Nasıl sevindim, nasıl sevindim bilemezsiniz. Düşünün, ‘yüksek analiz’ noktasında en parlak görüşleri ardarda patlatan bir sitede yaratıcı bir hamle yapıyor, yepyeni bir gazetecilik türü oluşturuyorsunuz ve genç nesil sizi takip ediyor, adeta ‘izindeyiz Bahri Rıza’ diyor! Bundan büyük mutluluk olabilir mi?
Serbestiyet’in cesur gazeteciliği semeresini verdi. Artık limana çekilmiş, kızağa bağlanmış, seyre pek çıkmayan amiral gemimiz Hürriyet, Serbestiyet’in yolundan yürüdü ve (tevazuya hiç gerek yok) Bahri Rıza Üstad’ın tarzına sahip bir genç arayışına girdi.
Aslında kulağıma gelmişti. Hatta İletişim Başkanlığımız ‘senin oğlanı, Rıza Bahri’yi Hürriyet’e yerleştirelim’ diye teklif de etmişti. Ama bizimki bir ihaleden ötekine vatana hizmet aşkıyla kendini paralarken bir de böyle incelikli bir görev haksızlık olurdu.
Hem canım memlekette yetenekli genç mi yok? Nitekim bulmuşlar. Adı da bu işe gayet uygun… Abdülkadir dedirtiyor kendisine.
Cumhurbaşkanımızın son televizyon programı ile ilgili kaleme aldığı yazı üniversitelerde okutulacak cinsten. (Gerçi benden sonra yazmış olması değerini bir miktar azaltıyor ama olsun, daha genç, daha böyle çok yazılar yazacak.) Programa davet alınca önce ‘nasıl haber çıkarırız’ diye düşünmüş. Aferin! Sorular belli, cevaplar belli olan gelişmiş medeni sohbetlerde haber üretmek zor. Abdülkadir bu çaba içindeyken günün hangi saatinde olduğunu da söylüyor. Zekice! Güneş ışığının odaya gece girmiş olduğu böylece somut delille ispatlanıyor.
Yazının merkezinde tabii ki Cumhurbaşkanımızın üstün fıtratı var… Krize odaklanması, sorular soruldukça açılması, başarılı sporcularla yaptığı unutulmaz konuşmalar, hele hele maç izlemek için saati kurması…
Ama yazının vurucu yeri Serbestiyet’in de gazetecilik kokusu aldığı nokta: Abdülkadir sayesinde öğreniyoruz ki, Cumhurbaşkanımız dijital medyayı çok iyi kullanan bir lider olduğu için bazı verileri prompter’a önceden yüklemiş. Müthiş bir habercilik, çünkü kamuoyu o bilgileri yükleyenin İletişim Başkanlığı olduğunu sanıyordu. (Aslında mesele öyle de değil, araştırdım, meğer prompter’lar Ruslardan bilgi yüklü olarak gayet ucuza satın alınmış. Üstelik Google çevirisini de promosyon olarak vermişler.)
Ne var ki münafıkların dili durmuyor… Bizim insanımız görmedikçe inanmıyor… Genç Abdülkadir meslektaşımızdan şimdi çok önemli bir iş daha bekliyoruz: Cumhurbaşkanımızın prompter’a bilgi yüklerken fotosunu çekip yayımlaması…
Böylece 2071’e ilerlerken bir büyük adım daha atabiliriz. Artık Cumhurbaşkanımızın televizyon programlarına bizzat katılması gerekmez. Nasıl olsa kendi doldurduğuna göre gazeteci arkadaşlar doğrudan prompter ile söyleşi yapabilirler.
Abdülkadir’i övdüm, çünkü hak ediyor. Ama küçük bir eleştiriyi de burada mesleğin duayeni olarak yapmak durumundayım. Cumhurbaşkanımız bir cümle söylerken susmuş ve Abdülkadir de (henüz genç tabii) sufle etmiş. Ama Cumhurbaşkanımız hemen farklı bir kelime kullanarak âdetâ aradaki mesafeyi yeniden kurmuş…
Bak Abdülkadir arkadaş, sen kim oluyorsun da Cumhurbaşkanımızın aklına gelecek kelimeyi önceden bildiğine vehmediyorsun! O zaman O’nun aklına gelecek bütün kelimeleri önceden bil, O’nun yerine Cumhurbaşkanı ol!
Neyse, kariyer yolu uzun, geleceği parlak, eğilip bükülme gibi temel gazetecilik yetenekleri sağlam bir genç… Önünü kesmek istemem. Ama İletişim Başkanlığımızın bu sufle meselesini kayda aldığını belirtmiş olayım… Şimdilik.