptu, parsayı erkekleri topladı. Bundan sonrakinin benzer şekilde gelişmeyeceğine bahse girerim.

Bütün bunları böyle söyleyince, “kadınlar savaşa erkeklere kıyasla daha karşıdır, o yüzden toplumsal barışı vadeden siyasetlere daha gönüllü destek verirler”, veya “mutfak kadınındır, enflasyon daha çok onun canını yakar, enflasyonu dizginleyecek siyasetler kadınlar tarafından daha iştiyakla desteklenir” gibi klişeler ortaya savruluyor. Bence kadınlar hakkındaki bütün varsayımlar gibi bu varsayımların da daha tutumlu kullanılmasında fayda var. Gerçek kadın, genel tahayyüldekinden çok farklı bir şey ve kadın olsun, erkek olsun herkes, kendi şahsi gözlemleriyle, gerçek kadının muhayyel kadından çok farklı olduğunu tecrübe etmiştir.

O gerçek kadını sandığa kararlılıkla götürebilen sadece seçimi değil, Türkiye’nin geleceğini alır. Görünen o ki, orada öyle muazzam bir fırsat penceresi olduğunun farkında olan kimse yok siyaset sahnesinde.

_________________

Cemalettin N. TAŞCI

Endüstri Mühendisi. Karar süreçleri konusundaki merakı onu siyasi danışmanlığa taşıdı. Yirmi yılı aşkın süredir komplekslik konusunda kafa yoruyor. Bilgisayar Tarihi ve ePosta adlı kitaplarının yanı sıra, Yılmaz Büyükerşen ile yaptığı nehir söyleşinin altında ismi var. Politikapolitik isimli blogundaki bazı yazılar Antiplaton, Kırılganlık, Marjinal Memleket ve Kendiliğinden adlı kitaplarda derlendi. 2009-12 arasında kısa bir süre Akşam gazetesinde köşe yazısı görünümlü yazılar yazdı.

- Advertisment -