MetroPoll’ün araştırması, kadınlar söz konusu olduğunda toplumun hangi meseleleri öncelediğine, sorumluluğu kimde bulduğuna, sorunların çözülmesinin önünde neyi engel gördüğüne ve kadınların siyasete katılımına nasıl yaklaştığına dair önemli veriler içeriyor.
Toplumun % 31’i “şiddet”i, kadınların en mühim sorunu olarak görüyor. Hemen her gün bir kadın cinayetinin yaşandığı ve/veya kadına karşı türlü şiddet eylemlerinin gerçekleştiği bir ortamda, şiddetin birincil sorun olarak kodlanması şaşırtıcı değil. Şiddeti, eğitimsizlik (% 12), kadın-erkek eşitsizliği (% 6), aile baskısı (%4), sokakta baskı ve taciz (% 3), çevre ve mahalle baskısı (% 3) gibi sorunlar izliyor. % 30’luk bir grup ise, bu sorunlar arasında bir ayrım yapmıyor, bu sorunların hepsinin kadınların en önemli sorunları olduğunu belirtiyor.
Hükümete tutulan projektör
Kadınlara yönelik şiddetten, hükümet sorumlu tutuluyor. Katılımcıların % 28’i hükümetin sorumluluk düzeyinin “kısmi”, % 46’sı ise “çok” olduğunu belirtiyor. Toplamda % 74’lük gibi bir kahir ekseriyet, şiddet vakalarında projektörü hükümetin üstüne tutuyor. Hükümet ile bu sorun arasında herhangi bir bağ kurmayanların oranı ise % 22’de kalıyor.
HDP’lilerin % 92’si, CHP’lilerin % 89’u ve İYİ Partililerin % 75’i kadınların uğradıkları şiddeti kısmen veya tamamen hükümetin hesabına yazıyorlar. Muhalefet seçmenlerinde bu eğilimin olması doğal, ancak dikkat çeken bir husus, iktidar partilerinin destekçilerinin hatırı sayılır bir bölümünün de (AK Partililerde % 52 ve MHP’lilerde % 68) bu konuda muhalefetle aynı kanıyı taşımasıdır. Yani iktidar, kadına karşı şiddetle etkili bir mücadele yürüttüğüne dair kendi tabanını bile ikna etmiş değil.
İktidar adına bu negatif tablonun oluşmasında, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmenin tesiri yadsınamaz. Çünkü herhangi bir toplumsal tartışmaya meydan vermeden ve bütün karşı çıkışlara rağmen adeta yangından mal kaçırırcasına kadınların değer atfettiği bir sözleşmeden çıkılması, iktidara dönük şüpheleri büyüttüğünü ve iktidarın bu mevzu ile verdiği sözlerin inandırıcılığına -kendi tabanında bile- büyük bir darbe vurduğunu söylemek mümkündür.
Kâğıt üzerinde eşitlik
Kâğıt üzerinde eşit oldukları söylense de, kadınların ve erkeklerin gerçekte eşit olmadıkları, kadınların aleyhine ayrımcı pratiklerin ve politikaların olduğu görüşü, toplumda yaygın bir kabul görüyor. % 67 yaşam koşullarının ve % 61 de çalışma koşullarının eşit olmadığını düşünüyor. Toplumun yaklaşık üçte biri (% 30) ise, yaşam ve çalışma şartları bakımından kadınlar ile erkekler arasında bir eşitlik olduğunu söylüyor. Koşulların eşit olduğunu söyleyen kadınların oranı % 21, erkeklerin oranı ise % 39.
Eşitsizliğin olduğu fikri muhalefet seçmenlerinde daha yüksek (İYİ Partililerde % 83, CHP’lilerde % 80 ve HDP’lilerde % 75). Buna mukabil iktidar seçmenleri, bu konuda hemen hemen ikiye ayrılmış gibi duruyor; seçmenin yarısı eşitlikten yana bir sorun görmezken (AK Partililerin % 46’sı, MHP’lilerin % 46’sı), diğer yarısı eşitsizliğe (AK Partililerin % 49’u, MHP’lilerin % 52’si) işaret ediyor.
Katılımcılara göre, kadınlar ile erkeklerin eşit haklara sahip olmasını engelleyen birçok dinamik var. % 58 hukuki düzenlemelerin yeterli olmadığı, % 45 muhafazakârlığın eşitliğin önüne bir bariyer olarak dikildiği, % 57 siyasetçilerinin tavırlarının eşitliği olumsuz etkilediği ve % 56’sı da kadın özgürlüklerini toplumun kısıtladığı yönünde görüş bildiriyor. Hülasa, payları değişse de, bu resimde herkesin dahli var. Kimse masum değil!
Siyaset isteksizliği
Peki, siyaset, içinde bulunulan bu kötü durumu değiştirebilecek bir rol oynayabilir mi? Kadınların siyasette daha fazla yer alması, karşılaştıkları sorunların giderilmesine olumlu katkıda bulunabilir mi?
Araştırma, genel olarak, kadınların siyasete katılımına toplumun müspet baktığını gösteriyor. Bir kadının cumhurbaşkanı olmasını isteyenler % 76’ya, belediye başkanının kadın olması halinde şehrinin iyi yönde gelişeceğini düşünenler % 68’e ve bir siyasi partide kadınların sayıca fazla olmasının o siyasi partiyi daha başarılı kılacağını belirtenler % 70’e varıyor.
Lakin halk, yine genel olarak, siyasete pek de sıcak bakmıyor. Aktif siyasete katılmak isteyenler % 29’da kalırken, siyasete bulaşmak istemeyenler % 66 çıkıyor. Kadınlar, siyasete daha az ilgili; sadece % 26’sı aktif katılabileceğini söylüyor, % 68’i ise aktif siyaseti düşünmüyor. Erkeklerde bu oranlar sırasıyla % 32 ve % 63.
Siyaset isteksizliğinin altında, toplumda geçerli olan siyasetin adalet ve dürüstlükle bağdaşmadığı inancı (% 21) yatıyor. % 19 siyaseti sevmediğini ve ilgilenmediğini, % 15 siyasetin kendisine uygun olmadığını, % 7 de eğitim düzeyinin buna uygun olmadığını belirterek siyasetten uzak duruyor.
Siyasetçilerin siyasete ilişkin bu menfi algının üzerinde durması, siyasetin neden adalet ve dürüstlükle birlikte değil de karşıtlarıyla birlikte düşünüldüğü konusuna uzun boylu kafa yorması gerekiyor herhalde. Ayrıca toplumun siyaset ile arasına koyduğu mesafenin de demokratik denetimi güçleştirdiğini ve sorunların çözümünü hep belirsiz zamanlara ertelediğini de unutmamak lazım…