ABD’nin Afganistan işgalinin fiyasko ile sonuçlandığı bilinen bir durum. Her ne kadar terör örgütü El-Kaide ile girdiği mücadeleden örgütü gerileterek zaferle çıkmış olsa da, dün “savaştığı” Taliban’a karşı ABD yenildi. Hatırlarsanız ABD, 11 Eylül Terör Saldırıları sonrasında saldırıdan sorumlu tuttuğu El-Kaide’yi terör örgütü listesine almış ancak El-Kaide’yi himaye eden Taliban’ı bu listeye almamış, sadece bazı Taliban yöneticilerine yaptırım uygulamakla yetinmişti. Son derece tuhaf bulunan bu durum, ileride ABD’nin Taliban ile olası bir müzakere gerçekleştirmek için açık kapı bırakması olarak yorumlanmıştı. Nihayetinde bu yorum doğru çıktı ve ABD, Afganistan’dan çekilmeden önce Taliban ile sık sık masaya oturdu, pazarlıklar yaptı ve sununda da çok sayıda savaş mühimmatı bırakarak Afganistan’dan çekildi.
Afganistan’da kimin kaybedip, kimin kazandığına bakmasak da şunu söyleyebiliriz: ABD, Afganistan konusunda sadece maddi bir kayıplar yaşamadı. Bir başka şekilde ifade edecek olursam; ABD, Avrupa ülkelerin bazıları gibi sömürgeci bir geçmişe sahip değil, ABD’nin kendi topraklarındaki sömürgeciliğini saymazsak, en azından Ortadoğu’da İngiltere ya da Fransa gibi problemli bir geçmişi yok. Dahası, Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda, her ne kadar bize has sol reflekslerimiz nedeniyle yerilse de, Marshall yardımları ile kısmen kendisine olumlu bir imaj edinebilmiş bir ülke oldu. Ancak Afganistan ve Irak işgalleri sonucu, bölgede moral olarak kaybetti, imajı çok zarar gördü. Kapitalist emellerle de olsa yardım yapan bir ülkeden çıkıp işgalci olan bir ülkeye dönüştü. (Şuraya bir not düşeyim; bizde sık sık komploların ana kraliçesi olarak rol alan BOP meselesi de, ABD’nin artık Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda kötü karşılanması, bu nedenle buralarla ilişkilerini devam ettirebilmek için Müslüman olan ve kendisiyle ortak hareket edecek partnerler araması meselesiydi) Nihayetinde ABD, Afganistan’dan yaralı, baştan aşağı yaralı olarak çıktı.
ABD, Afganistan’dan ayrıldıktan sonra yapılan yorumların dikkat çekenlerinden biri de, Taliban’ın kendi yönetiminde eskiye oranla daha yumuşak bir yönetim tercih edebileceğiydi. Ancak bölgeyi iyi bilenler, Taliban’ın bildiğini okuyacağından şüphe duymadıklarını belirtmişlerdi ve haklı da çıktılar.
ABD, Afganistan’dan ayrıldıktan sonra, sadece yıllardır savaşın merkezi olarak tarumar olmuş bir ülke görmedik aynı zamanda Taliban’dan, Taliban’a karşı ABD ile çalışmış olmaktan ötürü Afganistan’dan kaçmaya çalışan insanların yaşadığı dramı da gördük. Görüntüler gerçekten yürek parçalayıcıydı. Böyle berbat durumda dahi her savaşın olduğu gibi Afganistan savaşının da bilançosu konuşuldu; ABD’ye göre kendisi kaybetmemişti, çekilme takvimine uygun bir biçimde misyonunu tamamlayınca ayrılmıştı. ABD’nin düşüncesinin aksini savunanlara göre ise ABD kaybetmiş, Taliban ise kazanmıştı. Bana sorarsanız binlerce sivilin öldüğü, binlercesinin yerinden edildiği bir savaşın kazananı olmaz, bence Afganistan’da herkes kaybetti. Daha doğrusu Mahmud Derviş’ten mülhem bir biçimde söylemek gerekir ki Afganistan’da ABD kaybetti ama Taliban da kazanmadı.
Taliban’ın kayıplarıyla ilgili birçok şey söylenebilir ancak beni bölgeyle ilgili en fazla rahatsız eden şey Taliban’ın kadınlara uyguladığı baskı. Kadınlara, sürekli olarak kendi hayatlarını nasıl yaşayacakları psikolojik baskıyla telkin edilen, fiziksel yasaklar ile dayatılan bir ülkenin vatandaşı olduğum için Afganistan’da Taliban’ın baskısına karşı feryat eden kadınların nidalarını daha derinden duydum.
Taliban’ın eskiye oranla daha yumuşak bir yönetim seçebileceğini düşünenlerin, yumuşamadan kastı bu muydu bilmiyorum ama Taliban kadınlarla ilgili yasakları bir gecede vermedi, yavaş yavaş yasakları sıraladı. Düğün kıyafetiyle okula geldiklerini söyleyerek eğitimlerini yasakladı. Çalışma haklarını ellerinden aldı. Sivil toplum kuruluşlarında çalışmalarını yasakladı. Erkek doktoru yasakladı. Örtünme zorunluluğu getirdi. Kadın bakanlığını kaldırdı. Televizyona çıkmaları kısıtlandı. Yanlarında mahremleri olan bir erkek olmadan belli mesafeyi gitmelerini yasakladı. Tüm bu yasak kararlarını aldığı kuruma da “İyiliğe Davet ve Kötülükten Sakındırma Bakanlığı” adını verdi. Bizim daha çok emri bil maruf nehyi anil münker olarak bildiğimiz şey.
Taliban, sert koşullardan anlayan, müzakere edilmesi zor bir yapı ama onun bir diğer özelliği İslam dinini kadınlara baskı üzerinden yaşıyor olması. Erkekler için sakal zorunluluğu gibi uygulamaları olsa da, temelde Taliban’ın şeriattan anladığı şey kadın bedeni üzerinden tasarrufta bulunma hakkı olduğunu sanması ve bu hakkı en katı biçimde kullanması. Taliban’ın kadınlarla ilgili yasakçı tavırlarının bir diğer nedeni de, kadınların gücünü gösterebilmesine imkan tanıması, kadınları kolay hedef olarak görmesi. Aslını isterseniz Afganistan gerçekten kötü durumda, insanlar maddi gelir için çocuklarını düğünlerini yapmasa da erken yaşta “başlık parası” için evlendiriyor. Çocukların para karşılığı satıldığı da bilinen bir durum. Taliban, “ABD’ye karşı zafer kazandım, Afganistan benimdir” psikolojisine kendini o kadar kaptırmış ki, ABD silahları ile gösteriş yaparken ortaya çıkan utancı kadınlar üzerinde güç kullanarak saklamak istiyor, zayıflığı görülmesin istiyor. Afganistan’ın en azından asgari ölçüde yaşanılabilir bir yer olması için dünya ile temas etmesi gerekiyor ama bu temas Taliban’ın gözünde zayıflık olarak görüldüğü için ve o haşin imajı zarar görmesin diye bir yandan zorunlu olduğu ilişkilere girerken diğer yandan “kafire karşı Müslümanın kazandığı son zafer” hissinin devamını kadın bedeni üzerinden devam ettirmek istiyor. Zaten Taliban’ın en fazla dikkat çekebileceği konu kadın konusu, dolayısıyla İslam karşıtı söylemin kendisine referans bulacağı ideal bir yönetim, Taliban bunu iyi bildiği için, kaba kuvvet ve gücü ayıracak durumda da olmadığı için kadınları yasakladıkça gücü, düşman kabul ettikleri tarafından görülecek sanıyor. Taliban’ın tüm taktiklerinin kurbanı da maalesef kadınlar oluyor.
Tanıdık geldi mi? Türkiye de uzun yıllar kadın bedeni üzerinden tasarrufta bulunulan yasakçı yönetimlerin olduğu bir ülkeydi. Hala daha öyle bir ülke olduğunu söyleyebiliriz. Gücünü laiklikten aldığını iddia eden, laiklikten anladığı da kadınları yasaklamak olan bir ideolojinin cenderesinden geçtik. Etkisi azalmış olsa da o cendereden tam olarak çıkmış sayılmayız. 28 Şubat ruhu da, Taliban gibi gücünü kadınlar üzerinden test etti çünkü kadınlar bu anlamda kolay lokma ve en görünür “nesneydi.” Biri adına “iyiliği emretme… bakanlığı” dedi, diğeri milli güvenlik kurulundan çıkan kararlar olduğunu söyledi.
Bugün, yaklaşık 25 yıl sonra, 28 Şubat’a ve devam eden etkilerine baktığımda zayıflamış bir zorbalık görüyorum. Afganistan’daki kaderdaşlarımın aynı zorbalıkla mücadelesinin daha zor ve daha uzun süreli olacağı düşüncesindeyim ve bu oldukça rahatsız edici geliyor. Çünkü kadın olarak kendi hayatınızla ilgili kararları sizin yerinize başkası vermeye kalktığında, hayatınızla ilgili kararları kendiniz alabilene kadar bir hayatınız olmuyor. Ve Afgan bir kadın olarak hürriyete ihtiyacınız olduğunu iliklerinize kadar hissediyorken, kendi tecrübenizden ve inancınızdan kadınların size destek vermesine ihtiyaç duyuyorsunuz. İslam’ın Müslüman kadınlar için baskı aracı olduğunu her fırsatta iddia eden ve sizi Taliban’ın elinden “kurtarıp” kendi “demir kafesine” sokmaya kalkanlara ihtiyaç duymuyorsunuz. Bu nedenle Afganistan’daki kadınlar, kardeşlerimiz, kaderdaşlarımız ters 28 Şubat yaşarken Müslüman kadınlar olarak, Türkiyeli Müslümanlar neden bu kadar sessiziz bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Kabil Havalimanı’nı kimin yöneteceğini kadınlara uygulanan baskıdan daha çok konuştuk. Konuşursak İslam baskıcı olarak görülür diye mi korkuyoruz? Taliban’a dokunmak İslam’a dokunmak değildir ki, Taliban İslam’ı kendisine göre yorumlayan bir yapıdır o kadar. Çekincemizin sebebi bu olabilir mi? Olmamasını umuyorum.
Bakın ne diyor BBC’ye konuşan Afgan bir kadın; “Keşke Allah kadınları yaratmasaydı. Taliban bize hayvanlardan daha kötü davranıyor, hayvanlar en azından tek başına dışarı çıkıyor. Bizim evden çıkma hakkımız yok.”
Bu nida Müslüman bir kadın olarak benim için o kadar ağır ki, hem İslam, hem kadın kimliğim yara alıyor. Başörtülü kadınlara “iş hayatında, üniversitede ne işin var, git evinde otur” diyen laikleri duyunca kıyameti kopartıyoruz ama aynı eylemi Taliban yapınca hiç de umurumuzda olmuyor.
Eğer, “İslam, Afganistan’da yaşanıyor güzelim” nakaratına kapılmadıysak, ki kapılmadığımızı düşünüyorum, Taliban’ın İslami bir yönetim olduğu zannına da kapılmamalıyız. Afganistan’da ABD kaybetmiş ama Taliban da kazanmamışken, Müslümanların da bu kayıplara kapılmamasını temenni ederim.