Ana SayfaGÜNÜN YAZILARIKatillerle saf tutmak

Katillerle saf tutmak

Bursa’da lümpen bir taraftar grubunun her yerde görülebilecek sıradan bir eylemi ile değil, tam tersine siyasi gönderimleri iyi hesaplanmış, bilinçli ve organize bir kötülükle karşı karşıya kaldık. Bu kötülük alelusul soruşturma ve görevden uzaklaştırmalarla açığa çıkartılmaz. Eğer, TFF’si ve diğer kurumlarıyla devlet bu kötülüğün peşine düşmez ve bütün sorumluları kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit etmezse, yapılan bu barbarlığı kabul ettiğini ve meşru bulduğunu göstermiş olur.

2022 yılının Ekim ayında Amedspor, Afyonspor ile deplasmanda bir lig maçına çıkıyor. Maç öncesi Afyonkarahisar İl Jandarma Komutanı Yılmaz Kırgel Afyonspor’un idmanını ziyaret edip futbolculara desteğini gösteriyor. Lakin bunu yaparken çok dikkat çekici cümleler kuruyor:

“Gönlümüz sizlerle. Sizin işiniz futbol oynamak. Siz de onu gerçekten güzel yapıyorsunuz. Geri kalanı bize bırakın. Gerçekten Afyon’un sizin kazanmanıza ihtiyacı var. Hele hele Mersin’de yaşadığımız o terör eyleminden sonra gönlümden geçeni söylüyorum: Şöyle bir 5-0 eze eze yenerseniz, buradan onları göndeririz.”

Devletin silahlı bir bürokratı, ülkenin bir şehrini ve o şehrin bir takımını doğrudan terör ile bir tuttuğunu açıklıyor. Tavırlarında bir çekingenlik sezilmiyor; aksine çok rahat, özgüveni zirvede, sözlerinin doğruluğundan emin. O nedenle vatandaşların bir kısmını açıkça düşman kategorisine sokan bu ifadeleri söylenmesi gereken” tadında, ders veren bir öğretmen edasıyla sarf ediyor.

Sonra komutanın sözleri sosyal medyaya düşüyor. Kamuoyundan itiraz sesleri çıkıyor, farklı kesimlerden tepkiler yükseliyor. Mızrak çuvala sığmaz, zırva tevil götürmez oluyor. Komutan, bunun üzerine, sözlerinin maksadını aştığını belirtiyor ve lütfedip üzüntülerini bildiriyor. Elbette, hakkında herhangi bir hukuki ya da idari işlem yapılmıyor.

“Teröristler dışarı”

Tabii herkes bu şahıs gibi tedbiri elden bırakıp filtresiz konuşmuyor, gerçek fikriyatını ve hissiyatını olduğu gibi dillendirmiyor. Ancak komutanın süzgeç kullanmadan ettiği bu sözler, aslında salt onun değil, devletin Amedspor’a dair düşüncesini yansıtıyor. 

Peki, nedir o düşünce? En basit anlatımla, Amedspor’a adeta bir terör örgütü (PKK) ve futbolcularına/çalışanlarına da örgüt mensupları (terörist) nazarıyla bakılması ve kulübe bir bütün olarak “düşman” muamelesinin yapılması!

Zehirli bu bakış, çeşitli vasıtalarla topluma da zerk ediliyor. Amedspor her sezon yaygın ve etkili bir linç kampanyasına maruz kalıyor, böylece toplumun her katmanında bu takıma karşı bir hınç, bir öfke kaynatılıyor. Küçük bir kıvılcıma bakan bu kazan, her yerde ve her zaman patlama istidadı taşıyor.

Amedspor Teknik Direktörü Ahmet Yıldırım’ın ailesinin yaşadıklarına bu bağlamda değinmekte fayda var. Ailesi İstanbul’da yaşayan Yıldırım’ın 13 yaşındaki oğlunun sınıfına “Amedspor kapatılsın” yazıları yazılıyor. Sırf babası Amedspor’u çalıştırıyor diye 13 yaşındaki bir çocuk, “teröristler dışarı” sloganlarıyla psikolojik baskıya tâbi tutuluyor. Yani çocuk da olsa bir şekilde Amedspor ile irtibatlandırılan herkese bir bedel ödetiliyor, uzaktan yakından yolu Amedspor ile kesişen herkese bir fatura kesiliyor.

Arşa yükselen zorbalık   

Amedspor, bu hafta Bursaspor ile oynadı. Bursa ile Amed arasında, ta Diyarbakırspor’un Süper Lig’de olduğu dönemden kalma bir gerginlik var. Az biraz basiretli bir kamu yönetimi, uçan kuşun bile bildiği bu gerginliği göz önünde tutar ve saha dışı-saha içi gerekli tedbirleri alırdı. Fakat her ne hikmetse bu tedbirler alınmadı, devlet sahadan çekildi. Ve Bursa’ya adım attığı andan itibaren Amedspor’a bir cehennem hayatı yaşatıldı.

Amedspor’un kaldığı otelin önünde gece boyunca havai fişekler patlatıldı, mehter marşları çalındı, ırkçı sloganlar atıldı. Ama nedense tek bir yetkilinin aklına bu taşkınlığın önüne geçmek gelmedi. Sosyal medyada sürekli kışkırtıcı paylaşımlar yapıldı. İnsanlıktan zerrece nasibini almamış bir güruh, Amedspor taraftarı bir çocuğu köşeye sıkıştırdı, korkuttu, küfretti ve ona Bursaspor atkısını kaldırttı, bunu kayda alıp yayınladı ve hiçbir müdahale görmedi.

Zorbalık maç günü arşa yükseldi. Amedspor sahaya çıktığından itibaren taraftarların ve rakip futbolcuların saldırısına uğradı. Tribünde Kürt bir genç hunharca dövüldü. Polis göz yummadığında bir tırnak makası bile sokamadığınız sahaya maç boyunca su şişeleri, çakmaklar, bıçaklar, bozuk paralar, taşlar ve patlayıcı maddeler yağdı. Amedsporlu oyuncular, başlarına bir şişe isabet etmeden, yanlarında bir patlayıcı madde patlamadan, sağlarına sollarına bir taş düşmeden tek bir taç, tek bir korner kullanamadılar.

Ortada bir maç falan yoktu, bir savaş vardı. Oyunu bir an önce durdurması gereken hakem, sanki her şey normalmiş gibi maçı oynatmaya devam etti. Federasyon’dan herhangi bir ses duyulmadı, bir faciaya davetiye çıkartıldı. Amedspor’un kalecisi Cantuğ Temel’in sözleri durumun vahametini ortaya koyuyor: 

“Oynadığımız maçın durdurulması için sanırım bizim de ağır yaralar almamız gerekiyordu… O kadar cisim atıldı ama beni en çok yaralayan üzerinde bayrağımızın bulunduğu Türkiye haritalı cisim oldu. Milliyetçilik yapacağım derken ülkesinin değerlerinin yerlere fırlatılması, bir polis çocuğu olarak beni çok yaraladı.”

Maç sona erdi ama saldırılar bitmedi. Soyunma odasının koridorlarında Bursaspor’un özel güvenlik amiri, kulübün güvenlik sorumlusu, kulüp personeli ve emniyet görevlileri, Amedspor’un futbolcularına fiziki saldırıda bulundu. Saldırıların bir bölümü kayıt altına alındı ve kulübün resmi sosyal medya hesaplarından kamuoyunun bilgisine sunuldu. Görüntüler, Amedspor’un Bursa’da kamu-özel işbirliği ile bir güzel linçten geçirildiğine delalet ediyordu.

Kara leke

Bir felaketin eşiğinden dönülen maçta, en çok Bursaspor taraftarının açtığı Beyaz Toros ve Yeşil pankartlarının üzerinde durmak gerekiyor. Malum, Beyaz Toros ve Yeşil, Kürtlerin hafızasında yargısız infazları, devlet eliyle işlenen cinayetleri, faili devlet olan kaybetmeleri ve katliamları temsil ediyor. Tribünlerden bunları insanların gözünün içe sokmanın ne anlama geldiğini söylemeye hacet yok!

İki hususa değinmek isterim bu noktada:

Bir: Ucundan kıyısından Türkiye gerçeklerinden haberdar olan herkes bilir ki, hiçbir taraftar grubu böylesine ağır anlamları olan simgeleri tribünlerde kendi başına açmaz, açamaz. Beyaz Toros ve Yeşil pankartları bir taraftar grubunun lalettayin bir tasarrufu olarak ele alınmaz, alınamaz. Devletin dahli olmadan, hiç kimse bu cüreti gösteremez. Devletin parmağı olmadan Kürtleri tehdit eden o pankartlar, değil o stattan, Bursa’dan bile içeri giremez.

Ezcümle, lümpen bir taraftar grubunun her yerde görülebilecek sıradan bir eylemi ile değil, tam tersine siyasi gönderimleri iyi hesaplanmış, bilinçli ve organize bir kötülük ile karşı karşıyayız. Bu kötülük alelusul soruşturma ve görevden uzaklaştırmalarla açığa çıkartılmaz. Eğer, TFF’si ve diğer kurumlarıyla devlet bu kötülüğün peşine düşmez ve bütün sorumluları kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespit etmezse, yapılan bu barbarlığı kabul ettiğini ve meşru bulduğunu göstermiş olur.

İki: Devlet terörünün simgeleri olan Beyaz Toros ve Yeşil’in gölgesi, kulübü ve taraftarıyla Bursaspor camiasının üzerine düşmüştür. “Münferit bir eylem, Bursaspor’u bağlamaz” denilerek geçiştirilebilecek bir hadise değildir bu. Lafı eğip bükmeye gerek yok; eğer Bursaspor bu rezil eylemin kendini bağlamadığını iddia ediyorsa, o vakit camia topyekûn olarak bunun karşısında olduğunu, kınadığını ve tribünlerinde katillerle saf tutan alçaklara yer olmadığını açıkça beyan etmek zorundadır. Aksi takdirde, bu kara leke, çıkmayacak bir biçimde, Bursaspor’un tarihine kazınır.  

O cehennemde soğukkanlılığını koruyan, elinden geleni yapan ve kof kabadayılara top oynayarak karşı koyan Amedsporlu futbolcuları ve teknik ekibi, her koşulda takıma sahip çıkan yöneticileri kutlarım. Eminim ki, yönetim, şehrin ve kulübün hakkını bütün hukuki mecralarda savunacak, takım da sezon sonunda şampiyonluk kupasına uzanacaktır.

Barbarlığa karşı verilecek en iyi cevap, Amedspor’un şampiyonluğu olacaktır.

- Advertisment -