Ana SayfaGÜNÜN YAZILARISerbestiyet’te Kürtler de yazmalı mı?

Serbestiyet’te Kürtler de yazmalı mı?

Bilinen bir durum ama Serbestiyet zaten yerli ve milli olmakta yeterince zorlanıyor. Acaba bu sitede bir de üstüne üstlük Kürtlerin yazması ne kadar doğru? Nitekim geçenlerde Vahap Coşkun adlı (Diyarbakır’a bazen Diyarbekir diyecek ölçüde tarihsel bilinçten yoksun) bir öğretim üyesinin yazısı, sorduğumuz soruyu haklı çıkartan ilave bir örnek teşkil etti.

Arkadaşlar merak etmiş, “bir haftadır sesin çıkmıyor, yoksa iktidar rehaveti mi” diye takıldılar. Çok çok farklı ve önemli bir iş yaptık. Abdülkadir arkadaşımla birlikte Güneydoğu’yu gezdik. Yalı grubundan bazı gençler de görgü bilgi babından bizle birlikteydi. Siyaset noktasında ilginç gözlemlerimiz oldu. Kürtler adeta yerli milli yörüngeye dahil olmuş bile… Sevindik, mutlu olduk…

Her yerde toplantılar, konferanslar, kahve sohbetleri… Ve hep aynı soru: “Bahri Bey, engin tecrübenize binaen Kürtler hakkında ne düşünüyorsunuz?” Cevabımız her yerde olgun bir anlayış ve kabullenme ile karşılandı. Sanki Kürtler kendileri hakkında daha gerçekçi olmuşlar. Dedik ki Kürtler bizim kardeşimiz, canımız ciğerimiz, koruma kollama durumunda olduğumuz küçüğümüz. Onların gelecekleri, nasıl yaşayacakları, nasıl tutum alacakları noktası bizden sorulur.

Bu büyük sorumluluğun bizlerce bilabedel üstlenilmesi haliyle duygusal tepkilere sahne oldu. Bu sorumluluğun karşılığında aynen küçük çocuğumuza davrandığımız gibi Kürtleri eğitme ve yasaklama gibi fedakâr çabaların da bize düştüğünü anlattığımızda söz konusu duygusallık adeta daha da bir farklı seviyeye ulaştı. Nihayette ortak gayemiz Kürtlerin de bizler gibi vatana millete yararlı, yerli ve milli bir çizgide kalması…

Öte yandan dar çevremizi daha yakinen ilgilendiren küçük bir meseleyi de atlamadan geçmeyelim: Bazı çizgilerin yerli ve milli kalması bazı unsurların (bir süre için dahi olsa) dışarıda bırakılmasını gerektirebilir.

Bilinen bir durum ama Serbestiyet zaten yerli ve milli olmakta yeterince zorlanıyor. Acaba bu sitede bir de üstüne üstlük Kürtlerin yazması ne kadar doğru?

Nitekim geçenlerde Vahap Coşkun adlı (Diyarbakır’a bazen Diyarbekir diyecek ölçüde tarihsel bilinçten yoksun) bir öğretim üyesinin yazısı, sorduğumuz soruyu haklı çıkartan ilave bir örnek teşkil etti. Adını ‘Selçuklu Mezarlığı’ koymuş. Tırnak içinde! Yani tırnağı ben koymadım, bu Vahap efendi koymuş. Hani ya Selçuklu Mezarlığı diyesiymişler de aslen öyle değilmişçesine. Mesaj nedir? Ne denmek istenmektedir? Oraları mezarlık değil de otlak mıdır? Koca koca mezar taşlarındaki garip Selçuklu alfabesi yazılar görmezden mi gelinmektedir?

Mesele başlıkla sınırlı değil. Makalenin altında tek bir imza var. Vahap bişey… İyi de makalenin içi Kürt kaynıyor. Hepsi de bilmiş bilmiş konuşuyor. Hepsi de uzman! Kime göre? Bir başka Kürde göre! Meğer mezarlığı mezarlık kabul edecek olsak Selçukluyu Selçuklu saymamak gerekirmiş… Bak sen!

Hele içinde bir kilometre meselesi var, işin tuzu biberi. İnsan sinirleniyor! Vahap efendi şöyle buyurmuş: “Diyarbakır ile Ahlat arası 267 kilometre; şöyle kuvvetli bir bağırsan duyulur yani…” Bu ne biçim laf? Kürtler uzağı iyi görüyor, duyuyor mu denmek istenmektedir? Oralar uzak olsa da bizim olacak kadar yakın mı denmek istenmektedir? Benim sesim öyle gür ki diye böbürlenmenin anlamı nedir?

Dediğim gibi Kürtler noktasında en temel sorumluluğumuz eğitim. Kardeşliğin gereği zaten… Yapmasan olmaz. Şimdi bir deneme süresi olacak. Vahap efendinin yazılarını büyüteç altına alacağız. İletişim Başkanlığımız bu konuda çok titiz olmak gerektiğini defaatle iletti. Bana şahsen de ulaştılar, ‘aman atlama sakın’ diye… Atlar mıyım hiç?   

- Advertisment -